Prolog

402 29 5
                                    

Aslında kötü bir şey yapmak istememişti.

Sadece acıları dindirmek istemişti.

Annesinin sırtında şaklayan kemerin sesleri; narin bileklerinin tavandan sarkıtılmış ipe her sürtünüşünde çıkardığı hışırtı, babasının şeytan vücudunu ele geçirmişçesine çıkardığı tıslamalar sussun istemişti.

Pencereden içeri dolan baykuşun sesi kesilsin, gece sona ersin istemişti.

Sıcak sütünü içip yatağına dönmek istiyordu.

Ama gerçeklik, acı, buradaydı işte ve onu ensesinden kıskıvrak yakalamıştı, bırakmak bilmiyordu.

Gözleri acıyordu, yaşlar akıyordu. Süt zaten bir süre önce yere dökülmüş, ayak tabanlarını yakmıştı. 'Bu evde acı çeken tek kişi değilim.' diye düşünmüştü. 'Acı bitmeli, acıya son verilmeli.'

Kendisinden beklenmeyecek kadar sessiz adımlarla aşağıya, mutfağa indi. Neredeydi şu, sabah oynadığı için ceza aldığı kibrit kutusu? Babasının çim biçme makinesine doldurduğu benzinin bidonu?

'Ateş, yakar, yok eder' demişti daha bu sabah annesi. O da, acıyı yakacak, yok edecekti.

Bahçeye çıktı. Çıplak ayakları buz tutmuş çimlere değdiği an ayağını bıçaklar kesmiş gibi hissetti. Soğuğu sevmiyordu. Onu da yok edecekti.

Aynı ayaklarla yukarı çıkan merdivenleri tırmandı bu kez. Yasaklı odanın kapısının önünde durdu. Yanlışlıkla açık unutulmuş kapının önünde. Yol boyu her yere döktüğü benzin ayaklarını ıslatmıştı bu kez. Kapıyı açtı ve içeri girdi. Babası yoktu ortalıkta, annesi odanın köşesindeydi.

Çiçek gibi kadındı annesi. Narin ve güzel. Benzin bidonunu odanın ortasına fırlatıp annesinin yanına koştu. Minik elleri annesinin ağzındaki bezi çekmeyi akıl edemedi o an. Yanaklarını okşadı yalnızca. Ağlıyordu kadın, tıpkı kendisi gibi. Her yeri yara bere içindeydi, ipek saçları kabarmış, yüzüne yapışmıştı. Her zaman yaptığı gibi anne yerine ''Çiçeğim.'' dedi. '' Koca adam çiçeğimi neden ezdi?'' diye sayıkladı.

Sonra sımsıkı sarıldı annesine. Acı bitecekti birazdan ama acı bitince annesi de gidecekti. Onu çok özleyecekti. ''Acı bitecek Çiçeğim.'' dedi son sözler olarak. ''Senin yerine ona son vereceğim.'' Son bir kez sıkı sıkı sarıldı annesinin ince beline, her gece onu kucağında uyuturken, oksijen yerine çektiği kendisine has o kokusunu son kez ciğerlerinin tüm hücrelerine doldurdu. Gözlerinden akan yaşlar durmak bilmiyordu artık.

Annesini sandığından çok daha fazla özleyecekti. Ama gitmeliydi, onun gitmesine izin vermeliydi. Başka türlü kurumayacaktı gözyaşları, güzel bedenindeki, -sırtındaki, kollarındaki, bacaklarındaki- yaralar iyileşmeyecekti.

Güçlü adım sesleri duydu odanın karşı tarafından. Canavarla yüzleşmek için hazırlanan bir savaşçı edasıyla kafasını çevirdi. Koca adam oradaydı işte. Öfkeli ve şaşkın.

Bir canavar gibi.

En sevimli tavrıyla ''Babacığım!'' diye şakıdı başını sağa eğerek. ''Sen de gel. Senin de acına son vereceğim.''

Koca adam ismini haykırdı ama nafileydi artık.

Koca bir ışık kütlesiyle bir anda gece son buldu, baykuşun sesi duyulmaz oldu.

Elleri acıyordu. Ve ayakları. Tüm vücudu. Aslında acımıyordu, kavruluyordu.

Öte yandan, artık kemer şaklamıyordu, ip hışırdamıyordu, koca adam tıslamıyordu.

Huzurla gülümsedi ve gözlerini kapattı.

Acılar son bulmuştu. Dindirmeyi başarmıştı.

Yerine yenileri geliyordu.

Kırık Saç Uçlarında Sallanan Bedenler (Boy x Boy)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin