"Neden buradasın Leylim?" dedi Can kaşlarını çatıp.

"Ne demek nede..."

"Neden buradasın? Onca zamandır... Hiç ayrılmıyorsun hastaneden. Ne zaman gözümü açsam buradasın. Bir de bugün fizyoterapiye geldin. Cemre bile ortalıkta yok ama sen buradasın. Neden?"

Leylim yutkundu. Hangi bahaneyle işin içinden sıyrılabilirdi ki? Bir şeyler söylemek, kendini savunmak istediği halde dudağını ısırmaktan fazlasını yapamamıştı. Başı önüne düştüğünde Can'ın onu kovalayacağına emindi. Oysa çenesinde hissettiği dokunuş başını yukarı kaldırmıştı.

"Cemre'yi çok sevdiğini biliyorum." dedi Can. "Onun yanında olmak istiyorsun anlıyorum, ama bu kadarına gerek yok. Gerçekten."

Leylim çenesinden yayılan sıcaklığı ve felç olan bedenini göz ardı etmeye çalıştı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Leylim çenesinden yayılan sıcaklığı ve felç olan bedenini göz ardı etmeye çalıştı. "Cemre benim kardeşim Can." dedi sesi çıktığınca. "Onun ihtiyacı olduğu sürece, senin ihtiyacın olduğu sürece ben burada kalacağım." Leylim utangaç bir gülücükle saçını kulağının arkasına attı. "Bir de... Dün olanlardan sonra Cemre'ye gelmemesini ben söyledim. İkiniz de zor bir zamandan geçiyorsunuz. Bu fizyoterapi işinin ne kadar sancılı ve uzun bir süreç olduğunu biliyorum. Dışardan birinin yardımı iyi olur diye düşündüm."

Can bir süre çatık kaşlarıyla dinlemeyi sürdürse de Leylim'in sözleri sonunda yüzü yumuşamıştı. Sıkıntıyla nefes verip "Teşekkür ederim." dedi. "Ne kadar sancılı olabileceğini ben tahmin edememişim maalesef."

Leylim onun yaşadığı acıyı yansıtan yüzünü sevmemek için kendini zor tutuyordu. "Giderek daha kolay olacak." dedi. "İnan zamanla her şey yoluna girecek. İlerleme kaydettikçe sen de göreceksin. Yeter ki denemekten vazgeçme."

"Demesi kolay." dedi Can bir kez daha başını yastığa bırakıp. Gözleri doğru cevapları bulmak isterce tavanı dolaşıyordu. Bir süre sessizce düşündükten sonra "Sence yeniden yürüyebilir miyim?" dedi.

Bu soru mu yoksa Can'ın ses tonundaki ümit mi daha çok canını yakmıştı Leylim bilmiyordu. Yine de ağlama hissini yutkunarak bastırıp gülümsedi ve "Tabi ki." dedi. "Ben epey bir araştırma yaptım. O kadar çok vaka var ki senin gibi. Ameliyat ve sonraki dönemde hastanın aldığı terapi çok önemli tabi ama sayılar oldukça umut verici. Senin du..."

Can'ın gülmeye başladığını fark edince Leylim sözlerine devam edemedi. Onu en son ne zaman gülerken gördüğünü bile hatırlamıyordu. Acının ve hüznün etkisiyle aklını kaybediyor olabilir miydi acaba?

"Çakma bir doktor gibi konuşuyorsun." dedi Can ona bakıp. "Cemre'nin yaralarına pansuman yapa yapa baya bir uzman olmuşsun sen."

Leylim de elinde olmadan gülümsedi. "Sayende uzmanlığımı baya geliştirmem gerekti."

Can başını sallarken hala dudaklarında asılı kalan tebessümle ona bakıyordu. O kadar garipti ki... Leylim belki de ilk kez gerçekten Can'ın yüzünü incelediğini hissediyordu. Ömrü hayatı boyunca defalarca kez karşılaşmış olmalarına rağmen nedense hep bir hayalet olmuştu onun için. Kısa merhabalar, kardeşinin arkadaşına edilen dostça laflar... ve hep aynı, umursamaz bakış... Sanki Leylim hep ortalıkta olan ve duyulmayan bir sesti. Oysa şimdi... Can biraz daha onu bu şekilde izlemeye devam ederse Leylim kuşkusuz eriyip yataktan yere akacaktı. Neyse ki tam o anda kapı açıldı.

BAHAR UYKUSUWhere stories live. Discover now