Otuz Bir ~ "Günaydın, gün ışığı."

3.1K 238 475
                                    

BU BENİM EN SEVDİĞİM BÖLÜM AMA SEBEP BÖLÜM İÇERİĞİ DEĞİL SDKABÜFKUVFAHDS  

#finalesonbir

Ama bir sonraki bölüm final değil - finalden önce özel bir bölüm var. 

Lily hep resimi tam göremediği, sanki bir bulmacanın birkaç parçasının kaybolduğu hakkında konuşurdu. Onu asla tam olarak anlamamıştım - bugüne kadar.

Aphrodite'yi bulup Hastane Kanadı'na götürmemizin üzerinden saatler geçmişti. Gece birkaç saat bile uyuyamamıştım. Nefret ettiğimiz Aphrodite'nin gerçek olmaması, Dumbledore'un bu kadar garip ve gizemli davranması bir şey mi söylüyordu, bana mı öyle geliyordu? Neler oluyordu?

Lily haklıydı, resimi tam göremiyorduk.

"Bir saniye," dedi Peter gözlerini kısarak, masanın üzerinde oturmuştu. "Nia'yı nasıl Aphrodite uyanınca ilk sizi çağırması için ikna edebildiniz ki?"

Kitaplığa yaslanmış Sirius'un gözlerinin kenarı kısıldığı ve omuzları titremeye başladığı zaman kolay kolay ikna etmemiş olduklarını anlamıştım. Sirius sessiz sessiz gülerken, yatakta oturmuş Remus ona ters ters bakıyordu. Ben Psyche ile takımdakilere bir konuşma yaparken Sirius ve Remus Nia'yı ikna etmeye gitmişlerdi.

Olay şöyleydi; dolunaydan sonra Remus'un yanına gittiğimiz zamanlardan birinde tüm dolabı düşürmüştüm - yanlışlıkla! Tamam, dolabın tam yanında Sirius'un beline binmeye çalışmak o kadar da iyi fikir olmayabilirdi, - Nia dolabı büyüyle kolayca düzeltmişti ama ilaçları yeniden bulmak onun boynuna kalmıştı. O günden sonra benden haz etmiyordu. Ve dolayısıyla Sirius'tan da.

Peter ile ben bir süre sorarcasına Remus ve Sirius'a baktık. Nihayet Sirius hala ağzının kenarları kulağındayken konuştu, "Remus ikna etti."

Biz daha bir şey söyleyemeden Remus, "Tek kelime bile sorma hakkınız yok," ve öyle baktı ki, gerçekten de soramayacağımızı anladık.

Bir süre böylece sessizlik oldu, sadece ara sıra Sirius'un tutamadığı kikirtileri duyuluyordu. Birkaç saniye sonra o da dayanamayarak kahkaha atmaya başladı ve biz de daha fazla kendimizi tutamadık. Remus ise yatağındaki yastığı aldı ve yüzünü o yastığa bastırdı.

Evet, şey, Nia'nın Remus'a karşı garip bir sempatisi vardı. Gerçi, okuldaki en çok gördüğü kişi o olduğundan da olabilirdi. İkinci en çok gördüğü kişi Snape olurdu (yo, ne alaka, ben sebepkar değilim) bu yüzden şansın kimden yana olduğunu siz anlarsınız.

Gülüşümüzü tam vaktinde durdurmuştuk çünkü bizim durduğumuz anda camdan gelen küçük 'tak tak' sesleri duyulmaya başladı. Önce kaşlarımı çatarak diğerlerine baksam da, beklemeden cama doğru gittim.

Beklediğim gibi, orada bir baykuş vardı.

Camı açarak küçük baykuştan mektubu aldım ama baykuş hemen uçup gitmeye hevesli görünmüyordu. Birkaç dakika camın önünde kanat çırptıktan sonra ne istediğini anlamıştım. Aceleyle yatağımın yanına gidip komodinimin üzerindeki bisküvilerden birini alarak camın önüne bıraktım - kuş gagasıyla bisküviyi aldıktan sonra uçup gitti.

Mektubun üzerinde hiçbir imza falan yoktu. Onu hızlıca açtığımda da içinde pek bir şey yoktu, bir yazıdan başka.

"Ne yazıyor?" dedi Sirius başını mektuba uzatarak, "Nia mı?"

"Sadece 'Uyandı' yazıyor," dedim çatık kaşlarla mektuptaki bir kelimeye bakarak, "Yani, eğer buralarda bir yerlerde uyuyan bir ejderha bırakmadınızsa, evet, bu Nia."

Should Be Hard | Jily • ÇapulcularWhere stories live. Discover now