-26-Çarşamba

591 30 8
                                    

Bölüm Şarkısı: Bruno Mars- The Lazy Song (Bu şarkı bütün yaz tembellik edeceklere gelsin)

-

Pekala, bunu öğrenmemiş gibi davran. Farkına varmamış gibi davran.

Sanki her şey bir oyunmuş ta, kazanan belli olunca bitecekmiş gibi davran.

Belle beni yemekhaneye kadar sürüklerken nasıl oldu da düşmedim bilmiyorum. Gerçekten, itiraz etmiyorum, ama bu başarımı ikinci bir pankekle kutlamalıydım.

Neyse ki yemek daha yeni başlamıştı. Belle, Ravenclaw'dan bazı öğrencilerin onu çağırması sonucu benden vedalaşarak ayrıldı ve bende uzun ince yemek masasında Rapunzel'i aradım. Onu masanın baş kısımlarında tek başına yemek yerken gördüm. Hayır, üzgün görünmüyordu. Hatta aksine, gayet neşeliydi.

Çantamı sandalyenin kenarına koydum ve Rapunzel'in karşısına oturdum. Beni fark edince "günaydın" dedi. Aynı şekilde karşılık verdim.

Unut, öğrendiklerini unut

Ellerimi birbirine sürtüp beni bekleyen leziz kahvaltıya doğru baktım. Ellerim reçellere giderken bir yandan Rapunzel'e "sabah yoktun" dedim. Bunu söylerken çoktan bıçağı elime alıp ekmeğime reçel sürmeye başlamıştım.

"İksir dersi için kitap almaya gitmiştim" dedi. Çayını içerken diğer eliyle çantasını işaret etti. Başımı sallamakla yetindim.

Ben ekmeğimi yemeğe devam ederken, pankeklere uzanmak için hamle yaptığım sırada, ilerde benim çaprazımda duran James'le göz göze geldik. Yüzü yine gülmüyordu. Bu çocuğun nesi vardı böyle? Bilmeden yanlış bir şey mi yapmıştım?

Birkaç saniyelik bakışma sonunda bakışlarımı başka yöne çevirdim ve yemeğime geri döndüm. Ben yemek yerken Rapunzel "baksana," dedi. Konuşmasıyla ona doğru baktım.

"Kabusların hakkında" dedi ciddileşerek. Merakla ona bakmaya başladım. "Bugün okuldan sonra kızlarla kütüphaneye gidelim diyorum. Belki senin için bir şey buluruz" dedi.

Normalde bunu söylediği için ona itiraz ederdim. Ama Rapunzel bende bir şey olduğunun çoktan farkına varmıştı. Onu suçlayamazdım. Neredeyse her gece kabuslar görerek çığlık atıp onu uyandıran bir arkadaşı vardı. Benim için bunu düşünmesi beni hem mutlu etmiş, hemde kendi halim için acımaya sebep olmuştu.

Hem, artık onlara gerçeği söylemenin vakti gelmişti. Bunun üstesinden tek başıma gelemiyordum artık. Yardıma ihtiyacım vardı. Onların yardıma.

Kütüphanede ki en iyi anı gözeteceğim ve onlara her şeyi anlatacağım diye düşündüm.

Pankekimi ağzıma atarken ciddi bir şekilde "pekala" dedim. Çünkü itiraz etseydim, Rapunzel'in buna karşı çıkacağını biliyordum.

"Harika o zaman" ded. ve yavaşça bana doğru eğilip elimi tuttu "Rahat bir uyku ikimizinde hakkı" dedi. Bunu söylemesiyle sırıtmama hakim olamadım.

Yemeğimi yemeye devam ederken bir yandan etrafı inceliyordum. Herkes kendi halindeydi. Kimsenin odak noktası değildim artık. Bana doğru bakan anlamlı bakışlar yoktu. Bunun verdiği rahatlık beni iyi his ettiriyordu.

Herkes kendi halinde yanındakiyle konuşuyordu. Sabah uyanamayanlar hariç tabi, elbette burada Griffindor masasındaki Anna'dan söz ediyordum. Uykusu yüzünden az kalsın elindeki bardağı üzerine döküyordu. Buna gülmeden edemedim. Merida hemen yanındaydı ve oda onun bu haline kahkaha atmadan edememişti. Hufflepuff'ta Hiccup, Kristoff ve tanımadığım iki çocukla baya koyu bir sohbet halindeydi. Syltherin'e döndüğümde ise Eugene, adının Jon olduğunu bildiğim, esmer bir çocuk, ve Jack Eugene'nin anlattığı bir şeye gülüyorlardı.

BİG HERO 6 (Devam Ediyor)Where stories live. Discover now