3.3

88 12 1
                                    

      Aradan birkaç gün geçmişti ve bunun üzerine you jin 5 tane daha cyborg yok etmişti. Sürekli boyutlar arasında gidip geliyordu asıl mesele bu boyutların gidip gelişinin daha da artmış olmasıydı. Amazon ormanından okyanusa kadar, okyanustan savaş arenalarına kadar, savaş arenalarından antik yunan cağına kadar gitmediği tek bir yer dahi kalmamıştı. Resmen sevmediği tarih dersini canlı öğretiyorlardı. Günde neredeyse 1 saatlik uyku ile duruyordu zaten boyutlar razı geçişler yüzünden fazlasıyla enerji kaybetmişti. Şu birkaç gün içerisinde 3 kilo vermişti.. sabah aynanın karşısına geçti ve darmadağın olmus suratına baktı. Akşamları dışarı çıktığında insanların ondan bir hayalet diye kaçmasından korkuyordu..

     Kapı çalındı you jin saçlarını at kuyruğu toplayarak kapıya doğru yöneldi. Karsısında tae woonu gördüğüne şaşırmıştı genelde onun gelmesine yakın veya o you jine yaklaştığında boyut değiştirirdi. "Bugün bu ayın sanırım son güneşini göreceğiz kahvaltı yapmak ister misin? Terasımın güzel bir manzarası vardır." Dedi gülümserken.. you jinin içi endişe doluydu önün yanındayken boyut degistirmekten korkuyordu. "Hadi ama beni kırmayacaksın değil mi? Bir arkadaşa ihtiyacım var dertlesmek içinde.." Dedi dudaklarını bir çocuk gibi büzerken.. "pekala hazırlanıp geliyorum sen çıkabilirsin" dedi you jin. Birkaç gündür ilk defa gülümsediğini farketti. Belki de bir sabah kahvesi onu kendine getirebilirdi.

    Üzerine salaş birşeyler geçirdi saçları hala at kuyruğu bağlıydı. Göz altı torbalarını kapatmak için biraz fondoten sürdü. Dudaklarını nemlendirmek içinde bir nemlendirici fazla özenmeye gerek yoktu çünkü altı üstü bir kahvaltı için yukarıya çıkacaktı. Terasa çıktığında masanın güzelce donatildigini farketti. "Sen otur ben geliyorum" dedi tae woon ve mutfağa doğru yöneldi. Manzara gerçekten güzeldi bütün nehri güzelliği ile gözler önüne seriyordu. Tae woon elinde birkaç tabakla daha terasa döndü. Tabakları masaya bıraktığı sırada kapı çalmıştı arkasını döndüğünde you jin boyut değiştirdi. "Tanrım" dedi bu seferde bir mağaranın içindeydi. Ellerini havada birleştirdi "Tanrım ne olur farketmesin.." Birkaç saniye sonra tekrar döndüğünde tae woonun arkasının hala dönük olduğunu farketti. Derin bir nefes aldı çatalını bile kaldırmaya gücü kalmamıştı. Neyseki boyut değiştirdiği sırada kapı çalınmıştı.

    Kısa bir süre sonra masaya tekrar döndüğünde gülümsemeye çalıştı you jin. Korkudan beti benzi atmıştı ve bu tae woonun farketmesini isteyecegini en son seydi.  "Hmm gerçekten güzel yemek yapıyorsun" dedi you jin birkaç yiyeceğin tadına baktıktan sonra "beğenmene sevindim" dedi tae woon bütün gülümsemesini ortalığa koyarken.. "Bu aralar yorgun görünüyorsun yoktu misin?" Gülümsemeye çalıştı you jin ona karşılık olsun diye "evet iyiyim sadece uyku düzenim değiştiği için cabuk yoruluyorum ayrıca geceleri burası çok güzel gezmeyi seviyorum." Dedi aklına ilk gelen sözcükleri umursamazca savurdu. "Gece yıldızları izleyebilecegin muhteşem manzarası olan bir tepe biliyorum gitmek istersen seve seve götürebilirim seni." Kafasını olumlu anlamda salladı you jin "boş vaktim olduğunda neden olmasın.." bir süre gündelik şeylerden konuşmuşlardı kahvaltılarını ve bardaklarindaki yeşil çayı bitirene dek.. "tesekkur ederim muazzam bir kahvaltıydı." Dedi you jin. " ne demek leydim benim için onurdur." You jin kapıya yöneldiğinde ceketini sandalyenin üzerinde unuttuğunu farketti "Ah ceketim.." Dedi ama tae woon onu durdurmuştu "ben sana getiririm.." tekrar aynı şey oldu. Tae woon arkasını döneceği sırada you jin boyut değiştirmişti bu seferki boyut hepsinden farklıydı bir gezegene benziyordu. Oksijen olmadığı için nefes alamadığını hissetti.

    Sıkıca boynunu tuttu sanki böyle yaparsa nefes alabilecekmiş gini hissediyordu yavaşça ciğerlerine vurdu ama bir etkisi olmuyordu. Gözlerini sıkıca yumdu ciğerlerine dolan hava ile ciğerleri derinlemesine yandı gözlerini açtığında tae woonun sandalyedeki ceketi kaldırdığını farketti. Bu gidişle ya boyutlar arasında ölecekti ya da tae woon onu farkedip öldürecekti. Kazağını olabildiğince çekti yukarıya boynu sıkmaktan kızarmıştı tae woonun bunu görmesini istemiyordu "teşekkür ederim çok kibarsın" dedi you jin. Aynı şekilde tae woonda ona gülümsedi "dikkat et" dedi you jinin arkasından. Kapıdan dışarıya çıktığında gözünden birkaç damla yaş akmisti ciğerleri dolan anı havadan dolayı fazlasıyla yanıyordu. 

     Birkac günlük market alışverişi yapmak için marketin yolunu tuttu you jin eline aldığı alışveriş arabası ile rafların arasında oradan oraya dolaşıyordu. Büyük bir paket kahve almıştı sonrasında bundan vazgeçip iki paket daha aldı. Kasaya yöneldiğinde ona tuhaf gözlerle bakan kasiyeri farketmişti umursamadı eve gitmek istiyordu son zamanlarda zaten sürekli yatağında olmak ve oradan asla çıkmak istemiyordu. Yatağına bilr yatmaktan korkar olmuştu bazen.. Sürekli farklı yerlere gidiyordu bazen bir suyun dibinde buluyordu kendini hemen dönemezse ölecekti. Kendine kafeden bir mocha aldı ve yolda yürürken içmeye başladı. Sanırım bu kadar kötü şeyin içinde kahve en güzeliydi. Ebe adımını attığında bütün aldığı malzemeleri bir bir yerleştirdi sonrasında ise kahvesinin son yudumlarını icip çöpe attı. Yatağa uzandı ve gözlerini kapattı herşeyin bitmesini dilercesine..

     Susmak bilmeyen telefonu on milyonuncu çalışında gözlerini yavaşça araladı you jin çoktan hava kararmıştı ve akşam olmuştu gözleri telefona aniden bakınca birkaç samiye acı hissetti. Arayan changkyundu "Tanrım iki dakika uyumama izin veremez misin ne oldu changkyun yine mi güzel birşeyler buldun" diye cemkirdi you jin. O sırada telefonundan saate bakmayı ihmal etmedi neredeyse 7 saat uyumuştu bu buraya geldiğinden beri bir ilkti "sacmalamayi kes ve kendine gel... sınır kapısı parçalanmak üzere" you kimin gözleri fal taşıma döndü. Bu nasıl olurdu savaş için sadece 8 gün vardı..

Sizce neler oluyor bakalım bakalım.. yazarken ben heyecanlanıyorum djdjdjjd

Last Universe // wonho //Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin