1.2. Satırlar arası yolculuk

209 39 132
                                    

Kalemi kıran küçük tilki

Gerileyen adımlarım Alparslan'a görünmekten kaçınırken ne yapacağımı şaşırdım. Ayaklarım bile oradan kaçmam için yalvarırken bana adeta kal gelmiş ve ben kalakalmıştım.

Karşısındaki soluk beyaz tenli adamın iri birer kahve çekirdeğini andıran gözleri, beni görse de elindeki beyaz tozla yüzü güldüğünden umursamadı. Zaten asıl önem arz eden onun beni görmesi değil Alparslan'ın görmemesiydi. Şu an bakıp da göremedikleri bir ben vardım. Onların yerine ben gördüm. Onların yerine uyuşturucu verdiği kişilerin yüzleri ardı arkası kesilmeden gözlerimin önüne gelirken hepsinin daha gencecik yaşında bu bataklıkta boğulduğunu görmek ona değil bana acı verdi. Onların kendi ayaklarıyla bu bataklığa girmeleriyse daha beteri...

Ben yazardım. Yazdıklarım, ucuz birkaç sayfanın satırlarında can bulur; kelimelerim, o satırların içine hapsolmuş ruhlara saplanırdı. Ben yazardım. Yazdıklarım hep hastalıklı ruhları olan insanlar, sağlıklı bedenlerine karşın zehir zemberek düşünceleri olanlardı. Kötü olmayı, kendilerini kötü hatırlatmayı onlar seçerdi. Çünkü ben sadece yazardım.

Alparslan ise sadece düşünceleri hasta olan biri değil aynı zamanda bedenen de hastaydı tahminlerime göre zira torbacının torbasından uzak kalması mümkün değildi.

Karşımdaki adamlara öylece baktığım birkaç dakikanın daha sonuna geldiğimde Alparslan parasını cebine koymuş, aralarındaki sessiz anlaşma son bulmuş ve ikisi birden benden tarafa dönmüştü. Beni gördüğüne hiç şaşırmayan Alparslan'ın konuşmadan bakışlarıyla sorduğu soruların muhatabı ben olsam da sorularını muhatap almadım zira onun hakkında somut bir şey bulduğuma sevinsem de bulduğum, beni yeterince sevindirecek bir şey değildi.

Yanındaki adam karşılıklı anlaşmalarından memnun olduğunu fazlaca belli ederken elini sıkıp yanımızdan uzaklaştığında Alparslan'ın pek anlam içermeyen bakışlarının yerini bıkkınlık aldı. Beni gördüğüne sevinmediğini başta bakışlarıyla belli ettiğinden gözlerimi gözlerinden kaçırdım. Gözlerindeki, "Yine mi sen?" sorularını görmek şu an isteyeceğim son şey bile değildi.

"Neden buradasın?" dedi sessizliğini fazla uzatmadan ama eklemeden de duramadı. "Yine..."

Gördüklerimden memnun olmasam da bunu dile getirmek istemedim. Buradan çıktığımda yapacağım şey belliydi ama onun bilmesi arı kovanına çomak sokmakla eşdeğerdi.

"Ev buldum kendime." dedim gülümseyerek. "Hürkan'da." gülümsemem biraz daha arttı zorlama olsa da. "Belki bana iyi davranmaları konusunda yardımcı olursun diye geldim yanına."

Bir şekilde yüzüne vurmamı beklediğinin farkındaydım ama yine de henüz bunun için çok erkendi. Ben bu işin sonunu getireceğim zaman onu parmaklıkların ardına hapsedecektim. Bu oyun bittiğinde Alparslan, zehirlediği bedenlerden çaldığı güzel günlerin kötülerini birkaç demirin gerisinde yaşayacaktı.

"Neredeymiş ev?"

"Hım, şey..." dedim hızlıca. "Senin evinin karşısında."

"Senden şüphelenmeli miyim?" dediğinde hızlanan kalp atışlarıma, kuruyan boğazıma rağmen gülümsemeyi denedim, "Neden benden şüpheleneceksin?" demeden önce.

"Evimin nerede olduğunu öğrendiğin gün karşısında ev bulman..." kaşları havalanırken tuhaf bir gülümseme esir aldı dudaklarını. "Şüphe uyandırıcı."

"Seni yakından tanımak istiyorum."

"Fazla yakına geliyorsun."

Tuzağa çekmek için, diye düşündüm. Sadece seni tuzağa çekmek için...

Pars | Ben Katil DeğilimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin