40.Bölüm "İTTİHAT" (1. Kısım)

En başından başla
                                    

Utandığımı hissetsem de kafam buna yoğunlaşamayacak kadar doluydu. "Bilmem, dağıttım işte," dedim zorla gülümseyerek.

Yüzündeki artakalan tebessümle "İyi bakalım," dedi ve tek kolunu havaya kaldırdı. Zar zor bu hareketin kolunun altına girmem gerektiğini ifade ettiğini kavrayıp lanetli odadan bir an önce çıkmak için öne atıldım. Adımlarım yere değdi mi idrak edemedim bile. O derece kendimde değildim. Kolunun altında yerimi aldığımda kendimi tamamiyle Hakan'a bıraktım. Adımlarım salona dökülürken ne düşüneceğimi şaşırmış hâlde susmayı tercih ettim, on yedi yıldır yaşadığım en içten şoktu. Balyoz darbesinden daha beter sarsıldığımı itiraf etmeliyim.

Kafam yerinde değil ve ne yaptığımı bilemeyecek halde iken koca salonu adımladık, ardından beraberce merdivenleri de indik ve dışarı çıktığımızda geride sadece bir binayı değil, ömrümden giden ömrü, Hakan'ın yirmi dört yaşını geride bıraktık. Aralık ayında olduğumuz için doğal olarak derin bir ürperti eşliğinde fena hâlde üşüdüm. Hakan siyah ceketini omuzlarıma astı ve bahçe kapısından çıkar çıkmaz arabası önümüzde durdu. Araba çalışır vaziyette kalırken içerisinden anahtarı teslim ettiğimiz adam ceketinin önünü ilikleyerek çıktı. Hakan alelacele benim kapımı açtı ve hızlıca içeri girmemi sağladı.  Üşümemem için çaba sarf ettiğini görmek mutlu edebilirdi fakat benim hâlâ az önceki atmosferden kurtulamadığımı düşünürsek bu mümkün olamadı.

Kapımı kapadıktan sonra arabanın önünü dolaşırken adamın Hakan'a "İyi geceler efendim," dediğini dudaklarını okuyarak anladım. Bunun üzerine Hakan duraksayıp cebinden cüzdanını çıkardı ve içerisinden belli miktarda para alıp adama uzattı.

Dışarıda bunlar yaşanırken arabanın içi sessizdi, öyle ki, hâlâ iki kat daha hızlı atan kalbimin sesini duyduğumu sandım. Dakikalar geçse de normale dönen hiçbir şey yoktu, ne olanları kavrayabilmiştim, ne nefes alışverişim düzene girmişti ne de vücudum titremeyi bırakmıştı. Koltuğun üzerinde o kadar rahatsız bir halde oturuyordum ki kendimi sıkmaktan kaburgalarımın iç içe geçtiğini hissettim.

Anlamakta zorluk çekiyordum ve bu çok normaldi de. Nasıl... Nasıl olabilirdi böyle bir şey? Gelmiş miydi gerçekten? Amacı neydi? Bir daha karşımıza çıkar mıydı?

Benim için öyle büyük bir tehdit teşkil ediyordu ki Hakan'ı ondan korumak için ne yapabilirim sorusuna cevap bile bulamadım. Bir daha gelmek istese ben de çok iyi biliyordum ki kimse ona engel olamazdı. Keşke yakalayabilseydim, en azından yüzünü tam anlamıyla görmüş olurdum.

Hakan koltuğa yerleştiğinde hızlıca arabanın kapağını çekti ve elini direksiyona attı.

Gökyüzü kapkaranlıktı ama yıldızlı bir geceydi. Saat gece yarısını geçiyordu. Ve bugün Hakan'ın doğum günüydü.

Doğum gününün ilk saatleri.

Bunu bile içerideki kızlardan öğrenmiştim. Doğum gününü böyle kutlamak istemezdim. Ama ne yazık ki bir sonraki yedi aralığa daha bir yıl vardı.

Arabanın farları asfaltı aydınlatırken sadece bizim olduğumuz caddede ağır ağır ilerlemeye başladık. Yanından uzaklaştığımız, ışıltısı sönmüş bina, herkes tarafından terk edilmiş bir tapınağı andırıyordu. Bu gece böyle geçsin istemezdim. Keşke daha önceden bilseydim doğum tarihini. Başbaşa ve daha özel geçmesi için elimden geleni yapardım.

Bu gece benim için üst üste yediğim yumruk darbelerinden ibaretti. Daha bir öncekini sindiremeden diğerine maruz kaldığım yumruk darbeleri.

Çok yorgun hissediyordum. Ve daha da yorulacağımı.

Düşünceli bir sessizlik eşliğinde epeyce şato diye adlandırdığım yerden uzaklaştık. Hakan bir ara bana dönüp, durgunluğuma anlam verememiş olacak ki "Çok mu yoruldun?" diye sordu. "Biraz," diye cevap verdim yaslandığım yerden kıpırdamadan.

TAKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin