''Canını yakmayacağım minik fani, bana kolunu göster sadece.''

Genç kadın sesli bir şekilde yutkunarak, başka seçeneği olmadığını hissetmiş gibi çaresizce titremekte olan kolunu Alexios'a doğru uzattı. İnci kadar saf bembeyaz tenin üzerindeki korkunç yaradan yayılan tatlı koku, bir parfüm edasıyla Alexios'u ince bir örtü gibi sardı. Daha önce hiç bir kokuyu tatmak için, çıldırmasına sebep olacak kadar alevlendirdiğini hatırlamıyordu. İştahı gittikçe kabarırken dilini dişlerinde gezdirdi. Tadını bilmek istiyordu. 

Lanet olsun sadece bir damla alacaktı, bir damla. Leziz uyuşturucusunu bilmek istiyordu. 

İnsanların kanını içmeleri yasaktı, ancak dolaylı yoldan içerek hayatlarını sürdürebilirlerdi. Faniler, ırkı için sorun demekti ve kendi dünyalarında sorun ufak dahi olsa, asla hoş karşılanmazdı ama bu akıl sulandıran koku, bütün bu katı kuralları yıkmasına sebep olacak kadar baş döndürücüydü.

Sadece bir damla.

Alexios bir anda bütün her şeyi kara tahtaya yazılmış, silinebilmesi kolay bir şeymiş gibi kenara bırakarak kendini sıcak sıvıyı içerken buldu. Beyni düşünmeyi reddeder gibi çalışmayı bırakmış ve karanlığı bir kedi misali mırıldayarak kafasının içinde uğuldamıştı.

Aklını lekeleyen soyut varlık asla mırlamaz hırlardı. Hatta bazen aslanın yüzünü kızartacak türden bir kükreme çıkartırdı ama şimdi çoğu zaman sessiz olan karanlığı, faninin kanını tatmasıyla kaşınmaktan hoşlanan bir kedi gibi mırlıyordu. Alexios düşünceleri arasında büyük yudumlarla içmeye devam etti. Kendini durduramıyordu. Kanı en tatlı eroin, en tatlı bağımlılıktı.

Düşlediğinden bin kat daha güzel çıkmıştı.

Kızın acı çığlığı dudaklarından kopup geldiğinde, Alexios sağduyusunu devreye sokacak durumda bile değildi. Upuzun ömrü boyunca hiç böyle bir lezzetle karşılaşmamıştı. Balın üzerine serpiştirilmiş tarçın damlaları, pahalı restoranlarda servis edilen tatlıları andırıyordu. Kız zayıf bir güçle elini Alexios'un kısacık kesilmiş gece karası saçlarına daldırdı ve boş bir çabayla uzaklaştırmaya çalıştığında, daha da tetiklenen Omen dişlerini mümkün olabildiğince en derine geçirdi. 

Kan, hayatında içebileceği en leziz içecek gibi dudaklarından geçip boğazından aşağı akarken, bedeni diri ve capcanlıydı. Enerji içeceklerinden bir koli tüketmiş, üstüne de kafein olarak litrelerce kahve içmiş gibi hissettiriyordu. Büyük bir zevkle içmeye devam ederken yanağına ılık bir gözyaşı geldiğinde kısa bir an duraksadı.

''Lütfen.''

Sesi o kadar titrek ve ufaktı ki, Alexios'un içi burkuldu. Bir damla alacaktı, oysa genç kadının kanını o iblislerden farksız olarak sömürmüştü. Küfrederek, kendini güç bir kuvvetle kenetlenen dişlerini leziz içeceğinden ayırmayı başardı ve başparmağıyla kızın akmakta olan kristal gözyaşını sildi.

Cam yeşili gözlerin parlaklığına karşı Alexios hayranlıkla bakmaktan kendini alamadı. Kız minik ellerini kendi ellerinin üstüne koyarak yalvaran gözlerle Alexios'a baktı. Gözleri o kadar çok şey anlatıyordu ki... etkilenmemek imkansızdı.

''Lütfen.''

Kız hıçkırarak alnını Alexios'un çelik kadar sert göğsünü dayadı. ''Lütfen canımı alma.'' Gözyaşları sicim gibi yanaklarından aşağı akmaya devam ederken, şiddetli bir titreme genç kadının vücudunu esir aldı. İri bedeninin altındaki beden o kadar minik ve kırılgan hissettiriyordu ki, iblislerin ya da kendi göstermiş hoyratlığın altından nasıl sağ çıkabildiğini merak etti. Her faninin yapabileceği bir şey değildi. Kansızlık vücudunu tüketip, bilincini kapatmadan hemen önce Alexios minik faninin vücudunu kucağına doğru çekti.

''Canını almayacağım.''

Alexios olan biteni beyninin algılaması için zorlarken seçeneklerini tarttı. Kızı bırakıp gitmeli ve bir daha asla karşılaşmamalıydılar. Akıllı olan bunu yapardı ama Alexios içinde bunu yapabilecek gücü olduğundan emin değildi, tadı ve de o yaydığı müthiş koku uyuşturucu gibiydi. Bencilce daha fazlasını istiyordu.

Üstelik dişi yaralı ve savunmasız bir durumdaydı, bırakıp gidemezdi ve en kötüsünü yapmıştı. Bir anlık zevkinde bu faniyi ısırmakla kendine bağlayacağını tamamen unutmuştu. Omenler kurbanlarının kanlarını eğer tensel bir yoldan alırsa bu damgalanma demekti, Lucifer'ın onları cezalandırmak için kullandığı etkili yollardan bir tanesiydi.

Alexios genç faniyi kucağında tutmaya devam ederken, kızın yerde duran karla kaplanmış sırt çantasını ve kendi hançerlerini zorlanmadan eline alarak malikânenin yolunu tuttu. Kararını vermişti, yaptığı belki de en salakça şeydi ama damgalanma süresi bitene kadar bu küçük fani onunla kalmak zorundaydı.

Fikri çok hoş bir çözüm yolu değildi ama elinden de başka bir şey de gelemezdi. Başta kendini tutabilseydi tüm bu yaşananlar olmayacaktı ama tuhaf bir şekilde Alexios yaptığından pişmanlık duymuyordu.

Koyu kahverengi gözlerini kucağında uyuyan faniye çevirerek incelemeye başladı. Genç kadın hayatında gördüğü en zarif ve narin hatlara sahipti. O kadar masum bir görüntüsü vardı ki, Alexios bu denli kırılgan bir varlığın canını acıttığı için kendine tekrar küfretti. Gür kirpikleri küçük yüzünde gölgeler bırakırken, kurumuş gözyaşları hafif kirli yüzünde bir yol gibi uzanıyordu. Uzun sarı bukleleri rüzgarda dalgalanarak Alexios' un elini gıdıklıyordu. 

Omen iç çekerek güzel yemeğinin iştah açan kokusunu içine çekti. Başına neler geleceğini az çok tahmin edebiliyordu. Kyrian ve Shion onunla mücadeleye girişecek, kızın geri gitmesi için her yola başvuracaklardı, malikanede kalacak olması sorun demekti ve iki Omen de bu durumdan mantıklı olarak kurtulmak isteyecekti. Alexios bu düşünceyle tüm kaslarının gerildiğini hissetti.

Hayır gitmeyecekti.

Alexios : Omen Serisi 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin