10.BÖLÜM: "AHDE VEFA" (1. KISIM)

6.8K 576 35
                                    



  Spor arabanın camlarını ağır ağır kapatmaya başladığında yol boyunca süren konuşmalarımız arasında bahsettiği konağa yaklaştığımızın mesajını vermiş, hızını oldukça belirgin bir biçimde azaltmıştı. Rüzgarın yardımıyla iletilen soğuk deniz kokusunun yarattığı rahatlatıcı etkiyle -bir seferliğine bile olmuş olsa- gözlerini kapatıp açtı. Kaygılı görünmüyordu fakat bir öncesine kıyasla daha gergin olduğu apaçık ortadaydı: Sol elinin parmaklarını şakakları üzerine bastırarak küçük daireler çizmeye başlamıştı. Aralıklarla fakat oldukça net bir biçimde duyulan solukları dudaklarından dışarıya doğru çıkarken boş durmuyor bir yandan da o göz alıcı çene hatlarını kavrıyordu.

  Güneşin eteklerindeki kızıllık tam anlamıyla kendini göstermemiş olmasına rağmen çöküntü halini alan karanlık, üzerinden keskin bir kılıç darbesi geçmiş misali yarılmış, tamamen dağılmış ve bu kez yeni bir günü reddettiğim, şuan içinde bulunduğum durumun son bulacağına üzüldüğüm kadar doğruydu.

Bera Baybars tüm gece yanımdaydı.

Karanlık sözcüğü ilk defa bu kadar güvenliydi. Varlığı tabulara dolanan paslı zincirleri parçalamıştı.

Direksiyonun üzerinde duran elini gevşetti. Güç derecesi ölçülmeyecek olan zihninin orta yerinde birleşen düşüncelerinin arasına sıkışmaya başlayan halsizlik iyiden iyiye kabarmıştı. Bıkkın ve umursamaz tavrı istemeden bile olsa yorgunluğun göz kapaklarına uygulamaya devam ettiği zulmü çok fazla belli ediyordu. Gırtlağından gelen hırıltılı sese elmacık kemiklerinin hareketliliği de eşlik ettiğinde bedenindeki kusursuzluk yakıcı bir madde halini almıştı.

Ara sokaklardan birine girdikten çok kısa bir süre sonrasında karşımıza çıkan demir kapının açılmasını beklerken hemen arkamızda olan korumaları kontrol etti. Bir bakıma hiçbir sorun çıkmadan tüm yolu bitirmiş olsak dahi alınan aşırı güvenliğin doğurduğu tereddüt mumunun ateşi sönmeye meyilli falan değildi.

Ölüm kaçınılmaz bir hakikatti.

Kapıların açılması ve birkaç güvenlik görevlisinin bizi karşılaması üzerine konaktan içeriye doğru giriş yaptığımızda Bera'nın yeşillerle beslenen bu muazzam manzarayla ilgili bir hali yoktu. Kısılan bakışlarına sızan delici ilgisizlik, ev kapısının girişinde bekleyenleri fark ettiğinde daha da çoğalmıştı. Nabzımı parmaklarımda hissediyor olmama aldırmayan meraklı bakışlarım gözleriyle beraber zihnininde odaklandığı yöne doğru çevrildi. Elindeki bastondan destek alarak ayakta durmasına karşın devrilmez tavrını ilelebet koruyacağını yansıtan yaşlı adam yanındakilerden birkaç adım öndeydi. Üstündeki kalın şeritleri olan sabahlık, kaliteli satenin sardığı bacaklarını örtüyordu. Belindeki kemeri bağlamamıştı.

Bera, arabanın motorunu durdurdu ve direksiyonu birkaç saniye içinde serbest bıraktı. Yutkunurken hareketlenerek parıldayan adem elması tüm düşüncelerimi sildi. Bu döngü -yüksek bir ihtimalle- artık alışkanlıktan ibaretti. "Geldik." Ses tonunda kendime acımama neden olan bir katılık taşıyordu.

"Buradayım." diye eklediğinde bu katılık daha da atmıştı fakat yine de ruhuma sarılmaktan vazgeçmemişti. "Hemen yanında."

Tekrar yutkundu.

"Sakın korkma."

Yaşı adam diğer elini de bastona yasladığında göz bebeklerim titredi. O, ona vereceğim minnet dolu cevapları hiçbir zaman umursamayacak, istemeyecekti. Arabadan inip durgun adımlarındaki tempoyu bozmaksızın yanıma kadar ulaştı. Dudakları kasılmıştı. Kapıyı kaldırdı ve korumacı bir tavırla elini bana doğru uzattı. Kesinleşmiş bir planı olsa bile bizi nelerin beklediğini kendisi de bilmiyordu, belliydi.

HARABE (MAİN)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin