Birimiz Birimiz, Birimiz Birimiz İçin

904 78 108
                                    

Bir varmış, bir yokmuş... Uçsuz bucaksız yeşilliğin ortasında bir ağaç tüm haşmetiyle göğe uzanırmış. Yaprakları rüzgarla haşır huşur olurmuş. Yağmura karşı dik; kara, doluya dirençliymiş. Tek bir yaprak dökmez, tek bir dalı çatırdamazmış. Tüm kudretiyle korku salarmış ama aslında öyle sıcakmış ki... öylesine koruyucu...

Bir sırrı varmış bu ağacın. Dallarından tap tap sesleri, bu seslerin takibinde gülücükler çoğalırmış. Kimse duymaz, kimse görmezmiş. Işıl ışılmış içi. Her bir dalında onlarca ışık yanar söner, onlarca şarkı salınırmış dudaklardan. Büyük bir aile, büyük bir dostluğu barındırırmış içinde. Sevgi desen bol, dostluk desen bolmuş ve inanırlarmış ki bu bağlar hiçbir zaman bitmez, kopmazmış.

Bu da onların hikayesi... Bu ağaç dalında yaşayan iki miniğin sevgisinin ve dostluğunun hikayesi...

***

"Hişt, Jongin?"

Kyungsoo odasının camından iple aşağı ki dala sarkıp Jongin'in camından içeri bağırdı. Ne var ki Jongin onu duymamış ve yapraklardan ördüğü battaniyesini çenesine kadar çekmişti.

"Jongin, pişt! Uyansana! Gün ağarmak üzere."

İpten atladı ve ayakları dala basar basmaz cama doğru koştu.

"Yah, Jongin! Kahvaltı bitti, kalk."

Kahvaltı lafı ağzından çıkar çıkmaz battaniyesini üzerinden atan arkadaşına göz devirdi. Biliyordu böyle olacağını.

"Ne? Yine mi? Ama aç kalmak istemiyorum." Uykulu gözlerini ovuşturup sızlandı.

"Hadi giyin de gel." diye bağırdı Kyungsoo ve ipine zıplayıp ta aşağılara kadar indi. Biraz sonra Jongin de gelmişti ve onu takip etmeye başladı.

"Yine beni kandırdın, değil mi? Daha gün ağarmamış bile."

"Tabii ki kandırdım. Yoksa akşama kadar yatardın ve biz bir gram bile ileri gidememiş olurduk."

Gizli yerlerine geldiklerinde Kyungsoo toprakla örttüğü kapı üzerindekileri eliyle kenara çekip kapıyı açtı ve ağacın dibinde kendilerine yapıkları küçük odaya girdiler. Kyungsoo ortada duran masa üzerindeki gaz lambasını yaktı. Çantasını üzerine koydu.

"Ama merak etme, ben çoktan alacağımızı aldım." demişti kaş göz işaretiyle çantasına sırıtırken.

"Gizlice mutfağa mı girdin? Kyungsoo bunu yapmaman gerektoğono sono koç dofo doyoceğim."

Jongin ağzına attığı çöreği şapır şıpur yerken Kyungsoo tek kaşı yukarıda, kollarını birleştirmiş onu seyrediyordu. Bir ayağı yere vuruyor ve dili ağzının içinde geziniyordu. Jongin'in dediklerini o görmeden alayla mırıldandı.

"Neden kaldırdın bu saatte beni?" Jongin sandalyeye yayılmış, bıkkınlıkla solumuştu.

"İşe koyulmamız lazım. Bugün arabayı tamamlayacağını söylemiştin."

"Evet. Ama bunun için de gün ağarmadan kalkmaya gerek yoktu ki..."

"Ya sorun çıkarsa?"

"Çıkmayacak Kyungsoo."

Oturduğu yerden kalkıp arkadaşının yanına geldi. Ellerini onun küçük omuzlarına koydu. Kyungsoo ondan biraz kısa olduğu için bunu rahatlıkla yapabiliyordu.

"Benim bu işlerde ne kadar becerikli olduğumu bilmiyor musun? Ne gibi bir sorun çıkabilir ki?"

Kyungsoo onun ellerini omzularından atıp kendisine bilmişçe sırıtan arkadaşına dil çıkarmıştı.

We Got That Power || #PeeKaDiBooDonde viven las historias. Descúbrelo ahora