1.BÖLÜM~Günahkarların Gölgesi

1.4K 104 595
                                    

İlk kitabım ve çok heyecanlıyım.
Uzun zamandır planladığım bir kitap ve güzel olması için elimden gelen her şeyi yapacağım.

Aslında bütün karakterler benden bir parça olacak, ben onlardan bir parça olacağım. Hepsi ayrı ayrı yaşayacak içimdeki onlarca insanı burada sana anlatacağım. BİZİMLE BU UZUN YOLDA VAR MISIN?

Başlama tarihi???

İyi okumalar...

Bazen bir çıkmaz sokak gibi hissedersiniz ya hani,sokağınıza giren herkesin ümitleri vardır. Burası doğru yol derler,burası sonun başlangıcı.Ama siz bilirsiniz kime yakın olsanız hep o sokakta kaybetmişsinizdir. Hep umut edilen o mutluluğun o sokakta olduğunu bilirsiniz ama dönüş yolunu ezberleyemezsiniz...

Sevgiye muhtaç büyürüz bazılarımız,kimimiz de elimizdeki sevginin kıymetini bilemeyiz. Pişmanlıklarla dolu bir hayatımız vardır belki de. Ben de öyle bir hayatın en büyük pişmanlığıydım. Ben Hercai bir günah ile dünyaya gelen gölgeyim.

Beyaz perdenin arasından sızan güneş ışığıyla rahat yatağımda homurdandım. Yüzüme vuran güneşe sırtımı dönerken kilitli kapımın kolu zorlandı.

"Uyan, kahvaltı hazır." O durakladığı sürede ne düşündü diye düşünmeden edemedim. Belki yıllardır söylemediği ama her defasında yüzüme vurduğu o acı gerçeği söyleyecek ve beni yine bu yükle tek başıma bırakacaktı.

Gözlerimi araladım. Yine, yeni,yeniden aynı lanet sabaha uyanmıştım. Sıcak yorganımı üzerimden atıp ayaklarımı yataktan sarkıttım. Evin rutubetli kokusu midemi bulandırıyordu. Yatağımdan her zaman yaptığım gibi belki diyerek kalktım çünkü hayat bazen belkileri hak edecek kadar merhametli olabiliyordu.

Odamın eski kapısını açıp koridorun solundaki banyoya ilerledim. Rutin işlerimi hallettikten sonra odama geri dönüp kıyafetlerimi değiştirdim. Rutubet kokusu elbiselerin bile üzerine sinmişti. Kokuyu geçirmek için Eda'nın verdiği parfümü kullanmak zorunda kalmıştım.

Sonunda mutfağa girdiğimde masaya konulmuş bir tabak zeytin,yarım kalıp peynir,çay ve ekmek poşetine baktım. Bu bile bir lütuftu benim için çünkü babamın dediği gibi annesinin bile bırakıp gidecek kadar nefret ettiği biriydim ben,babamın bana acıyıp bakması bile büyük bir lütuftu.

"Otur kahvaltını et. Ne bakıyorsun öyle?" Babamın yüksek sesi karşısında irkilirken mahcup bir şekilde çaprazındaki demir sandalyeye oturdum.Her zaman pis kokardı. Elleri kirli bir adamdı ve beni de kirletmeden durmazdı. Elimdeki çatalı bir zeytine batırıp ağzıma attım ve masadan kalktım.

"Otur yerine!" Uyarı dolu sesle olduğum yerde durdum. Arkamı dönüp kafamı olumsuz anlamda salladım.

Küçüklüğümden beri pek konuşmazdım zaten, bir gün babamın pis ellerinin bana dokunması sonucu tamamen sessizliğe bürünmüştüm.

Elini masaya vuran babam ateş saçan gözlerini üzerimde gezdirdi.

"Yine mi konuşmayacaksın? Ona o kadar benziyorsun ki,bazen sana bakınca onu görüyorum." Elindeki çatalı bana fırlattı. Elimin üstüne çarpan çatalın yere düşünce çıkardığı ses kulaklarımda yankılanırken sözlerine devam etti." Senden de ondan ettiğim kadar nefret ediyorum."

Gözlerindeki ateş beni yakmak istercesine dahada alevlenirken ayağa kalkıp bana doğru yürüdü. Geri adım atmadım çünkü iki günahkarın günahlarını omzuma almış ben taşıyordum. Yani cezasını da çekmek benim görevimdi.

"Hala mı konuşmuyorsun?" Biraz bekledikten sonra benden cevap alamayacağını anlamış olacak ki kocaman eli havaya kalktı.

Yanağımdaki sızıyla kendimi buz gibi olan beyaz mermerin üzerinde buldum. Saçımdan tutup beni tekrar ayağa kaldırdığında kesik bir nefes aldım. İkinci bir tokat daha indi ve ağzıma gelen metalik tatla yine yere düştüm.

Kardelen Serisi- Ölüme AşıkWhere stories live. Discover now