Sekizinci Tutam

67 7 5
                                    

(Not; Bugüne kadar attığım bölümler içinde en özel olanı, sanırım bu. Bölüm ile ilgili yorumları aşağıya bekliyorum.)

Emir

5-6 yaşlarındaydım.

Annem, saçlarımı tarıyordu. Güneş yatağıma vuruyor, gün ışıkları annemin saçında dans ediyordu.

"Çiçeğim." Diye seslendim. Ellerimle komodinin üzerindeki, papatyaların konduğu vazoyu işaret ettim. "Çiçeğim, saçlarıma çiçek takar mı?"

Annem gülümseyerek papatyalardan birkaç tanesini eline aldı. Hızlı ve becerikli el hareketleriyle, çiçek saplarını birbirine geçirmeye başladı. İşi bittiğinde ortaya güzel, çiçekten yapılma bir taç çıkmıştı.

Tacı başıma geçirirken "İşte şimdi tam bir prens oldun." Dedi. "Narin, asil ama güçlü bir prens. Benim prensim."

Koskocaman gülümsedim. Tacı başımdan nazikçe çıkarıp, annemin sarı ipeksi saçlarına taktım.

"Ve sen de, gördüğüm en güzel kraliçesin."

***

Alexey

Serginin geri kalanında Emir oldukça suskundu. Eli sürekli tepsilerde dolaşan içkilere uzanıyor, hepsini fondip yapıyordu. Beşten sonra saymayı bıraktığım bardaklar, dakikalar içinde yerini dolu olanlara bırakıyordu. İçkiye bu kadar toleranslı olması beni çok şaşırtmıştı.

Aldığı o kadar alkole rağmen, dikkati hiç dağılmamış gibiydi. Heykelleri dikkatlice inceliyor, ara sıra bazı noktalara parmakları ile dokunuyor, hiç dikkat etmediğim ayrıntılar hakkında yorum yaparak beni şaşırtıyordu.

Daha sonra ondan habersiz gidip, çalışmalarına gizlice göz attığımdan dolayı Emir'in heykel konusunda başarılı olduğunun farkındaydım. Kadın yüzleri üzerinde oldukça iyi çalışıyordu. Fakat yeteneğinin olması bir yana, dikkate ve yorum yapma yetisine de sahipti.

Emir, oldukça zekiydi.

Serginin sonlarına doğru, yürürken dengesini kaybetmeye başlamıştı. Portmantoya varıp, görevlinin montlarımızı uzatmasını beklerken, uzun boynunu eğip, başını omzuma yasladı. Nefesi boynumu yalarken, ben kendi nefesimi tuttum.

"Götür beni buradan Alexey."

"Nereye?"

Belli belirsiz kıkırdadı.

"Huzura."

***

Her zamanki yöntemle seranın kapısını açtım. Elbette buraya geceleri gizlice girdiğim biliniyordu fakat kimsenin bundan şikayetçi olduğunu sanmıyordum.

Botanik dersinin Sanat Tarihi ile zerre alakası yokken sırf çiçekleri sevdiğim için botanik derslerine giriyordum. Bana mama'dan kalma bir hatıraydı çiçekler.

Ders hocası Yelda Hanım, botanik bahçesiyle ne kadar çok ilgilendiğimi bildiği için buraya girip çıkmamda bir sınırlama yoktu. Çok nadir türleri barındıran bu yer, özeldi ve herkesin girebildiği söylenemezdi.

Çaktırmadan Emir'e baktım. Büyülenmiş gözüküyordu. Haksız da sayılmazdı. Birkaç büyük salonun toplamı kadar olan bu alanda 100'den fazla farklı türde çiçek vardı.

"Burada... burada hiç papatya var mı?"

Söyleyişinde o kadar hoş ve masum bir ton vardı ki, tıpkı bir çocuğunki kadar saftı. İstemsizce yanaklarım kızardı ve hafifçe gülümseyip aramızdaki kısa mesafeyi kapattım ve elini tuttum.

Soğuk eldiven derisi avuç içimle birleştiğinde önce irkildi. Böyle bir hareket beklemediği kesindi. İşin aslı, bunu yapmak benim de planlarımın arasında yoktu.

Ona tutulmanın olmadığı gibi.

Fakat daha sonra eldivenli parmakları benimkilerin arasından geçti ve tutuşu sıkılaştı. İçimi anlamsız bir memnuniyet kaplarken, onu dış kapıya doğru yönlendirdim. Göreceği şeyin hoşuna gideceğinden emindim.

Ve haklıydım da. Olduğu yerde durunca, ellerimizin ayrılmaması için ben de durdum. Nefesini tuttuğunu duyduğumda dönüp ona baktım. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Ve...

Tanrım, daha önce hiç kimsede görmediğim güzellikte bir gülümseme ile bana bakıyordu.

"Bu çok... çok güzel."

Gülümsemesine bakmayı sürdürdüm.

"Bence de."

Elimi bırakıp beyaz  papatyaların oluşturduğu büyük alana yöneldiğinde anlamsız bir soğukluk hissettim. Varlığına nasıl bu kadar kısa sürede alışmıştım ki?

Papatya deryasının içinden bir patika geçiyor, bahçenin sonuna varıyordu. Arka bahçenin tamamını papatya ile donatmak Yelda Hoca'nın fikriydi. Çiçeğin açma mevsimine çok uzak olsak da 12 ay boyunca papatyalar buradaydı.

"Bunlardan birkaç tanesini koparmam, bir sorun yaratır mı?"

Ellerimi ceplerime sokarken "Kafana göre takıl." Dedim.

Bir demet kadar çiçeği aldıktan sonra bana arkasını dönüp pat diye yere oturdu. Görebildiğim kadarıyla elleri hızlı hızlı çalışıyordu. Merak içinde, sessizce bitmesini bekledim.

Bana döndüğünde yaptığı her ne ise arkasına saklayarak yanıma yaklaştı. Dibime kadar girdiğinde ellerinden biri salık vaziyette olan saçlarıma uzandı.

Parmakları tellerin arasından geçerken gözlerini kapattı ve gülümsedi.

Donakalmıştım. Hareket edemiyordum, açıkçası edip şu anı bozmak da istemiyordum. Ne yapacağını görmeliydim.

Arkasına sakladığı eli başımın üstüne giderken, sakladığı şeyin papatyalardan yaptığı bir taç olduğunu gördüm. İki eli, nazikçe onu saçlarımın tepesine yerleştirdi. Elleri yavaş yavaş yanaklarıma kayarken, yüzü benimkine daha çok yaklaştı.

"Λυπάμαι." Diye soludu sessizce. "Çok güzelsin."

Duramazdım. Tanıştığımız andan, bu noktaya kadar kendimi tutmuştum. Onun bir katil olduğunu kendime hatırlatıp durmuştum. Yalan söylediğimi bile bile, onu kendimden uzak tutup aynı zamanda onu tanıyabileceğimi söyleyip durmuştum.Üstelik... üstelik Leyla adında bir sevgilisi de olabilirdi. Fakat duramazdım. Artık duramazdım.

Aynı anda harekete geçen dudaklarımız ortada buluştu.

Önce narin bir dokunuştan farksızdı. Dolgun dudaklarının her noktasını kendiminkinin üzerinde hissediyordum. Sonra dudakları hareket etti.

Acemiydi. İçinden ne geliyorsa onu yapıyor gibiydi ama bu garip bir şekilde bu hoşuma gitmişti. Dudaklarım otomatik olarak onun hareketlerine karşılık vermeye başladı.

Dili dilime değdiği an, keskin bir nefes alıp, ensesine ve beline tutundum, onu daha yakınıma çektim. Bedeninin her kıvrımı ve parçası benimki ile birebir örtüşüyor gibiydi. Onun yanaklarımdaki ellerinden bir tanesi belime kaydı ve beni kendine bastırdı.

Tutamadan, çaresizce inledim. Fakat sesim ağzının içinde kayboldu. Nefes almak için birbirimizden ayrıldığımızda dudakları boş durmadı ve yüzümün dört bir yanına öpücükler kondurmaya başladı.

Çeneme. Elmacık kemiklerimin üstüne. Burnuma. Kapalı gözlerimin üstüne. Alnımda tamamlanan öpücüklerden sonra, benden biraz daha uzun olmasından faydalanarak yüzünü alnıma yasladı.

Kalbim yerinden çıkmak üzereydi. Sayısız kızı öpmüş, bir o kadarını altıma almıştım fakat bu... Bu bambaşkaydı. Bir süreliğine, kim olduğum da dahil, her şeyi unutmuştum. Erkek olması, katil olması, sorunu her ne ise, bir takım sorunlara sahip olması umrumda değildi. Hayatım boyunca hiçbir şey bu kadar doğal ve doğru hissettirmemişti.

"Λυπάμαι." Dedi yeniden. "Sonunda kavuştuk."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 06, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kırık Saç Uçlarında Sallanan Bedenler (Boy x Boy)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin