Üçüncü Tutam

136 13 0
                                    

Emir

Yıllardır her gece yaptığım gibi, bu gece de merdivenlerin başına oturmuş, Leyla'nın sütümü getirmesini bekliyordum.

Kollarımı diz kapaklarıma dayamış, yüzümü avuçlarımın içine almıştım. Basamaktaki ayaklarım çapraz halde, birbirlerine bakıyordu. Gülümsedim.

Sanırım değişen yalnızca yıllardı, ben değil.

Biraz sonra Leyla aşağıda göründü. Üzerinde her zamanki saten geceliklerden biri ve aynı renk sabahlığı vardı. Ellerinde bir bardak sıcak süt tutuyordu.

Gülümseyerek merdivenleri tırmandı ve elimden tutup beni ayağa kaldırdı. Yatak odasına ilerlerken sırayla tüm ışıkları kapattı.

Odaya girince önce beni yatağa yatırdı, ardından sütümü elime verdi. Sabahlığını çıkardı, makyaj masasının sandalyesine bırakıp yanıma uzandı. Bardak boşalınca iyice yatar konuma gelip ona sokuldum.

"Biliyor musun?" Diye fısıldadı. " Aynı Arif gibi kokuyorsun."

Babamdan bahsederken ona asla 'ağabeyim' demezdi. Babam; onun için Arif'ti, bir ağabey değil.

Çünkü Leyla, yaşadığı tüm 35 seneyi ona aşık olarak geçirmişti.

Bense hayatının aşkını elinden alan şeytan ve hayatının ikinci aşkıydım.

En azından onun söylediğine göre öyleydim.

''Bugün ne yaptın bakalım?'' Klasik sorgu zamanım gelmişti. Leyla, hayatıma dair her şeyi bilirdi. Nereye gittiğim, ne kadar orada kaldığım, ne yaptığım hatta ne yiyip ne içtiğime kadar bilir, zaten çoğunlukla da bunlara o karar verirdi.

Çünkü ben ne yapacağı bilinmeyen, kontrol altında tutulması gereken biriydim.

En azından onun söylediğine göre öyleydim.

Neyi kast ettiğini bilerek ''Bir yere gitmedim. Pek kimseyle konuşmadım.'' dedim. Ona heykel atölyesine gittiğimden hiçbir zaman bahsetmezdim. Çünkü eğer bilirse, atölyeye gelip onu görürdü. Ve alıp götürürdü.

Onu...

Söylemem yasak olan o kelimeyi zihnimin içinde zorlukla canlandırdım.

Annemi.

Saçlarımı okşarken ''Aferin, Emir.'' dedi. ''İnsanlarla iletişime geçmemelisin. Onlar tehlikeli varlıklar. Dünya tehlikeli bir yer, bu yüzden olabildiğince uzakta olmalı ve seni korumalıyız. Sen ve ben.''

Hafifçe kıkırdarken ekledi.  ''Seni ve sırrımızı korumalıyız tabii.''

Başımı onaylar anlamda salladım.

''Şimdi uyu.'' diye mırıldandı. 

''Ninni söylemeyecek misin?''

''Bugün dışarıda olman gerekenden 20 dakika fazla kaldın. Cezalısın.''

İç çekerek gözlerimi kapattım. Karşı çıkmanın bir anlamı yoktu. Kurallar ve cezalarla ilgili hiçbir şeye engel olamazdım.

Leyla'ya dair hiçbir şeye engel olamazdım.

***

Sabah kalktığımda Leyla kahvaltıyı hazırlamıştı. Söylediği miktarda domates, yumurta ve ekmek yedim. Ardından bana ilaçlarımı verdi ve her zamanki gibi, hepsini içtiğimden emin olana dek başımda bekledi.

Leyla benim psikaytristimdi.

Aynı zamanda halamdı.

Ve hayattaki tek yakınım.

Ben de onun küçük sevgilisiydim.

En azından onun söylediğine göre öyleydim.                            

Sonra beni üst kata çıkarıp üstümü giydirdi. 19 yaşındaydım ve elbette giyinmeyi biliyordum fakat etrafta Leyla varken benim hiçbir şey yapmama gerek yoktu.

Konuşmamın yasak olduğu şoför beni okula bıraktı. Leyla okula gitmemden memnun değildi fakat bunun zorunluluk olduğunu söylüyordu. Ben...  ben okulu seviyordum, sanırım. İnsanların arasında olmak tehlikeli ve rahatsız edici olsa da, hayran olduğum şeylere dair teknik bilgileri öğrenmek harikaydı.

Kampüste hızlı adımlarla, ayaklarıma baka baka yürüyordum. Açık alanda rahat edemiyordum. Herkes bana bakıyor, beni izliyormuş gibi hissediyordum. O nedenle elimden geldiğince hızlı yürür, kendimi bulduğum ilk dört duvar arasına atardım.

Arkamdan birisi ''Hey!'' diye seslendi. Bana seslenmiş olamazdı. Kimse beni tanımazdı. Kimse beni bilmezdi. Bilmemeliydi.

Aynı ses bu kez adımı çağırdı. ''Emir!'' 

Şaşkınlıkla arkama döndüm. Elinde bir şey sallayarak bana doğru gelen çocuğa baktım. Upuzun, sapsarı saçları, bembeyaz bir teni ve mavi gözleri vardı. Bana şeyi hatırlatıyordu, şeyi...

Hayır, bu kelimeyi söylemem yasaktı.

Ellleriyle saçlarını karıştırırken ''Nasılsın?'' dedi. Hala şaşkınlığımı üstümden atamadığımdan cevap veremedim. Halimi anlayınca hafifçe güldü. ''Beni Yaşar Hoca gönderdi.'' Elindeki kitabı gösterdi. ''Geçen hafta kütüphanede Paflagonya Heykellerini sorarken görmüş seni. Sonra bir şekilde onun eline geçmiş ve sana getirmemi istedi.''

Onaylar anlamda başımı salladım ve kitabı almak için elimi uzattım fakat uzattığım gibi kitabı geriye çekti.

''Tch tch tch. Kitabı sana bir şartla vermemi söyledi. Dedi ki, 'Alexey eğer soracağın soruları bilemezse kitabı ona verme.' Evet, aynen böyle söyledi.''

Bu da neydi?

Ve demek adı Alexey'di?

Başını gidelim der gibi salladı ve ''Hadi.'' dedi.

''Nereye?'' diye sordum sessizce. Konuşmanın başından bu yana ilk kez bir şey söylüyordum.

''Sana ufak bir test uygulayacağım.''

devam edecek...

****

evet, ölmedim sadece üstümden ygs-lys (ya da yeni adı ne bok olacaksa işte) onun stresi geçip geçip duruyor.

ehehe bombayı patlattım bakalım neler olacak dfdjghghg

gelecek bölüm yakın zamanda gelir (umarım), orada görüşürüz 

Ha bir de 

Karşınızda Alexey İlkeroviç Yıldırım!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Karşınızda Alexey İlkeroviç Yıldırım!

Karşınızda Alexey İlkeroviç Yıldırım!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bu da emo kılıklı keko Emir Korkmaz.

Kırık Saç Uçlarında Sallanan Bedenler (Boy x Boy)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin