BÖLÜM 3 : TAKİPÇİ

566 126 63
                                    


Kaybetmek için bağlanmak gerekir...

Her yarım saatte bir uyanıp ormanı kolaçan ettiğim zehir gibi uykudan otuzuncu uyanışımla birlikte karanlığın yerini alan alacakaranlık artık gitmem gerektiğini söylüyordu. Tek gecelik evim sandığım kadar rahat değildi. Bedenimin her noktası tutulmuştu. Soğuktu. Her geçen gün bir öncekinden daha soğuk oluyordu ve her geçen gün gri gökyüzü daha da koyulaşıyordu.

Oyuktan bacağıma zarar vermemeye çalışarak nazikçe çıktım. Parmaklarımla saçlarımı tarayarak dün gece yatağım olan yaprakları temizledim. Bir saatim yoktu ama tahminlerime göre saat sabahın beşi olmalıydı. Hemen yola çıkarsam hedeflediğim süreden daha önce ormanı aşabilirdim. Çantamı toparlayıp birkaç yudum su içtim, açlıktan yürüyemez hale gelene kadar bir şeyler yemeyecektim. Gösterdiğim irade karşısında ben bile şaşırıyordum. Normalde yani normal şartlarda asla dayanamazdım. Kendimle ilgili bir çok şeyi kaçırdığımı şu an anlıyordum. Kim olduğumla ilgili. İrademe hiç bu kadar sahip olamamıştım. Ve itiraf etmek gerekirse bu çok kontrollü ve kararlı hissettiriyordu.

Bir ceset kadar ağır olan çantamı sırtıma alarak yüzümü Akaman dağlarına çevirdim. Attığım her adımla tekrar tekrar bıçak darbeleri alan bacağım beni durdurmuyordu. Tüm bu karmaşık düşüncelerimin arasında bir yerlerde yanlış yaptığımı bilmeme rağmen durmuyordum. Ve bunlar bana aitti, bu acı ve bu düşünceler benimdi. Ben bile kendimi durduramıyorken kim durduracaktı bedenimi. Nereye kadar gidebilirdim ki ölüm yolun sonunda ya da yarısında kapımı çalacaktı. En azından beni kendisine doğru çeken şeyi öğrenebilirdim, kim bilir belki sadece bir hiçliktir ya da çok daha başka bir şey. Belki bu seferki hayal kırıklığıyla sona ermezdi.

Bir süre sonra eğim artmıştı ama sıklaşan ağaçlar bir nevi işime yaramıştı, ağaçlardan destek alarak bedenimi ileriye doğru çekip yürümeye çalışıyordum. Avucumdaki kesiğin kanadığının farkında bile değildim, acı artık bir parçam haline gelmişti. Hissetmiyordum. Durmam gerektiğini biliyordum ama durmuyordum, orda olan acıyla savaşıp yok sayıyordum. Hızlanan adımlarıma deli gibi atan kalbim eşlik ediyordu. Aldığım hızlı nefesler boğazımı yakıyordu. İçimdeki o cesaretli ya da aptal kızla mücadele ediyordum ama tabii ki beni dinlemiyordu.

Gerçekten beni öldürmeye çalıştığının farkında mıydı? Şaşırtıcı olmayan bir sonla yere kapaklandım, toprağın altından fırlamış beni durduran ağaç köküne neredeyse teşekkür edecektim. Acı iniltilerle dışarıya çıkarken çantamı çıkardım. Sağlam olan elimden destek alarak bedenimi bir ağacın gövdesine doğru sürükledim. Sırtımı çıkıntılı gövdeye dayayıp başımı önüme eğdim. Gözlerimi avucumdan kotuma damlayan kırmızının en koyu tonunda olan kana diktim.

Dudaklarımı kanatacak kadar çok sıkıyordum. Acının geçmesini bekliyordum. Elimdeki sızı umurumda bile değildi aptal gibi bacağımı çok zorlamıştım. Düşerken gördüğüm zararı saymıyorum bile. Bir süre sonra acıdan uyuşan bacağımla birlikte ısırmaktan şişen dudaklarımı bıraktım. Titreyen ellerle önce elimi sonra bacağımı temizleyip sardım. Yemekle ilgili verdiğim karara uymuştum, nerdeyse açlıktan yürüyemez haldeydim. Dün akşam yarısını bıraktığım konserveyi dibine kadar sıyırdım. Açlığım ilk anki gibi yerli yerindeydi ama yine de diğerlerini açmadım. Tekrar yola çıkmadan önce biraz dinlenmeye karar vererek başımı ağacın gövdesine dayadım. Yanan gözlerimi gri gökyüzüne kapatıp kendi karanlığıma gömüldüm.

Sadece beş dakika geçmişti ama yola devam etmem gerektiğini söyleyen zihnim bu kadarı fazla bile diye bağırıyordu. Uyuya kalmayı her şeyden çok isterdim. En azından bu beni durdururdu.

Gözlerim zaten karanlık ve kasvetli olan ormana alışmakta zorlanmadı. Bakışlarımı ileriye yöneltip karanlık ormana diktim, ağaçlar olması gerekenin aksine siyaha çalıyor gibiydi. O siyahların arasında sıcak bir kahve rengi dikkatimi çekmişti. Ağaçtan destek alarak ayağa kalktım, gözlerimi kısarak tekrar hedefe yöneldim.

MORTEM GÜNCELERİ Where stories live. Discover now