"Ağzını kapat istersen..."

Sıla içinde bulunduğu hipnoz halinden çıkarak kaşları çatık bir halde kendisine bakmakta olan Murat'a döndü.

"Ne dedin?"

"Ağzını kapat istersen dedim. Hayran kaldın herhalde..." Murat'ın çatık kaşlarıyla gölgelenmiş bakışları çıplak Davut heykeli ve Sıla arasında gidip geliyordu.

"Böyle bir şahesere hayran kalmamak mümkün mü? Tabii ki hayran kaldım. Sen hayran kalmadın mı ki?

Sıla ağzında anlamsız sözcükler geveleyen Murat'a dikkatli bir şekilde bakarken bir an sonra kaşlarını havaya kaldırdı ve kesik bir kahkaha attı.

"Sana gerçekten inanamıyorum. Şimdi de bir heykeli mi kıskanıyorsun? Ben de iki saattir bu kötücül bakışlarını anlamlandırmaya çalışıyorum. Hay Allahım..."

Murat huysuz bir şekilde homurdanarak, "Heykel de olsa bir başka erkeğe böyle hayran hayran bakman tabii ki hoşuma gitmez," dedi.

Sıla kahkahalarına hâkim olmaya çalışırken, "Sen hakikaten ciddisin," dedi. "Ve... Bir heykeli kıskanan ilk erkek olarak eminim ki tarihe geçebilirsin."

"Of Sıla, dalga geçmeyi bırak lütfen. Ayrıntılı incelemen bittiyse gezmeye devam edelim."

"Tabii ki bitmedi. Böyle bir şahesere iki dakika bakıp geçmek olmaz." Sıla ilerideki koltukları işaret etti. "Ben şuraya oturup bir süre daha izleyeceğim..."

Murat kızgın bakışlarını Sıla'nın üzerine dikerek, "İyi, ben Davut'la sizi baş başa bırakayım o zaman," dedi ve sinirli adımlarla diğer heykellerin bulunduğu odaya doğru yürümeye başladı...

Sıla, Murat'ın arkasından kıs kıs gülerken tekrar karşısındaki heykele konsantre oldu. Her ne kadar fotoğrafını çekmek için yanıp tutuşsa da yasak olduğu için tek yapabildiği karşısındaki görüntüyü hafızasına kazımak oldu.

Akademi'den çıktıktan sonra Murat, Sıla'ya dönerek "Çok yoruldun değil mi?" diye sordu. "Bence bugünlük yeter. Otele geri dönüp dinlenelim."

Sıla gerçekten de çok yorulduğunu hissediyordu. Dolayısıyla bu sözlere hiç itiraz etmedi. Antonio kendilerini gelip aldıktan sonra otele geri döndüler. Sıla yatağın üzerine kendisini bıraktıktan sonra bir süre gözlerini kapatıp dinlenmeye çalıştı. Bir saat kadar dinlenip kendilerine geldikten sonra akşam yemeği için giyinip otelin yemek salonuna gittiler. Sıla uzun zaman sonra ilk defa önündeki yemeği büyük bir iştahla yedi. Onun bu halini gören Murat oldukça keyiflenmiş ve mutlu olmuştu. Yemekten sonra bir müddet de otelin barında vakit geçirmişler ardından da tekrar evlerine dönmüşlerdi.

Sıla üzerindeki turkuaz rengi elbiseyi çıkardıktan sonra iç çamaşırlarıyla kendisini yatağın üzerine bıraktı.

"Yarın bir yere gitmeyelim olur mu?"

Murat, Sıla'nın yanına uzanarak "Çok yoruldun değil mi?" diye sordu. "Kötü müsün yoksa?"

"Yok yok kötü değilim. Fakat her gün üst üste bugünkü gibi bir tempoyu kaldıramayabilirim."

Murat yanı başında üzerindeki beyaz dantelli iç çamaşırlarıyla uzanan kadınına bakınca içinin arzuyla dolduğunu hissetse de söyleyebildiği tek şey, "Tamam canım, yarın dinleniriz," demek oldu.

Bir süre sonra ise daha fazla kendine hakim olamayarak elini Sıla'nın dolgun göğsünün üzerine götürdü. Yavaş ve oldukça nazik bir şekilde elinin altındaki dolgunluğu okşarken Sıla'nın ifadesindeki değişimi görebiliyordu.

"Sana dokunmayı çok seviyorum deniz gözlüm. O kadar yumuşak bir tenin var ki..."

Sıla göğsünün üzerinde hissettiği dokunuşlarla içinde yanmaya başlayan ateşi hissediyor ama yine o geceki gibi hüsrana uğramaktan korkuyordu...

Aşkın Dayanılmaz ÇekiciliğiWhere stories live. Discover now