Dengesizin kırık kanadına tutunmak

226 20 136
                                    

Dengelenmek için ölümle burun buruna gelmek

Bu hayatta her şeyin bir çaresinin olduğunu düşünürdüm. Ne yaparsan yap geri dönüşün ve o dönüş için bırakılan bir açık kapının olduğunu... Şimdilerde açık kapı yoktu. Ölüm için ilk defa geri dönüş yoktu.

Karşımdaki gülümseyen bu yüz, bana ölümü hatırlatıyordu. Onunla yüz yüze geldiğim anlarda ölüp ölüp diriliyor ve bir gün dirilemeyeceğimi hissediyordum. Bakışlarıysa hissiyatımı güçlendiriyordu.

"Sen..." dediğimde araba yoluna devam etmeye başladığı için hızından ve yan durduğumdan dolayı omzum arka koltuğa çarptı. Eli, omzuma dokunur dokunmaz ateşe değmişçesine kendimi geriye çektiğimde bana cevap vermediği gibi beklentiyle yüzüme bakmaya devam etti. "Sen nasıl geri dönersin?"

"Özledim sanırım." omuz silkince şaşkınlıkla ona baktım. Şaşkınlığımı örtbas ettiğim vakit, arabanın hızı umurumda olmazken kapıyı açmak üzere döndüğümde kapıların kilitlendiğine dair kulaklarımı sağır edecek kadar güçlü kilit sesi duyuldu. Doğrusu sağır olan kulaklarım değil, onların vicdanıydı. "Seninle konuşmak istediğim bir şeyler var."

Ona dönerken çaresizliğime ters düşercesine, "Seninle konuşmak istemiyorum." dedim bir çırpıda. Arabanın hızı söylediğimle artarken hâlâ hastanenin dönüş yolunda olduğumuzu fark ettim. Ne sağda ne solda beni görebilecek, bana yardım edebilecek birini göremediğimde öndeki şoför koltuğunda oturan sarışın, yeşil kazaklı adamın koluna asıldım bağırmadan hemen önce. "Durdur şu arabayı!"

"Ağabey..." derken araba sağa kıvrıldığında Alparslan beni geriye çekerken arkadaki araçtan uzunca bir korna sesi yükseldi. "Bir sorunumuz var gibi görünüyor."

"Ne sorunu?" kollarımı tutarak beni durdurmayı deneyen Alparslan'ın kıskacından kurtulmaya çalıştım bir süre. Başarılı olamadığım gibi araba daha da hızlanırken sakinleşmek adına uğraştım. Mantıklı düşünmem ve bu yüzden de sakinleşmem gerekiyordu. "Selim ne oluyor?"

Adının Selim olduğunu öğrendiğim şoför koltuğundaki adam bir dikiz aynasına bir yola bakarken, yanındaki siyah saçlı, koyu renk kot gömlekli adam, kısa bir anlığına bize döndüğünde tanıdık esmer yüzü beni üç yıl öncesine götürdü. Ama Eren'i görmemden daha büyük bir sorun vardı ki o da benim burada olmam. Bu yüzden bir yüzle gönderildiğim üç yıl öncesinden arkadaki araçtan bir kez daha korna sesi geldiğinde hızla döndüm bu ana.

"Arkadaki..." diyen Selim'le arkamda kalan bedenin gerildiğini hissettim. "Manyak mıdır nedir?" hâlâ kollarımı tutmasına rağmen artık gevşemiş ellerinden uzaklaşırken Selim bu kez aynadan Alparslan'la göz göze geldi. "Yol boş ama korna çalıyor."

Kulaklarımı rahatsız eden sesin sahibine bakmak için arka cama döndüğümde Alaska'nın arabasını gördüğümü sandım bir an. Beni bırakıp gittiğini, Alparslan ve benim dışımda onu kimsenin göremediğini bilmesem... Geri döndüğünü düşünecektim.

Bir kez daha arkadaki araçtan uzunca basılan kornanın sesi geldiğinde, "Bu kim?" diye sordu Alparslan. Cevap beklediği yoktu, kendi kendine konuşuyor gibiydi. "Geçmesine izin verme," siyah camın gerisindeki yüzü göremediğimden sevinmek için henüz erkendi. Eğer o, Alaska'ysa... Beni kurtarmaya mutlaka gelirdi değil mi? Eğer değilse... Bunu düşünmek bile istemiyordum. "Daha hızlı sür."

Alparslan'ın söylediğine karşılık, "Çek sağa!" diye sesimi yükselttim öndeki adamlara anlık bir bakışla bakarken. Araba, bağırışımla daha da hızlanırken derin nefes almaya çalıştım. Sinir, her an bedenimi ele geçiriyordu. Artık kısık çıkan sesim, yenilgiden çok vazgeçişti. "Selim lütfen..."

Pars | Ben Katil DeğilimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin