ASEL ŞAH

1.8K 45 6
                                    

  Kör olarak doğarmışız. Renkleri ayırt edemeden şekilleri  algılamaya çalışarak gördüğümüzü sanırmışız. Daha sonraları gözlerimiz gelişimini tamamlar, biz de net bir şekilde görmeye başlarmışız.Tabi bu bilimsel kısmı. Bazıları vardır ki gözleri açılmaya başlamış olsa da görmez. İşte o bazılarından biri de benim.  Asel ŞAH...
   Hayatım mükemmel denilecek kadar kusursuz ve güzeldi.Çok mutluydum.Belki de fazlasından çok mutlu. İşte bu yüzden bir cezaya çarptırıldım ve yabancı bir kalpte tutsak edildim.
Hem de özgür bırakılmaktan korkarak...             

21 HAZİRAN 2016/ Asel Şah:

  Taziye mesajları içinde kaybolmuştum. Bunun yanında bir de küçükken 'şekerden kale'ye benzettiğim evimizde ömrümde ilk defa gördüğüm bir ton insan vardı. 'Akrabalarımızmış'. Dakika başında yanıma gelip 'Başın sağolsun kızım. Metanetli ol. Babanın sana ihtiyacı var.' deyip sarılıyolardı. Benim kımıldayacak halim bile yokken onlar 'sevgilerini' göstermek için saatlerce beni ayakta kucaklıyorlardı.

Oldum olası annem ve babamdan başka kucağı hiç sevmemişimdir. Huzursuz olur ve korkarım. Bunun nedeni şimdi daha iyi anlıyorum.

Anne ve babama güveniyordum.'Beni asla bırakmazlar, bu yüzden sonsuza kadar onlara sarılabilirim' diye düşünüyordum. Terk edilmem sanıyordum. Küçükken kendimden çok sevdiğim bir köpeğim vardı. Betsy. Onu kaybettiğim gün ilk defa 'terk edilmek' sözcüğüyle tanışmıştım. O günden sonra da en çok terk edilmekten korkar oldum. Ama bilemezdim ki en sevdiğim tarafından terk edileceğimi. Betsy'den sonra annem terk etmişti beni. Evet. Tüm bu taziyeler annemin vefatı yüzündendi. Meleğim beni terk etmişti.

 Ağlamaktan şişmiş bi çare gözlerim ve zar zor ayakta duran yorgun bedenimle bitmek bilmeyen taziyeleri alırken ani ve korkunç bir patlama sesiyle irkildim. Evdeki kadınlar patlamanın verdiği şok ile refleks olarak çığlık attılar. Çok korkmuştum. Kulaklarımdaki çınlamaların etkisi azaldığında herkes gibi ne olduğunu anlamaya çalışır gibi yukarıdan gelen sese doğru yürüdüm. Sonra babamın yukarıda ofisinde olduğunu hatırlayınca herkesten önce can havliyle merdivenlerden çıktım ve babama çığlıklarla seslenerek odasına girdim. Benden sonra oda misafirlerle doldu.

O an başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Babamı kanlar içinde yerde görünce vücudum taş kesildi. Nefes almayı unuttum. Babamın yanına gidip nabzına bakan Nazım Amca'nın 'Çabuk ambulans çağırın!' diye haykırmasıyla kendime geldim. Babamın cansız bedeninin yanına çöktüm ve bir kez daha terk edilmenin verdiği acıyla inledim.         
-Babaaa!!!                                                                                                                                Gözyaşlarımla birlikte durmak bilmeyen hıçkırıklarımı kimse bastıramıyordu. Beni yerden kaldırmaya çalışan gözü yaşlı teyzelere inatla direniyor, sadece 'baba' diye bağırıyodum....

GÜNÜMÜZ TARİHİ...                                                                                                           

-Bir yıl oldu baba. Önce annemi sonra seni kaybedeli tamı tamına bir yıl. Size kızmak istiyorum ama olmuyor, yapamıyorum işte. Sen annemin gidişini kabullenemediğin için gittin. Şimdi ben ne yapayım? Ben ikinizden de kopuk nasıl yaşayayım? Böyle diyorum ama bir yıldır da yaşıyorum değil mi?

  Akan gözyaşlarımı sildim.

"Bak anne bunlar en sevdiğin çiçekler papatya. Sen hep 'Papatyalar koparıldıktan sonra kokar. Bak kızım. Bir ölüm bu kadar mı güzel kokar?" derdin.
Ben seni papatyalara benzetiyorum. En az onlar kadar zarif narin ve bembeyazdın."
Bir hıçkırık daha koptu yüreğimden.

"Anneciğim bu sefer sana papatyalardan yaptığım tacı getirdim. Bunlar da çok yakışır sana eminim."                                                                                 

-Efendim artık şirkete dönmelisiniz bugün önemli bir görüşmeniz var.                                                      

 Yavaşça ayağa kalkıp gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim.                                                                        
   -Tamam, sen arabaya git ben geliyorum.                                                                                                                  
   Bir kez daha annemle babamın toprağına elimi sürdüm.                                                                                                   -Görüyorsun ya baba. Kızın da senin gibi artık çok meşgul. Açıkçası ilk başlarda zor gelsede alıştım şimdi.  Hıh... Gerçi senin gibi olmuyor ama sağolsun Ahmet Amca da çok yardımcı oluyor.  Ama o da senin gibi biraz kuralcı. Neyse, yine çok konuştum. Ben gideyim artık..  Hoşçakalın...                                  

Annem için yaptığım tacı baş kısmına koyup arkama baka baka arabaya ilerlemeye başladım. Gözlerim yine sel olmuştu. Alışamıyodum işte. Onlarsız hayata ve alışamayacağım da...

O an babamın mektubu geldi aklıma ve acı bir şekilde gülümsedim...

 CAN PARÇAM... KIZIM...

   Benden nefret edeceksin muhtemelen bu satırları okuduktan sonra. Haklısın da. Sana bunu yaptığım için kendimden iğreniyorum. Ama yapamıyorum kızım. Annensiz yaşayamıyorum. Biliyorum, bu çok bencilce.  Affet beni bir tanem. Baban sandığın kadar güçlü değil. Korkak ve seni böyle bir dünyada yalnız bırakacak kadar da bencil.
Affet beni kızım. Hep mutlu ol.
Hayallerinin peşini bırakma.                                  
         Sendaima sevecek olan baban...

Kendi kendime sırıttım.                                                                                                    "Ne kadar da klişe. Ama tam senlik, değil mi baba?"                                                                                                                                             

KALBİMDEKİ YABANCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin