8• rose

1.6K 112 18
                                    

Telefonumdan yükselen bildirim sesleri dur durak bilmezken Noora ve William'ın "şiddet" konulu bir tartışma yaşadığını biliyordum. En son telefonumu alıp ciddi bir ifadeyle yazılanları okumaya çalışırken orada kalmışlardı yani. Ben ise oturmuş kanallar arasında turluyordum. Televizyonun sesi kısıktı. "Hayatım o kadar monoton ilerliyordu ki," demek istesem de bir türlü diyemiyordum. William gibi sinir bozucu bir kardeşiniz varsa her gününüz mutlaka zehir oluyor, aksiyon içerisinde kendinizi elinizde bir makasla evin içinde koşarken buluyordunuz. Birkaç saat önce odamın duvarı eski hâline dönmüştü ama bunun ilk olmadığını ve kesinlikle son olmayacağını da biliyordum.

Zil çalmaya başladığında olduğum yerde donakaldım. Aklıma gelen şey, gözlerimi normal ebatının iki katı büyüklüğüne çıkardı.

Chris gelecekti ve benim üstümde yumuşak olmak konusunda kendini aşmış bir eşofman takımı vardı. Etkilemek istediğin çocuğun karşısına böyle çıkmak da bana özgü bir şeydi sanırım. Utanç verici. Ama kendimi düzeltme çabasına girmedim bile. Saçlarım yağlı değildi ve yüzümde sivilce, dişimde maydanoz yoktu en azından. Kendimi bununla avutmaya çalışıyordum.

Başım çatlamak üzereydi. Dün biraz fazla kaçırmıştım sanırım. Uyandığımda evde birinin olduğuna dair bir toz bulutu bile bulamamıştım. Bodrum katındaki yatağımda bir battaniye ile sıkıca sarmalanmış vaziyetteydim. Pizza kutuları çöpte, bardaklar da makinedeydi. Ve içim nedensizce kıpır kıpırdı. William gelene kadar.

Bu ev biz bir aradayken yanmıyorsa ya da havaya uçmuyorsa eğer, nedenini ben bile bilmiyordum. Evi yakmamış değildik ama havaya da uçmamıştık.

Annemin banyoda bulundurduğu ve servet yatırdığı paspaslardaki yanıkları fark etmemesini umuyor ve oraya dokunmuyorduk bile. Çünkü eğer fark ederse paspasları yaktığımız gibi bizi de yakardı, biliyordum. William'ı onu ateşe vermekle tehdit etmiş ve bunu yaparken nereden bulduğumu bile hatırlamadığım çakmağı ona sallamış, o da elime vurmuş ve böylece beraber annemin değerli paspaslarını yakmış olabilirdik. Sadece ihtimal.

Kapıyı açtığımda gördüğüm manzara kalbimin atışlarını kilometrelerce öteden duyulabilecek hâle getirmişti.

Tanrım, bana güç ver.

Penetrator Chris'in elinde mavi bir gül demeti vardı. Gülleri gözlerini kapatarak kokladı, geri çekildi ve gülümsedi. Boğazımı temizlemem ile birlikte irkilerek bana doğru döndüğünde güzelliği karşısında az kalsın bocalayacaktım. Bir erkek güzellik tanımına uygun olabilir miydi? Güzeldi işte, baya güzeldi hemde.

"Kviig."

"Christoffer."

Bir süre öylece kalakaldım ama çok uzun sürmeden toparlardım. Kapıda geriye doğru birkaç adım atarak ona geçebileceği bir boşluk yarattım. O ise onun geçmesi için bıraktığım yerden yürümek yerine kapının eşiğindeki kenara yaslandı.

Çiçekleri bana uzattı.

"Senin için." Dudaklarımı ufak bir dil darbesiyle ıslattım ve başımı sağ omzuma yatırdım. "Teşekkürler." Çiçeği alırken ellerimiz birbirine değdi. Ama ne o parmaklarımın üstünde duran ellerini çekti, ne de ben titreyen ellerimi hareket ettirebildim. Sadece onun da vücuduna yayıldığına emin olduğum bir elektrik akımı bedenimi sarıp sarmaladı.

En sonunda hamle yapan ben olmuştum. Mavi gülleri hızla elinden çekip aldım ve yüzüne bakmaya cesaret edemeyip içeri doğru yürümeye başladım. Peşimden geldiğinin farkındaydım ve son günlerde düzensiz atmaya başlayan kalbime söz geçirmeye çalışıyordum. Canımı yakabilirdi, bu kadar fazla his yoğunluğu beni hayal kırıklığına uğratabilirdi.

William ve Chris'in arası bozulsun kesinlikle istemiyordum. William insanlara çabuk güvenen biri sayılmazdı. Şimdi onu her şekilde dinlediğini, sevdiğini bildiğim biri ile arkadaşlıklarının temelindeki güven duygusunu aptal kalbim yüzünden sarsmak istemiyordum. Kimine göre basitti belki yaşadığım duygu silsilesi. Alt tarafı erkek kardeşimin en yakın arkadaşından hoşlanıyordum. Muhtemelen çoğu genç kızın başına gelen bir olaydı ama söz konusu William'dı.

Onun hisleri kırılmamalıydı.

O, ne yaşarsak yaşayalım benim erkek kardeşimdi.

Chris ise benim için gerçekten önemliydi. Sadece dört gün olmuştu onu tanıyalı. Ama bazı insanlar vardır. Hiç görmediğiniz, bilmediğiniz birileri. O birileri bir gün sizi bulurdu. Yıllardır tanıdığınız bütün insanlardan çok daha çabuk ve çok daha güzel bir yerlere yerleşirlerdi kalbinize. Chris, benim için o kişiydi. Bir çoğunluk içinde değildi, tekti. Abartmak istemiyordum ona karşı olan hislerimi. Belki de daha önce hiçbir erkeğe böyle yaklaşmadığım içindi hislerimin kontrolsüzlüğü. Yine de kötü çocuk tiplemesinin altında yatan gerçeği, iyi biri olma çabasını görmek için yaptığı ufak birkaç hareketini gözlemlemek yeterli oluyordu.  Bu yüzden ne kendi hislerimin, ne William'ın, ne de Chris'in incinmesine izin vermek istemiyordum.

Ne yapacağıma dair bir fikrim yoktu.

Çiçekleri büyük bir özenle seçtiğim güzel bir vazoya koydum. Sonra ona doğru döndüm. "Tişörtünü almayacak mısın?" diye sordum. Sesimdeki garipliği ben bile fark etmiştim.

"Ha?" Gözlerini kırpıştırıp kendine gelmek istercesine başını iki yana salladı. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı.

"Tişört, diyorum. Onun için gelmedin mi?" Bir süre garip bir şekilde ne olduğunu asla tahmin edemeyeceğim bir şeyler düşündü ve sonra başını salladı. "Doğru, tişört." Dudaklarımı birbirine bastırıp parmak uçlarımda yükselip tekrar yere indim. Parmaklarımla oynuyor ve gözlerimi kaçırıyordum. "Gülleri çok severim. Ve maviyi de. Gerçekten çok sevdim." Yüzü gülümsemesi ile aydınlandı ve gerginliğin biraz olsun dağıldığını hissettim.

"Beğenmene sevindim. Annem dışında ilk defa birine çiçek alıyorum." Sanki uzun süre bir çölde su içememişim de, en sonunda o su kaynağı önüme çıkmış gibi bir hisle kavruldum. O suyu içerken içimde aktığını hissediyormuşum gibi bir duygu ise ruhuma tutundu.

İnsanı etkilemeyi biliyordu.

Yukarı çıkmak için hareketlendiği sırada onu durdurdum. "Chris?" İsmini söylerken aynı zamanda kolundan tutmuştum. Sorarcasına bakıyordu. "Senden bir şey rica edebilir miyim?"

"Evet?"

"Gelecek haftasonu Londra'da gittiğim dans kursunun buradaki şubesinde dersim var. Ve bir partnere ihtiyacım var." Derin bir nefes aldım. "William senin iyi dans ettiğini ve bana yardımcı olabileceğini söyledi. Benimle gelir misin?" Bir süre yüzümü inceledi.

"Gelirim. Sen saat ve tam tarihi bildir yeter." Dudakları tehlikeli bir şekilde kıvrıldı. Ardından merdivenlerden yukarı çıktı.

forbidden love; [chris + eva]Where stories live. Discover now