21• valedictory

1.3K 103 44
                                    

Elimdeki fotoğrafa bir kez daha bakıp gözlerimi sıkıca yumdum. En sonunda dayanamayıp telefonu odanın bir köşesine fırlattığımda sinirden titriyordum. Mesajı gördükten sonra ani bir şekilde aldığım kararı annemle konuşmuştum ve henüz okulun ilk günleri olduğu için Londra'ya geri dönememe izin vermişti. Bu yüzden mutluydu bile diyebilirdim. Beni görmek ona geçmişinde yaptığı hataları hatırlatıyordu. Babamı hatırlatıyordum ona mesela, benim dünyaya gelişimden sonra her şeyin nasıl sarpa sardığını, varlığımın ailemizin üstüne serdiği kara bulutları... Doğduğum andan itibaren ailem için de çevremdeki diğer herkes için de zarardan ibarettim sadece. Gittiğim yere huzursuzluk çöküyordu. Bazen insanları bu kadar mutsuz ettiğim için berbat hissediyor ve hâlâ nefes alıyor olmamın ne kadar doğru olduğunu sorguluyordum. Yaşadığım hayat, bariz bir şekilde sahteydi. Annem, babamla ayrıldıktan sonra buraya, yani Oslo'ya taşınmıştı. Beni birilerine verip herkes için uğursuz, onun için hiçbir anlam ifade etmeyen bir bebekten kurtulmak istemişti aslında ama William'ın ısrarlarına dayanamamıştı bir türlü. Yine de bu, beni Londra'ya göndermesine ve sürekli değişen bakıcılarla dolu bir hayat yaşamama engel olamamıştı.

Belli bir yaşıma kadar annemi tanımıyordum bile.

Benim için aile kavramı William'dan ibaretti aslında. Sanki annemle yer değiştirmiş gibiydiler, benden ne kadar uzak durursa dursun, bir gün her şeye yeniden başlayacağımıza ve beni seveceğine inandığım annemle. Buna kanaat getirmiştim çünkü benim hakkımda olgun düşünen William'dı, küçük yaşına rağmen bana sahip çıkan, yanımda olan oydu. Ve ona bu konuda önceleri ne kadar kızsam da şu an beni dış dünyadan korumaya çalışmasının onun açısından ne kadar haklı bir dava olduğunu yeni yeni anlıyordum. Küçük kız kardeşini bütün zorluklara rağmen bırakmamıştı o, canının yanmasına da izin veremezdi bu yüzden. Ve şimdi ona hak veriyordum çünkü onun dışında hayatıma giren ilk erkek, kalbimi gerçekten kırmıştı. Erkek kardeşimin sözünü dinlemediğim için kendimi tam bir aptal gibi hissediyordum.

Canımdan can gidiyordu.

İhanete uğramışlık hissi bütün bedenimi sarmıştı.

Parmaklarım dizlerimi tavaf ederken gözlerimi araladım.

Kapımı kilitlemiştim, muhtemelen William eve henüz gelmemişti zaten ama tedbir almak istemiştim sadece. Bugün gidip görecektim onu belki, evet ama beni dağılmış görmesini istemiyordum. Bu, onu yıkardı.

William'a ilk defa veda edecektim. Bunun bizim dilimizdeki anlamı büyüktü. Ben fark edemeden gözlerimden süzülmeyi başaran yaşları sildim. Ardından yatağa tutunarak yavaşça kalktım. Adımlarımı banyoya yönlendirdiğimde, zeminin soğukluğu tenimin karıncalanmasına neden olmuştu. Soğuğa rağmen düşüncelerim beynimi kor bir ateşte kavururken suyun, onun tenimde ve ruhumda bıraktığı izleri silmesini istedim. Tekrar odama girdiğimde ise bir süre boyunca boş boş dolabımda kalan birkaç eşyaya baktım. Hislerim acıyordu. En sonunda siyah kot pantolonumu ve kısa, beyaz tişörtümü giymeye karar verdim. Saçlarımı düzgün bir şekle sokup makyajla fazla uğraşmak istemediğimden özenli bir şekilde rimel çektim. Sonra aynanın karşısına geçtim. Güzel görünüyordum, gözlerimin şişmesine neden olacak kadar ağlamamıştım. O buna değmezdi, biliyordum.

forbidden love; [chris + eva]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin