4. Dengesiz ♣

En başından başla
                                    

"Evet." dedim uzun zamandır konuşmadığım için bozuk çıkan sesimle. Üzerine torba torba üzüntü dökülmüş kalbim fark edilir bir şekilde hızlanmaya başladığında gözlerimi Deniz'den çekerek anneme odakladım.

O çok narin, kırılgan ve tek gülümsemesiyle hayran bırakan annem ucu bana değen bir sebepten oradaydı, suçluluk duygusu kalbime doğru sokuldu.

"Güzel kadınmış." dedi tuhaf bir tınıyla. "Yazık olacak."

Öfke adını verdikleri yakıcı his damarlarıma hücum ederken, içimde Deniz'e karşı pusuya yatmış taraf hırsla ayaklandı. Benim bile yeni haberdar olduğum tarafım Deniz'e saldırmak için kendine bir sebep arıyordu ve şimdi o sebebi Deniz bizzat avucuma bırakmıştı. Avuçlarımı sıktım.

"Sen ne dediğinin farkında mısın?" diye bağırdım. Bez parçası muamelesi gören kalbim yerinden sökülüp boğazıma kadar gelmişti. Konu ben olunca kendimi bir noktada durdurabiliyordum, sessizce kalıp cevaplarımı kendime saklayabiliyordum ama anneme karşı bir şey söylendiği zaman, zaaf noktama ısrarla bastırıldığını hissediyordum.

İfadesiz bir duruşla beni izlediğinde, sessiz kalışı iyice sinirlerimu bozdu.

"Düzgün konuş, benim annem eğlence malzemen değil." İradesini kaybedip bağırarak çözüm arayan insanları daima kınardım ama şu an yaptığım şey bundan farksızdı, yine de pişman olduğum söylenemezdi.

Güldüğünde gözlerinin kenarlarında oluşan kırışıklıkların, ona olan sinirimi azalttığını biliyormuş gibi, dudağının tek kenarını kıvırarak yamukça güldü. Bakışları anlamsız, belki de benim anlam konduramadığım bir şekilde yüzüme sabitlendi. Yanaklarının iki kenarında köprü gibi uzayan elmacık kemiklerinin sertçe dalgalanmasıyla birlikte, gözlerindeki boşluğa bir anlam kondurabilmiştim; bir şeyden gurur duyuyor gibiydi.

"İçindeki vahşi tarafı açığa çıkarabildim demek." dedi gülüşünü bozmadan. Ardından buz gibi bir sesle ekledi. "Otur oturduğun yere."

Dakikalar öncesine kadar sonsuza dek uyuma planları kuran zihnim şimdi milyonlarca düşünceyi çatısı altına toplamıştı, yetmezmiş gibi az önce yorgunluktan acıyan bedenim şu an yay gibi gerilmişti. Deniz'in beni ciddi anlamda sinir topu haline getirdiği su götürmez bir gerçekti, elinde vakit geçirdiği bir kukla misali ne isterse onu yapmak zorundaymışım gibi baskı uyguluyordu.

"Oturmak zorunda falan değilim, neden tepemdesin? Gitsene." diye bağırdım hırsla. Ben yokmuşum gibi ıslık çalmaya başladığında avuçlarım sıkmaktan sertleşmişti, son bir çabayla gözlerimi sıkıca yumdum ve kuruyan damağımı ıslattım.

"Git buradan." diyerek sandalyesine kuvvetli bir tekme geçirdim. Parmak uçlarıma sıçrayan sızıya rağmen sandalye kıpırdamamıştı ve bu daha çok sinirimi bozmuştu. Güçsüz olmadığımı, sadece onun benim standartlarıma göre fazla ağır olduğunu düşündüm. Bu benim açımdan kısa süreli bir avuntuydu ama Deniz'in yüzünde dans eden o kibirli ifade sabrımı sömürüyordu.

Tişörtümün kollarını sıyırıp avucumun içini şakaklarıma bastırdım. Zonklayan damarlarımın her birini tenimde hissederken tek yapabildiğim karşımdaki kibirli adama bakmaktı, ilk defa sinir çıtamın sınırlarını aşıyordum ve buna sebep olan kişi; hayatımdaki yeri belirsiz, beni her açıdan zarara uğratan biriydi.

"Bir de bana sinir hastası diyorsunuz." dedi gözlerini devirerek. Annemi yalnız bırakmak istemesem ardıma bakmadan kaçıp giderdim buradan ama babama, o işlerini halledene kadar annemi yalnız bırakmayacağıma dair güven dolu sözler vermiştim. Gerçi sonu ölüm bile olsa annemin bana ihtiyacı varken onun yanından ayrılmazdım, sorunlu anne-kız tiplemelerinin yanı sıra bizimki nadir bulunan bir ilişkiydi. Benimle karşılığı olmaksızın sebepsizce ilgilenmişti ve üzerimde emeği küçümsenemezdi, kimse bunu yapmak zorunda değildi. Anne sıfatı yapıştırılmasına rağmen hiçbir özveride bulunmayan ruhsuz insanların bu dünyada yaşadığına bir çok kez tanık olmuşken, kendi ailemin bana ait varlığıyla gurur duyuyordum.

Annemin bana bakacağına dair imzaladığı bir belge olduğunu sanmıyordum, aksine bu gibi durumlarda aileye geri çekilme şansı doğuyordu ama yine de katlanmıştı, çünkü o anneydi. Sadece söylenişindeki keyfi tadabileceğim bir kelime, anne.

"Sana tatlı dille git dedim. Şimdi defol." dedim bağırmanın bir tık altındaki sesimle. Aldırış etmemiş, aksine koltuğa iyice sinerek akıllara zarar sinir bozuculuğuyla ıslık çalmaya devam etmişti. Yaptığı bu hareket, beni ayağının altına alıp ezmekle aynı yola çıkıyordu.

"Doğrusu sana agresif olmak yakışmıyor. Normal halinle bile yeterince mide bulandırıcısın, ki bağırınca hiç çekilmiyorsun."dedi yüzünü buruştururken. Dalga geçtiği çok net seçiliyordu ve aşağılanmaktan nefret eden biri olarak bana böyle davranması en çok takıldığım noktaydı.

Şaşkınlıktan balık gibi açılan ağzımı kapatıp sertçe sandalyeye oturdum, içimde öfkeyle harmanlanarak kabaran sinir Deniz'e saldırmam için beni dürtüyordu ve biraz daha beni yoldan çıkarmaya çalışırsa, hiç uymak istemediğim tarafımın eline düşecektim.

Saçlarımı gözümün önüne alarak onunla arama yarı saydam bir yerde çekip uyumak için gözlerimi sertçe kapattım, babama buradan ayrılmayacağıma dair söz vermiştim; uyuyor olmam buradaki varlığımı silikleştirmeyecekti. Sandalyede uyuyacaktım maalesef ama bu Deniz'le uğraşmaktan çok daha iyi bir seçimdi.

"Git odanda uyu." dedi ve kolumu dürttü. "Ben burada dururum, bir şey olursa da çağırırım." Tenime dikerek yumduğum göz kapaklarımı açmadan huysuzca mırıldandım, beni o sinir bozucu haliyle ayartamayacaktı.

"Kapa çeneni." dedim huysuzca. Onun tekniğiydi bu, umursamamak. İnsanı vurmak ayrı şeydi, kendi silahıyla alt etmek bambaşkaydı.

Öfkelenmemem gerektiğini idrak edince, kilit vurduğum dilimi ısırdım. Umursamamayı denerken kendi kazdığım kuyuya düşmem an meselesiydi.

"Kalkmazsan..." dedi ve ardından homurdanma sesi geldi."...düşürürüm."

"Saçmalıklarını kendine sakla." dedim, umursamazlıkla. Deniz'in rolünü çaldığımda, katlanılamaz derecede itici oluyordum ama onu kızdırmak paha biçilemezdi.

Saniyenin onda birlik kısmı kadar az bir süreye sığdı her şey. Altımdaki sandalye bir el tarafından kuvvetlice çekildi ve Deniz'in kendini ispatlama isteği sonucu bedenim yeni silinen beyaz fayansa yuvarlandığımda anın şokuyla hissedemediğim acı, kapımı çalınca enseme büyük bir ağrı tohumu dikildi. Yere sürtünen avuçlarımdan destek alarak ayağa kalktığımda parmaklarım sızlıyordu ve saçlarım kuş yuvasına dönmüştü. Deniz'in böyle bir şey yaptığına ikna olamamışım gibi suratıma kocaman bir şaşkınlık ifadesi yayılmıştı. İçimde korkudan eser yoktu ama daha beteri olan nefret çoktan köklerini derinlere salmıştı.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

Kaşları beğeniyle kalkarken sinirlenerek onu tatmin ettiğimi anlamıştım, bu çok basitçe bir nefret söylemiydi. Beni sinirlendirerek dizginlerime sahip olmak istiyordu ama buna asla izin vermeyecektim.

"Denemeye devam et. Senin oyunlarına gelip sinirlenmeyeceğim. Bu yaptıkların sadece aptallığının kanıtı." diyerek atar listelerine bir numaradan giriş yapan konuşmama gülmekle yetindi. Neyi vardı bunun? Neden tepki vermiyordu?

Beynimde dönen çarklar düşmenin etkisiyle durmuş ve hiç bir soruya yanıt veremez hale gelmişti. Gün boyu çalışan motorları anımsatan beynim yorgundu ve bunları dert edecek kadar bile enerjisi yoktu.

"Görürüz," dedi alayla. Dalga geçerek kendisini benden büyük gördüğünü sanıyor olmalıydı ama ben onun sadece bedenen büyük olduğunu kanıtlayacaktım. İddia tutkusunun sarıp sarmaladığı bedenimi, hırsla yerden kaldırdığım sandalyeye oturttum ve ondan olabildiğince uzağa oturup kollarını göğsümün altında birleştirdim. Karşıdaki şeffaf camdan yansıyan aksim, komik göründüğümü kabul ettiriyordu ama inatla reddediyordum.

"Görürüz, elinden geleni yap." diyerek içimde tuttuğum öfkeyi serbest bıraktım. Öfke hızla atılıp pençelerini Deniz'in yüzüne geçirirken Deniz, demirden yapıldığına inandığım yüz kaslarını kıpırdatmadan bir saniyeliğine bana baktı ve ardından kendime olan inancımı bir anlık sorgulatan ifadesiyle arkasını dönerek uzaklaştı.

Zihnim, duygularım ve bedenim bu adamın dengesizliğine karşı koyma konusunda hemfikirdi.

NEFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin