Bölüm 2

2.2K 80 37
                                    

"Doğru olanı bana söylediklerinde, yanlış olanı merak ettim..."

Onu eski metronun girişine kadar takip ettim. Balık etli vücudunun kıvrımlarını seyrettim. Merdivenleri inerken zorlanmasını... Belinde bir sakatlık olduğunu söylerdi hep. Şimdi inanıyorum ona.

Yüzündeki acı ifadesi bel sorunundan kaynaklanıyor olacak ki, merdivenleri inerken ekşidi siması.

Sonunda metronun geçeceği yere geldi. Ben de arkasındaydım. Varlığımı hissetmiyordu. Çünkü hissetmediğini hissedebiliyordum.

Bir yandan belini tutuyordu, bir yandan da telefonu ile bana mesaj atıyordu. Cep telefonuma gelen mesajda "Metro bekliyorum hayatım." yazıyordu. "Seni seviyorum." diye karşılık verip arkasından yaklaştım.

Yıkık dökük metro istasyonunun, loş ışıkları arasında sessiz bir gölge gibi ilerliyordum. Karanlığın içindeki bir karartının en büyük avantajı gibi görünmez hissediyordum kendimi.

Elimdeki bıçağı arkasından yaklaştırdım. Mesajımı gördü, gülümsedi.

Arkasından sarılıp, bıçağımla boğazını derinden kestim. Başı bozulmuş bir fıskiye gibi çevreye fışkıran kanında boğulurken olaylara anlam veremiyordu.

Yere düştü. Giderek gözleri kararıyordu. Doğmadan önce ait olduğu yere dönüyordu. Araftaki melodileri duyar gibiydi. Sanki hiç doğmamış, hiç eğitim hayatı olmamış, hiç maaş almamış, hiç makyaj yapmamış, hiç diyetini bozmamış ve sevdiği adam tarafından öldürülmemiş, ölmeden önceki son görüntü olmamıştı hiç... Sanki hiç sevmemişti.

Birini öldürdüğünüzde ne hissedersiniz? Merhametinizin çizdiği tabloda suçluluk, cesaretinizinkinde tatminlik ve korkunuzda dehşeti...

Size dürüst olmam gerekirse kardeşlerim, hissedeceğiniz tek bir duygu olmaz. İç içe geçmiş birçok hissiyat kaplar içinizi. Çünkü her zaman kadere inanır insan ve tetiği çektiğinizde inanmak bir yana artık kaderin kendisi olursunuz.

Nasıl bu hale geldiğimi hatırlayamıyorum artık. Bileğimdeki sayı arttıkça, ruhumdaki denge azalıyor. Sanki sonu gelmeyecek bir filmin final sahnesini beklemek gibi, sonsuzluğa açılan sonsuz kapılar. Ve artık varoluşumun amacını unutmuş başka varoluşları da yok eden küstah bir canavar gibi ilerliyordum. Ellerim kandan nasır tutmuşçasına sertti ve duyusunu yitirmişti. Yalnızlığım tek kalkanımdı ve zaman en büyük işkenceye dönüştü.

Ölümsüz ömrümde her gün eşsiz görevimdi öldürmek. Şimdi bir kez daha konuşmak isterim kendimle, ancak kilometrelerce mesafe aramda benle.

Yanıp sönen floresan lambaların içerisinde kaybettirdim izimi, eski metro istasyonunda.

Son trenin tek yolcusunu öldürmenin verdiği suçluluk duygusu ile doldu gözlerim. Aslında uzun zamandır dolmazdı gözlerim, şaşırttı beni. Hızlı adımlarla indiğim merdivenleri çıktım geri.

Soğuk havada gece vakti yürüyen az sayıdaki insanlara baktım göz ucumla. Uzun paltolarının altına gizlenmiş sırları silüetlere bürünüyordu sisli havada.

Sanırım herkesin sakladığı bir sırrı var içlerindeki sokaklarında. Belki utanılacak bir günah... Belki sapkın bir gerçeklik... Belki duygular... Hepimizi yüzlerimiz değiştiriyor ve hayata en çok uyum sağlayacağımız maskeyi seçiyoruz. Sanırım hepimizin içindeki karanlık, sislere saklanıp, güler yüzümüz ile perdeleniyor. Peki sahtekarlık gerçekten toplumsal yaşam için olmazsa olmaz mı bu kadar? Gerçekten insan olmanın getirisi yalancılık mı?

Biliyor musunuz kardeşlerim ben kendimi o insanlardan daha dürüst buluyorum. En azından öldürdüğüm insanlar son saniyelerinde de olsa katillerini biliyorlar.

Ne yazık ki insanlar maskeleriyle yıllarca evli bile kalabiliyorlar. Ölmek ve öldürmek neyse de kalp kırmak... İşte bu benim gibi bir günahkarın bile üstlenemeyeceği bir günah.

Sahtekarlık sahte bir sanattır. Sahte sanatkarlar da gerçeklikten uzaklaşırlar.

Asıl sormak istediğim soru şu: neden herkesin yalancı olduğunu düşünüyorum? Siz de bunu düşünüyor musunuz kardeşlerim? Günlük hayatınızda baktığınız yüzlerin çoğunun gerçek olmadığını.

Bu sisli sokakta yürürkenki yalnızlığımı anlarsınız şimdi kardeşlerim. Umarım empati kuruyorsunuzdur.

Neyse ki evim yakındı. Fazla kalmadım gizli sırların arasında. Salaş, eski bir apartmanın en üst katında küçük bir dairede oturuyordum. Daire çizerek çıkan merdivenleri yorularak çıkıyordu artık bedenim.

İçki ve sigaranın azimli yaşlandırışı neyse ki sadece enerjimeydi. Ne de olsa ölümsüzdüm. Yine de ne gariptir ki? Son beş yılda bu denli alkolik oldum.

O olaydan beri her gece içtim. Ama şu an bahsetmek istemiyorum bundan. Benim için çok zor bir olaydı... Umarım empati kuruyorsunuzdur kardeşlerim.  

Hasta KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin