21.Bölüm

5.5K 264 76
                                    

Kapının zilini ardı ardına çalmaya devam ediyordum. ''Aç şu kapıyı Barlas.'' Evet evine gelmiştim.

Tam kapıya yumruk atacağım sırada hızla kapı açılınca öne doğru sendelemiştim. Barlas saçları dağınık, gözleri şiş bir şekilde kapıyı açmıştı. Yüzünde herhangi bir mimik yoktu, bana nazaran oldukça sakin gözüküyordu. İşaret parmağımı ona tutarak ''Senden o kadar çok nefret ediyorum ki.'' dedim dişlerimin arasından. ''Bunu demek için mi geldin?'' dedi. Vücudum öfkeden patlamak üzereydi, o keskin yüz hatlarını kısa bir süre izledikten sonra yumruğu yüzüne geçirdim. Asla bu darbeyi beklemediği için geriye doğru sendelemiş elini duvara koymuştu. Patlamış dudağının kanını silip hayretle bana baktı. ''Ne yaptığını sanıyorsun?'' Üstüme doğru yürüdü. ''Her şeyi mahvettin.'' dedim bağırarak. ''Git buradan Görkem.'' Omzumdan hafif ittirdi. ''Savaş okulunu bile değiştirdi.'' dedim. Tekrar ona vurmak istediğim sırada kolumu tutup sabitledi. Bu sefer cidden sinirlenmişti, ''Hala bu durumda bile Savaş'ı düşünüyorsun.'' dedi. Yüzüne tükürmek istiyordum tam şu an. ''Ulan şerefsiz adamla öpüşen sensin. En yakın arkadaşımla öpüştün. Onu düşündüğüm için bana kızmaya nereden yüz buluyorsun?'' dedim bağırarak. 

Beni serbest bırakıp geriye yürüdü. ''Git buradan Görkem.'' Gitmek istemiyordum, kalıp sabaha kadar kavga etmek istiyordum. Yaptığının bu kadar basit sonlanmasını istemiyordum. ''Yapabileceğim en büyük hatayı yaptım neden hala yanıma geliyorsun? Git buradan.'' dedi sesini yükselterek. Bir şey diyemeden ona baktım. Evet, bitmişti işte her şey. Buraya kadardı, ortalığın içine sıçıp kendisini sineye çekmişti. Birkaç haftaya atlatacaktı belki de ama ben... Ben perişan haldeydim, bunları kaldıracak gücü kendimde göremiyordum. Gözleri dolmaya başladığı sırada koşar adımlarla içeri girip kapıyı sertçe kapattı. 

Günler günleri haftalar haftaları kovaladı. Her yanı depresif dolu onsuz geçen zamanlar. Ne zamandır birbirimizi görmüyorduk, okula gelmiyordu. Yağız ile öyle bir koridorda karşılaşırsak selamlaşıp geçiyorduk. Yapayalnızdım, Barlas'tan önceki hayatım böyleydi demek, boş. Sude durumları öğrenip tümden benimle olan rekabetini kesmişti. Elis kendisine yeni bir sevgili yapmıştı. Ben ise... ben ise sadece derslerime odaklanmaya çalışıyordum. Yıl sonu girmek zorunda olduğum bir üniversite sınavım vardı. Katiyen hazır değildim. Her günüm aynı geçiyordu, sabah kalkıp yatakta bir miktar gözyaşı döküp okula geliyordum. Okulda teneffüs araları yine gözyaşlarımı döküp evime dönüyordum. Yatmadan önce tekrar ağlama seansımı tamamlayıp uyuyordum. Fakat son zamanlarda bir gelişme vardı en azından, sadece uyumadan önce ağlıyordum. Günün yorgunluğu akşama birikiyordu ve içimi dökmek zorunda kalıyordum. Hata yapan ve onu terk eden bendim ama o kadar fazla acı çekiyordum ki. O ise ne halde bilmiyordum. Ege benimle konuşmuyordu. Bir defa halimi hatırımı sormuştu ondan sonra da hiç konuşmamıştık. Her nefes alış verişimde titriyordum. Bazen sadece sevgilinden ayrıldın, bir aşk acısı yüzünden bu durumlara düşürme kendini diye düşünüyordum ama hayatımın merkezine koyduğum biri olduğu için kabullenmek istemiyordum bu durumu. Benden iş geçmişti.

Yine okuldan çıkmış her zamanki tayfayla sigara içtiğim yerdeyim, hepsinden uzakta tek başımı sigaramı içiyordum. Okula yeni bir öğretmen gelmişti ve öğrencilerle kaynaşmak için bir mekanda partimsi bir kutlama veriyordu bu akşam. Böyle öğretmenler zor bulunuyordu bundan dolayı çoğu öğrenci gidecekti. Ben de gitmeyi düşünüyorum, bilmiyorum. Belki bir iki etrafa bakıp geri dönebilirdim, buna her şeyden çok ihtiyacım vardı. Sigaramı yere atıp botumla izmariti söndürdükten sonra beremi düzeltip ellerimi montumun cebime soktum. Herkesin arasından geçip okuldan çıktım. Gidecektim partiye, hayatımın daha iyi olması için bir takım adımlar atmam gerekiyordu.

Uzun zamandan sonra saçlarımı ilk defa tarayıp fön çekmiştim. Güzel şık bir siyah gömlek giyip yakalarını düzelttim. Altıma bacaklarımı saran siyah bir pantolon geçirdim, Kemer yerinin yan tarafına sarkan bir zincir geçirdim. Parfümümden bir iki fıs sıktıktan sonra aynada kendime baktım, sanki ben gibi değildim. Son zamanlardaki ben gibi... İyi gözüküyordum, derin bir nefes alıp yüzüme zorla da olsa bir gülümse oturtturdum. Çekmeceden cüzdanımı falan aldıktan sonra odamdan çıkacaktım ki gözüme dolabımın üstündeki siyah defterim takıldı. Orada öylece duruyordu. Önüme dönüp elimi kapının kulpuna atıp durdum. Hayır, kendimi yine hüzne boğmayacaktım. Kafamı çevirip tekrardan kitaba baktım. Yutkunup dolabın oraya gittim ve uzanıp defteri elime aldım. Ne zamandır orada durduğu için tozlanmıştı, elimin tersiyle üstüne sildim. Kapağını açacağım sırada vazgeçip kolumun altına yerleştirip odadan çıktım. Bir şekilde bir şeyleri aşmam gerekiyordu. 

Apartmandan çıktığım gibi karşıdaki çöp konteynerine ilerledim. Defteri hiç düşünmeden içine attım. Bunu yapacağımı hiç düşünmezdim ama yapmıştım işte. Kenardan bir taksi çağırıp partiye gitmek için adresi söyledim. İçim hem kıpır kıpır hem de huzursuzdu. 

Diğer katıldığım partilerden çok daha farklıydı, tamamen öğrencilerin zevkine uygun bir biçimde hazırlanmış ve dizayn edilmişti. Okulun müzik grubu sahne denilebilecek kısımda kendi şarkılarını çalıyorlardı. İçeride yavaş adımlarla gezinmeye başladım. İçeceklerin nerede olduğuna bakarken birisi omzumdan tutarak bana seslendi. ''Merhabalar!'' Saçları toz pembe rengindeki kız dişlerini göstererek gülümseyip elindeki broşürü bana uzattı. ''Müzik grubundan sonra bir karaoke yarışması verilecek eğer katılmak istersen detaylar orada.'' Tam reddetmek için konuşacağım anda broşürü elime sıkıştırmış ve yanımdan ayrılmıştı. Kalabalıktan uzaklaştım, merak ederek broşürü incelemeye başladım. Kazanana üst model bir fotoğraf makinesi hediye ediliyordu. Bu yarışma için gayet iyi bir hediyeydi. Ses denilen şey bende yoktu ama sadece öylesine katılmak istemiştim bir an. Her şeye ılımlı bakıyordum, aşırı duygusallığım ters tepmeye başlıyordu. Adımı yazdırmak için broşürde adı yazan çocukla görüştükten sonra köşelerde bir yere oturdum. Bacağımı titretiyordum, oldukça heyecanlanmıştım. Böyle bir heyecanı tatmayalı uzun zaman olmuştu. Farkında olmadan bu duyguyu bile özlediğimi anlamıştım. İyi hisler hissetmeye hasret kalmışım resmen. 

Yarım saat sonra sıram geldiğinde heyecanla adımı okumalarını bekledim, söyleyeceğim şarkıyı çoktan seçip ayarlatmıştım. ''Bir Sevmek Bin Defa Ölmek Demekmiş'' aklıma ilk gelen parça buydu. Sonunda adımı okuttuklarında terleyen avuçlarımı pantolonuma sürmüş sahneye çıkmıştım. Titreyen ellerimle mikrofonu tutup sahnenin ortasına geçtiğimde kalabalıktan bir alkış yükseldi. Kalabalığa bakmak yerine gözlerini kapattım, böylece sakin olmam kolaylaşacaktı. Şarkı başladığında derin bir nefes aldım ve söylemeye başladım. Aşkın şarabından bilmeden içtim. Tahmin ettiğimden daha iyi kontrol edebiliyordum sesimi. Sevda yolundan bilmeden geçtim. Titremem tamamen geçmişti. Hatta kalabalıktan ıslık sesleri bile duymuştum. Nakarata yaklaştığım sırada özgüvenim gelmiş kendimi capcanlı hissetmiştim. Gözlerimi açarak nakarata giriş yaptım. Bir sevmek bin defa ölmek demekmiş. Görebildiğim herkes memnun gözüküyordu. Devam ediyordum ki birden bacaklarıma giren titremeyle duraksadım, hızlıca toparlayıp şarkıya yetiştim. Gözlerim bir noktada kilitlendi, sesim titriyor kontrol edemiyordum. Barlas tam olarak oradaydı. Mekana yeni girmişti, birisine bakıyor gibiydi. Benim burada şarkı söylediğimden bihaberdi. Kulağım çınlıyor gözlerim kararıyor gibi oluyordu.

Gözlerimi ondan ayırmayarak zorla devam ettim. Parçanın sonlarına doğru birden nefesim kesildi. Oraya yığılacak gibi oldum, Savaş gülümseyerek Barlas'ın yanına gelmişti. Şimdi de sarılıyorlardı. Şok geçirmiş bir şekilde kalmıştım, müzik arkada devam ediyordu. Kalabalıktan bir Ne oluyor ya?! sesleri yükselmişti. Görevli hızla yanıma gelip omzuna dokundu. Dönüp bakamadım bile ona, kriz geçiriyordum. Kafamdan aşağı kaynar sular dökülmüştü resmen. Kalabalıktan hayıflanma sesleri yükselince Savaş ve Barlas'ta sahneye bakmışlardı. Anında mikrofonu yere atarak olabildiğimce hızlı bir şekilde sahneden inip arka kapıdan çıktım. Deli gibi ağlıyordum. Kalbime o kadar çok sancı girmişti ki. Dopdolu gözlerimle etrafa bakıyordum, hiçbir şeyi net göremiyordum. Ne görmüştüm ben az önce? Hayal miydi yoksa? Tırnaklarımı koluma geçirdiğimde inleyerek gerçek hayatta olduğumu anladım. Ellerimle saçımı çekiştirerek yere çöktüm, bacaklarım daha fazla beni taşıyamayacaktı. Midem bulanıyordu. Ben böyle bir görüntüye şahit olmaya hazır değildim, hiçbir zaman da olmamıştım. Tam toparlandığımı düşünmüştüm, yeni adımlar atmıştım, şarkı söylemeye bile çıkmıştım ama... Hayat utanmadı ve yine bir darbe vurdu bana. 

O ıssız sokakta saatlerce bayılana kadar ağladım. 



Barlas (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin