"Özür dilerim,"diye mırıldandım ve tekrar şoför ile aramızdaki camın çekili olduğunu görünce onun yanına kaydım. Bedenlerimiz neredeyse birbirine yapışıktı ve onun güzel kokusu ciğerlerim için gerçek oksijendi. "Suga oppa, eğer beni affedersen tüm gece sana şarkı söylerim. Rap bile söyleyebilirim."derken sesimi inceltmiş, aegyo yapmıştım.

"Demek oppa, hım."diye mırıldandı ve dudaklarını birbirine bastırarak hafifçe büzdü.

"Ah siktir, seni şimdi öpebilir miyim?"diye fısıldadığımda, gözlerini kocaman açarak bana baktı.

"Jimin-ssi! Yoksa beni yatağa atmaya mı çalışıyorsun?"diyerek yalandan ağzını şaşkınlıkla o harfi şekline soktuğunda, dudaklarımı yaladım.

"Benimle dalga geçme, sana karşı olan hislerimi biliyorsun."dedim.

"Sen de benimkileri biliyorsun. O yüzden çocukluk etme, tamam mı?"

Kafamı salladığımda gülümsedi. "Şimdi bana tekrar oppa de, bunu sevdim."

*

Evi gerçekten büyüktü ama fazla kalabalık, göz yoran eşyası yoktu. Evine ait en sevdiğim detay ise köpeği Holly olmuştu.

Duvarları açık, parkeler koyu renkteydi. Eşyaları da koyu tonlardaydı ama yine de her şey oldukça estetik duruyordu. Holly'nin eşyaları bile bir duvarı tamamıyla kaplamıştı ama kalabalık ve kötü durmuyordu.

Suga beş dakikada duş alıp üstünü giydikten sonra yanıma kucağındaki Holly ile geldi. "Burayı beğendin mi?"diye sordu ben dışarı izlerken.

Resmen tüm Seoul buradan gözüküyordu. Gece ışıkları, yıldızlar, ay ve nehir öyle güzel duruyordu ki bakışlarımı ayıramıyordum. "Böyle bir evim olsa sanırım hiç buradan ayrılamazdım."dediğimde güldü.

"Burayı sevmen iyi bir şey."dediğinde ona döndüm.

Kolsuz siyah bir tişört ile yine siyah olan şort giymişti. Giysilerinden çok gözlerim saçlarına takıldı. En azından dağınık saçları kuruydu. 

Kollarındaki Holly kendisini ona sürterken gülümsedim. Holly'nin üstünde gezen sol elini tutmak, beyaz parmaklarını ve elinin üstünden kollarına doğru uzanan damarlarını tek tek öpmek istiyordum.

"Uykun var mı?"diye sordu.

Derin bir nefes alıp ona baktım. Hala canlı, nefes alan Suga'nın karşımda olduğu gerçeğine inanmakta zorluk çekiyordum. "Biraz yorgunum."

Kafasını sallarken Holly'i yere bıraktı. "Hadi gel, iki gündür gerçekten çok sıkı çalışıyorsun."dedi ve elimi tutarak beni salondan uzaklaştırmaya başladı.

"Beraber mi uyuyacağız oppa?"diye aegyo yaparak sorduğumda bana güldü.

"Bebeğimin yorgunluğunu gidermem gerek, değil mi?"dediğinde ben de ona güldüm ama kızarmama da engel olamadım. Uzun koridora geçip ilk kapıdan içeri girdiğimizde şaşırmama engel olamadım.

"Vay canına."diye mırıldandım o elimi bırakıp bir duvarı kaplayan parlak gri camlı dolabının kapağını kenara iterken.

Yatağı çift kişilikli değil de dört kişinin yatabileceği kadar genişti. Koyu kırmızı renginde çarşafı ve yatak örtüsü vardı. Duvarlar beyazın bir koyu tonuydu ama gri değildi. Parlak ve canlı duruyordu. Odanın sağ tarafı perdeyle kapanmıştı, yani orası tamamıyla cam olmalıydı.

Birkaç estetik fotoğraf dışında da fazla bir şey yoktu ama gerçekten muazzam duruyordu. Işıklandırması bile havalı geliyordu göze.

"Duş almak istiyorsan banyomu kullanabilirsin."diye mırıldandı Suga. "Hiç giymediğim kıyafetlerim var."

Autumn Leaves | yoonmin ✓Where stories live. Discover now