1.2. Alaska'da av olmak

En başından başla
                                    

"Aklından bile geçirme."

Bedenimi tamamen ona döndürerek elime aldığım bıçağı gösterdim. Pekâlâ, onun elinde tahta kaşık, benimkinde büyük bir bıçak vardı. Bu durum adaletsiz olsa da ben ondan daha savunmasızdım.

Üstelik o, katildi. Ben belki onu yaralar ve biraz pişmanlık duyardım ama o beni öldürdüğünde geride bıraktığı cesetlerin arasına sadece bir yenisini daha eklerdi. Adalet terazisi de bu durumda eşitlenirdi.

"Evimden git." dediğimde kaşları tehlikeli kıvrımıyla yeniden şekillendi. Beni umursamadan ocağa döndüğünde ona bir adım daha yaklaştım elimdeki bıçakla. "Sana evimden git dedim. Nasıl geldiysen... Öyle git."

"Benim gelmemi sen istedin." işine devam ederken bana hiç bakmayışı benimle konuşup konuşmadığından şüphelendirdi. Hem ben onu çağırmamıştım bile. Nasıl benim istediğimi söyleyebilirdi? "Benim seni kurtarmamı istediğin için geldim."

"Seni hiç çağırmadım."

"Hatırla," dedi bakışları bana döndüğünde. Gözlerinde gördüğüm beklentiler rahatsız etti. Ben bir katilin beklentilerini karşılayacak biri değildim. Ben birine umut verip onu yarı yolda bırakmayacak biri değildim. Zira ben yalnızca kaçmasını bilirdim. "Beni en son ne zaman gördüğünü hatırla."

"Seni hatırlamıyorum." dediğimde ocağa döndü bakışları. Bundan cesaret alarak elimdeki bıçağı daha sıkı kavradım. Öyle ki bıçağın sapını kavrayan parmak boğumlarımın beyazladığına emindim. Yine de ona attığım bir adımın ardından devam ettim sözlerime. Ava yaklaştım. "Gidecek misin?"

Elindeki tahta kaşığı tavanın kenarına birkaç defa vurduğunda irkildim, bunu fark etti. Tuhaf bir gülüş, pembe dudaklarında can buldu kendine. Dudaklarından eksilmeyen gülüşüyle hafifçe eğilerek ocağın altını kapattı. Doğrularak tahta kaşığı tavanın köşesine daldırıp bir parça eritilmiş peyniri alarak bana adımlamaya başladı.

Aramızdaki kısa mesafeye rağmen her adım atışında korkudan hem dizlerim hem de ellerim titredi. Avından korkan bir avcıya sanırım daha önce hiç rastlanmadı. Karşıma geldiğinde az önce sıkı sıkıya sarılı parmaklarımın arasındaki artık gevşemiş bıçağı elimden nazikçe alarak tezgâha bıraktığında gerilen bedenimde gezdirdi gözlerini.

"Tadına bakar mısın?" dediğinde az daha düşüp bayılacaktım. Alaska, hâlâ kan sevmiyordu. Bu sebeple de elimdeki bıçakla beni öldürmeyeceğini bilmeliydim. Sevdiğim bir şeyin beni zehirleyeceğini, doğrusu Alaska'nın bunu isteyeceğini hiç düşünmezdim ama anlaşılan o düşünmüştü.

"Bakmak istemezsem..." diye mırıldandım gözlerine doğrudan bakarken. Gülüşünden dolayı kısılan koyu kahverengi gözleri de yeşillerime odaklandığında derin bir nefes aldım. "O zaman ne olacak?"

Gözlerimizin bağını koparmadan sol eliyle omzuma dokunduğunda hâlâ titrediğimi fark ettim. Başparmağı kazağımın üzerinden omzumda aşağı yukarı hareket ederek beni sakinleştirirken gülüşü tebessüme dönüştü. Öylece ona baktığım bir sürenin ardından eli, omzumdan kolum boyunca ilerleyip elime ulaştı. Neden bunu yaptığını anlamadım. Elimi tutarak kaldırdığında sağ elindeki tahta kaşığı tutmamı sağladı. Sanırım av, avcısıyla oynamaya karar kıldı.

Ne yapacağını merakla beklerken elimdeki tahta kaşığı dudaklarına götürmeden önce, "Ben yiyeceğim." dedi. Ağzındaki peyniri çiğnerken dudağının kenarından süzülen yağı, uzanarak başparmağımla aldığımda diğer eli de elimi tutarak yanağına yasladı. Bu anı fırsat bilerek gözlerini kapadığında yüzünde gezindi gözlerim. "Çok şey kaçırıyorsun."

Pars | Ben Katil DeğilimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin