Beria'dan.

1.9K 150 10
                                    


28.02.2018

Beyaz kağıdın üzerine kurşun kalemin tenini yasladığım zamanlarda, annemin telefonundaki kronometreyi bir dakika için kurup o bir dakikayı olabilecek en uzun zaman dilimi yapmaya çabalayışlarım kendi yaratıcımın varlığına olan inancımı her geçen gün daha da sağlamlaştırmıştı. Boyu pencereye yetişmeyen küçüklüğümün geceyi parmak uçlarında izleyişleri hala bir rüzgar esintisinde saklıydı. Bir ıhlamur ağacı... Gök gürültüleri hiçbir zaman öyle büyüttükleri kadar ürkütücü olmamıştı.

Zemine sağlam basılmasına rağmen her daim çıkmaz sokaktaymışçasına zorlanılan günlerin içerisindeki dipsiz karanlık, bir kereden bir şey olmazlarla başlayıp sonunda tam bir kötülük bağımlısına dönüşen ya da dönüşmek üzere olan uyuşmuş kalplerden sızan bir katran karasıydı. Yüzmeyi bilmiyor olmama rağmen girdiğim denizde sadece tenime değen suyun serinliğini, dalgaların hırçınlığında saklanan o asiliğin aslında sadece insanoğlunun ciğerlerine sığmayan nefeslerin gücünden geçtiğini hissetmek isteyişime aldırmadan ayaklarımın altından çekilip, beni boğulma tehlikesiyle karşı karşıya bırakan ıslak toprak, her ne olursa olsun var olan bir hakikatti ve kendi doğrularına bakırsa hep fakat hep haklıydı.

Sonunu bilemediğimiz savaşların sebebi olan fani bir nefsi besleyen yeryüzü, nefes alınan değil, nefes nefese kalınan bir yer olarak kalacaktı.

Kar altında kalan bir sonbahar yaprağı... Adına kader denilen zoraki kabullenişler, yalnızlığı güzelleştiren bir iskeledeki rüzgarın fısıltısına saklanmıştı. Bazı adımlar vardı ve atıldığı ilk andan itibaren can yakma kavramından koşarak uzaklaşırdı. Yok saymakla kabullenmek arasında dağlar kadar büyük farklar yatardı. Ait olmadığı bir yaşam çizgisini reddeden gözlerim çoğu zaman usulca kapanırdı; gözlerim olanlara karşı gösterdiğim tepkinin benzetmesiydi, sessiz, çok sessiz bir acıydı.

Bazen doğru sandığınız susmalar ömürlük pişmanlıkların koynunda sabahlardı ve içten içe beslediğimiz güç, ne yöne istersek o yöne yeşermeye meyilliydi.

Benim gücüm zihnimi çepeçevre sarmalamıştı.

Gözkapaklarımı tekrardan araladığımda -sırf kendi dünyamın gerçeklerine sıkı sıkı sarıldığımdan- o karanlık eskisinden daha da yakında, tam karşımdaydı. Şimdi ki zamanda, burada oluşuma, bu satırları, tadını her zamankinden daha acı bulduğum bir kahve eşliğinde mürekkebin serzenişlerine bırakışıma bakılırsa, Sezai Karakoç'un, "Seni görmemeliyim." diyerek seslendiği Mona Roza, benim için kendi ruhumdan başkası olamazdı.

Neden, biliyor musunuz?

Çünkü bu dünya hassas ruhlar için yerin dibine batası bir bataklıktı.

Saat 01:39...

Size bu satırları yazmaya başladığımdan bu yana tam on iki dakika geride kaldı. Bir ara kalem avucumun hakimiyetinden sıyrılıp kağıdın canını yaktı.

Merhaba.

Sanırım size böyle bir mesaj bırakmam bir gün gerçek olacaktı ve o gün, bu gün olmaktan yanaydı ki bu, gerekli bir şeydi. Bir çoğunuz adımdan başka hiçbir şeyimi hatta adımı dahi bilmeden okuduğu satırların daha son soluğu dahi tükenmeden bana öyle güzel dönütlerde bulunuyorsunuz ki, evet, bu hakikaten gerekliydi.

Harabe Serisi sizinle tanışmadan önce uzun bir süre mükemmeliyet kavramının etrafındaydı. Evet, Harabe'nin aldığı her nefeste aslında bir kurgudan çok fazlası yatıyordu çünkü ayak bastığımız yeryüzü Hedonizm'i savunanlarla dolu olduğundan ruhsal bir altın oran bizler için uzay üstü bir bağlantıydı. Dünya gerçekti ve gerçek olan her şey, kirlenmek nedir, çok iyi bilirdi.

Gerçek bir ruhun kusursuzluğa dokunduğu zirve, sadece varlığını hissetmesinden, kendini olduğu gibi kabullenip dış etkenlerden sıyrılmasından geçerdi.

Amacım, kendimde dahil her okuyucumun, siz, benim güzel vefalarımın, aslında kim olduğunu fark etmesi, içinde saklanan ışığın gücünü hissetmesi için atılmış bir adıma öncülük etmekti ve Harabe ruhu, mürekkeple tanıştığı ilk zamandan bu yana içerisinde hepimize ait bir tılsım saklıyordu.

Evet.

Her şeyden önce, Harabe Serisi'nin kendisi, içinde bulunduğumuz yaşamı yansıtmakla beraber var olan tüm karakterler de ayrı ayır bir temsile ait olarak yazılmaya başlandı. (Bu konuda yapılan yorumlara da gelen mesajlara da ivedilikle cevap veriyor olsam da asıl bilgilendirmeyi ilerleyen zamanlarda yapmak taraftarıyım çünkü her birinizin yeterli datalara sahip olduğunuz ilk anda tüm sır kapılarını aralayabileceğine de eminim. Bahsini ettiğim olay, kurgu ilerledikçe kendi kendine can bulacağından doğru zaman kavramına da oldukça önem veriyorum.)

Ayrıca bana bıraktığınız mesajlarda çok haklıydınız; Doğay'ın o eşsiz duygularının, doruk noktasını zorlayan hislerinin ardında, her bir faninin kendine sorması gereken soruların olduğu da doğruydu. Harabe, benim hayal ettiğim kusursuz ruhlar dünyası için atılmış en önemli adımdı ve biliyor musunuz, sayenizde o dünya ufak ufak adımlarla da olsa kurulmaya başladı.

Yukarıdaki parçayı benden bu gecenize armağan ederken gönül gözümün en derin teşekkürlerini yolluyorum size; çok kısa bir zamanda bu kadar ilerlemiş olmak, aslında benim kadar sizin ruhunuzdaki ışığı da kanıtladı.

Ha, unutmadan... Rubatosisi hissettiğiniz her an, duyduğunuz ilk rüzgarda olacağım.

BERİA FATMANUR ŞAHİN
İnstagram : fnsahin
Ask.fm: fnsahin

HARABE (MAİN)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin