25.Bölüm

32.8K 1K 44
                                    

O güzeller güzeli hatrınızı kıramadım . Yeni bölüm sizlerle keyifli okumalar efendim...

Kalpten edilen dualar kabul oluyormuş. Kendimde yaşadım. Avuçlarım terlemişti artık kendimi tutmaktan. Aldığımız güzel haberle hepimiz sevinçten ağlıyorduk bu kez. Gözyaşı denilen şey hayatın gözdesiydi çünkü hayat ne getirirse oda onunla geliyordu. Umarım gözyaşlarımız her zaman hayatın güzel renkleriyle şahlanırdı .  Bu aile benim yuvam ve benim rengimdi. Her renk önemliydi çünkü biz büyük bir gökkuşağı olmuştuk. Rüzgar 'a dönüp aniden sarılmıştım. Gülümseyerek bana baktı ve o gülümsemede minnet ve şevkat okunuyordu. Bir erkeğe en çok yakışan duyguymuş şefkat öyle deniliyordu ben bunu gözlerimle görüp dokunarak yaşadım.
Can özel odaya alınınca müşahade altında olduğu için sadece camdan görebiliyorduk. Can'ın bakımı çok özeldi. Özel odada yoğun bakım odaları gibi steril ve donanımlı bir odaydı.
Can yorgun görünüyordu ve gözaltıları koyu renk halkalarla kaplıydı.
Can'ı izlerken yaptığı çılgınlığı görüyordum aslında çılgınlık değildi.  Sevdiği insana siper etmişti bedenini bu her dilde her gözde ve her yürekte aşktı. Yine de ne büyük bir yürekle ateşlerin önüne atmıştı kendini. Annemin anlattığı o güzel masal geldi aklıma Can'ı camın arkasında izlerken.
"Ne düşünüyorsun? " sese dönünce Rüzgar 'la karşılaşmıştım.
"Hiç hayatım sadece eski günlere gittim."deyince ellerini belime sarıp arkamdan sarılıp kulağıma yine o güzel emredici sesiyle fısıldadı.
"Anlat." Onu kırmayacaktım tabiki . Rüzgar'a yaslanmış şekilde Can'ı izlerken kurdum cümlelerimi
" Annem bana bir masal anlatmıştı.
Zaman; çok çok önce…
Mekân; iyi huylarla kötü huyların, ne yapacaklarını bilmeden dolaştıkları yerler…
Yine bir gün bütün huylar her zamankinden daha da sıkkın halde otururken, Saflık birdenbire ortaya bir fikir atmış:
“Hey, neden saklambaç oynamıyoruz ki?...”
“Neden olmasın ki?...” demişler hep birden, bu teklifi beğenerek…
Tam bu sırada Çılgınlık, çığlık çığlığa:
“Ben ebe olup saymak istiyorum!” diye bağırmış.
Hiç kimse Çılgınlık’ı saklanabileceği yerlerde arayacak kadar çıldırmadığı için, bu teklifi de herkes tarafından kabul görmüş. Ve Çılgınlık kollarını bir ağaca yaslayıp, yüzünü de kollarına dayamış, saymaya başlamış:
“Biiiir, ikii, üüç, döört…”
O saydıkça iyi huylarla kötü huylar, kendileri için saklanacak yer aramaya başlamışlar.
Şefkat, ayın boynuzuna asılmış…
İhanet, çöp yığınının içine dalmış…
Sevgi, bulutların arasına kıvrılmış…
Yalan, bir taşın altına saklanacağını söyleyip, gölün dibine girmiş…
Tutku, dünyanın merkezine inmiş…
Para hırsı, bir çuvalın içine girerken onu da yırtmış…
Ve Çılgınlık saymaya devam etmiş:
“Sekseeen, seksen biir, seksen iiikii…”
Aşk dışında bütün huylar o zamana kadar zaten saklanmış.
Aşk, kararsız olduğu gibi nereye saklanacağını da bilemiyormuş. Buna kimseler şaşırmamış, çünkü “aşkı gizlemenin” ne kadar zor olduğunu herkes bilmekteymiş!...
Ve Çılgınlık doksan dokuzu da sayıp “yüüz!” diyeceği anda, Aşk sıçramış, güllerin arasına girip saklanmış. O esnada Çılgınlık:
“Sağım solum sobe saklanmayan ebe!” deyip, arkasını dönmüş ve döner dönmez de Tembellik’i ayakta görmüş. Çünkü onun saklanacak kadar enerjisi yokmuş.
Sonra Şefkat’i Ay’ın boynuzunda görüp sobelemiş. Ardından da İhanet’i çöplerin, Sevgi’yi bulutların arasında, Yalan’ı gölün dibinde, Tutku’yu dünyanın merkezinde bulmuş birer birer, saklandıkları yerlerinden çıkarmış.
Sadece biri kalmış bulunamayan, o da Aşk’mış.
Çılgınlık tam umutsuzluğa kapıldığı sırada, Haset onun yanına yaklaşmış ve kulağına eğilerek;
“Aşk’ı başka yerlerde niye arıyorsun ki!” demiş. “O, güllerin arasında saklanıyor…”
Bunun üzerine Çılgınlık, sinsi sinsi gülerek eline ucu çatal şeklinde bir değnek almış ve güllerin arasına çılgınca saplamaya başlamış. Saplamış, saplamış… Ta ki yürek burkan bir haykırış onu durduruncaya kadar! Ardından da Aşk, elleriyle yüzünü kapatmış olarak ortaya çıkmış. Acı içinde kıvranıyor, gözlerini sımsıkı bastırıyormuş avuçlarıyla. Ama akan kanı durduramıyormuş. Çılgınlık bir anlık heyecanla, istemeden kör etti Aşk'ın karşısında dövünüyormuş şimdi:
“Ah ne yaptım ben, neden yaptım?...” diyormuş. “Seni kör ettim! Şimdi gözlerini nasıl iyileştirebilir, hatamı nasıl telafi edebilirim?”
“Gözlerimi geri veremezsin ki artık!” demiş acı içindeki Aşk. “Ama benim için bir şey yapmak istersen eğer, şunu yapabilirsin: Benim kılavuzum olabilirsin…”
İşte, o günden beri aşkın gözü kördür ve yanı başında da hep çılgınlık vardır." Diye anlatınca Rüzgar 'a başımı kaldırıp baktım.
"Sence bu çılgınlık mı?"deyince
"Ölümü göze alacak kadar sevmek , birisi için değer mi değmez mi diye umursamadan kendini ateşlere atmak  ve bunları sadece kendi seviyor diye yani daha tanımadan yapmak bana öyle gibi geliyor."dememle bana bakıp gülümsedi. Beni kendinden uzaklaştırıp üzerindeki siyah gömleğin zaten açık olan düğmelerinden birkaç tane daha açmaya başlayınca ona baktım.
"Ne yapıyorsun Rüzgar? "Dememle yüzüme bakıp sessizce devam etti. Sonunda karın bölgesinin kenar tarafındaki izi gösterdi. Bu da bir kurşun yarasına benziyordu.
"Neden bu yarayı gösteriyorsun ?"demiştim. Gözlerim dolmuştu. Bu yaranın nasıl oluştuğunu merak etmiştim ama hiç soramamıştım. Gülümsedi ve
"Iyi bak bu ize."demesiyle tekrar baktım. Yara eski bir iz gibi görünmüyordu. Tekrar ona bakınca
"Lütfen bana bunu yapma senin acı çekmiş olman beni üzüyor."dememle gülümseyip açtığı düğmeleri bir bir kapadı. Sonra bana bakıp
"Kaçırıldığın gece bende bir çılgınlık yapmışım demekki."demesiyle benim için o gece vurulmuş olduğunu ve daha kötüsü bana belli etmediğini anlamamla gözlerim doldu. Gözlerine baktım ve aniden sarıldım.
"Neden yaptın? Ya sana birşey olsaydı? Allah'ım belli bile etmedin." Ağlıyordum ve gözyaşlarımın nedeni bu adamın büyüklüğüydü. Şuan anlamıştım bazı çılgınlıklarımızın bizim göze aldığımız şeylerin büyüklüğü olduğunu...

2 gün sonra...

Can'ı görmek için beklediğimiz süreydi bu. Can'la konuşmak bir kez sesini duymak için beklediğimiz süreydi. O süreçte herkes Can'ın durumunun iyiye gitmesinden dolayı vardiyalıymışcasına birkaç saat uykuyla gidip geliyorlardı. Iki günde kilo verdiğime emindim o kadar zayıflamıştım ki düzensiz uyku ve düzensiz beslenmeden hepimiz Rüzgar dışında tabiki halsiz kalmıştık.  Adam duvar gibiydi sarsılmıyordu. Şuan öğle den sonra saat iki civarıydı ve hepimiz buradaydık. Rüzgar hızlıca telefonunu açınca arama sesini bile duymadığımı farketmiştim.  Özel görüşmesinden sonra bağırarak
"Benimle gelin kardeşlerim size arzuladığınız bir hediyeyi vereceğim. "Diyerek seslendiğinde hepsi birden hızlıca ayağa kalkıp onunla gitmeye başlamıştı.  Ne demek istemişti acaba? Neyse arada böyle gidiyor diye önemsiz iş meseleleri olduğunu düşünerek kızlarla oturmaya başladım. Yanımıza doktorun gelmesiyle hepimiz ayaklamıştık.
"Can Beyi özel odaya alıyoruz.  Kendisi birazdan uyanır. Artık görebilirsiniz fakat yormayın."demesiyle ellerimizle yüzümüzü kapayıp sevinçle şükürler etmiştik. Can'ın odaya alınma işleminden sonra hepimiz odaya girmiştik sonunda. Sevda , Rüya, Selin ve ben başında bekleyip gözlerini açana kadar Can'ı izledik.
"Aşkım aç o güzel gözlerini artık dayanamıyorum. Senin yerinde keşke ben olsaydım."diyen Rüya Can'ın yorgun ve zayıflamış vücuduna bakarak ağlıyordu.
"İzin vermezdim." Yüzümüzü hızlıca Rüya'dan Can'a çevirdik zira sesin sahibi kendisiydi. Yavaşça gözlerini açınca hepimiz hayalet görmüş gibi bakıyorduk. Bu an hayal gibi geliyordu bize o kadar beklemiştik ki...
"Can ,Can, Can aşkım, bitanem benim uyandın. Iyi misin? Özür dilerim."diyerek Rüya 'nın ağlamaya başlamasıyla Can elini usulca onun yüzünde gezdirerek
"Şşşş ben senin o güzel yüzünü ağlamanı görmek için sevmedim."demesiyle hiçbirimiz araya girmek istemiyorduk sessizce sadece izledik.
"Bitanem sana birşey olsa-"Rüya sözünü bitiremeden Can söze girdi.
"Ben sana söylememiş miydim? Benim sevgim ömrümden uzun ölsem bile aynen bu şekilde o güzel yüzüne dokunan bir el seni teselli ederdi."demesiyle hepimiz bu güzel çiftin aşkına bakarak duygulanmıştık.
Can bize bakıp
"Bir hoşgeldin yok mu?"demesiyle gözyaşları içinde gülümsemiştik.
"Hiç gitmedin ki."dememle bana bakıp gülümsedi.
"Balayınızı mahvettim özür dilerim ." Diyerek bana ve Selin'e dönmesiyle
"Saçmalama Can . Sen iyi ol gerisi önemli değil.  Söylediğin şeye bak."demesiyle bu adamın ne kadar düşünceli ve naif bir insan olduğuna bir kez daha tanık oldum. Insan şu haliyle bunu mu düşünürdü?
"Bende senin fal baktırma anını bozarım ödeşmiş oluruz."diye göz atıp  gülümsememle bana bakıp
"Mafyayım ben Damla o zaman o yanımı görürsün işte. "Diye gözünü kısıp tehdit eder gibi yapmasıyla kahkaha atmıştık hepimiz.
"Mafyaya bak . Hangi mafya fal düşkünü olur?"dememle bu kez o gülümseyerek önüne düşen saçlarını geriye atmıştı.
Bu şekilde keyifle geçen yaklaşık bir saatlik sohbetin ardından bu haberi Rüzgar 'a vermediğimi unutup onu aramak için dışarıya çıkmıştım.  Telefonun son çalışında açmasıyla sevinçle konuşmaya başladım.
" Rüzgar  uyandı Can ."diyerek hemen onu mutlu etmek için konuya girmiştim.
"Biliyorum gülüm  . Şimdi işim var gelirim yarım saate. "Demesiyle arkadan bir adamın inlemesini duymuştum. Elim ayağım buz tutmuştu.
"Rüzgar? "Dememle telefonu kapatmış olduğunu anladım. Rüzgar 'ı düşünürken aradan geçen yarım saat eziyet gibi geçmişti.  Kapıda kızlara belli etmeden  Rüzgar 'ı beklememin ardından koridorda görünmesiyle koşarak Rüzgar 'ın yanına gittim. Üzerini değiştirmiş olduğunu farketmemle Rüzgar 'a bakarak
"Rüzgar ben-" sözümü bitiremeden sarılıp kulağıma fısıldadı.
"Ben buyum ve adaleti bu şekilde sağlarım. Sen benim karımsın . Bu konu burda kapansın. "Demesiyle evlenmeden önce ettiğim yemin gelmişti aklıma.  Rüzgar 'a ne olursa olsun hayatı zindan etmeyecektim. Ona güvenmeyi seçtim. Yaptığı şey ne olursa olsun ona güvenmeyi belki birlikte doğrulukla yürümeyeceksek de aynı cehennemde yanmayı seçtim.
Kalbi iyi adamlar vardır. Bazı kadınların hiç göremeyeceği ve bazılarınınsa karşısına hayatın mucizesi olarak çıkacak olan adamlar işte hayat bu adamları bize armağan ederken bizi sınar. Güvenimizle,  kalbimizle, vicdanımızla ve daha nicesi...
"Seni kaybetmek istemiyorum. Sana güveniyorum ve sen iyi birisin lütfen bu kalbi kaybetme."dememle beni kendinden ayırıp gözlerime baktı ve
"Ben en çok kendime mafyayım. Ben en büyük sınavı kendime yaparım emin ol kimsenin canını tek bir sebepten yakmam. Emin ol tek bir cana kıyan insanın canını almam. Emin ol ve son bir kez emin ol oda benden ve beni biraz tanıyan kendinden..." demesiyle parmak uçlarımda onu öpmek için yükselirken fısıldadım.
"Sana olan aşkım sadece kalbimde değil, aklım bile nedense seni düşünürken çalışıyor. "

Mafyanın ZaafıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin