Kadın hiçbir şey söylemeden kollarımdan tutup beni ayağa kaldırdı. Kadının tutuğu yerler öyle çok acıyordu ki bedenim kasıldı. Kadın beni ayağa kaldırınca yüzüme baktı önce, ardından şöyle bir süzdü beni baştan aşağıya. Konuşamadım, sadece beni incelemesini bekledim. Kadın sonunda beni kapıya doğru yöneltti.

Ne?

Gidiyor muydum?

Peki, nereye?

Korkuyu ve heyecanı aynı anda hissettim. Korkuyordum, çünkü gideceğim yerin buradan daha kötü olma ihtimali vardı. Heyecanlıydım, çünkü ilk kez bu pislik yuvasından çıkıyordum. Dikkatimi topladım ve kadının beni kendisiyle beraber sürüklemesine izin verdim. Bir eli hala kolumu sıkıca kavramıştı. Yürümeye çalıştım ama sanki bacaklarım bana itaat etmiyordu. Ellerimi kadının koluna sıkıca yapıştırdım ve öne doğru eğik bir biçimde yürümeye çalıştım. Kısa süre sonra diğer kadın da gelip kolumdan tuttu. Bu sayede dengemi korumayı başardım.

Kapıdan dışarı çıkınca kafamı hafifçe kaldırıp etrafı incelemeye çalıştım. Büyük bir koridora çıktık. Yan yana sıralanmış metal kapılar çekti dikkatimi ilk. Çığlık sesleri buralardan geliyor olmalıydı. Gözlerimi koridora çevirdim yeniden. Tıpkı hücrem gibi krem rengiydi duvarlar ama benimkinin aksine burası temiz ve kuruydu. Yine de tıpkı hücrem gibi iğrenç kokuyordu.

Başka bir çığlık sesi daha duyduğumda tüm odak noktam sesin geldiği tarafa yöneldi. Ses gittiğimiz yolun tam tersinden, yani arkamızdan yükselmişti. İster istemez kafamı arkama doğru çevirip çığlığın kaynağını aradım. Birkaç saniye sonra iki siyah üniformalı adamın üstü başı pis başka bir kadını tuttuğunu gördüm. Kadın çığlıklar atarak onlardan kurtulmaya çalışıyordu. Burnu kanamış, gözünün sol tarafı tamamen morarmıştı. Saniyeler sonra bakışlarımız birleşti, kadın şaşkınca bana baktı. Ardından diğer adamlar tarafından hücrelerden birine sokuldu.

Korkuyla önüme döndüm, burası farklı bir boyuttu. İnsanların acı dolu çığlıkları yankılanıyordu her yerde. İnsanları neden burada tutup işkence yaptıklarını bilmiyordum ama YAK ile ilgili olduğundan tamamıyla emindim.

Tıpkı ilkine benzer birkaç koridor daha geçtikten sonra bir kapının önünde durduk. Kadınlardan biri kapıyı açtı ve birlikte içeri girdik. Geniş bir odaydı burası. Duvarların rengi ve tipi yine aynıydı ama burası bölüm bölüm ayrılmıştı ve her bölümde duş başlıkları asılıydı. Pencere yoktu, tavandaki beyaz floresan ışıkları sayesinde içerisi aydınlıktı.

Kadın sert bir sesle '' Soyun,'' dedi.

Ona baktım korkuyla, duş almamı mı istiyordu? Bana uyardı ama onun yanında soyunacak değildim. Ona hayır anlamında başımı salladığında hızla kolumu tuttu ve üzerimdeki atleti başımdan yukarı çekip çıkardı. İtiraz edip onunla savaşacak kadar bile gücüm yoktu. Canım acıyordu ama ses de çıkaramıyordum. Kadın sütyenimi çıkarınca içindeki plastik poşet hızla yere düştü. Kadınlardan biri yere eğilip onu aldı ve poşeti inceledi. Ardından bana baktı ama bir şey söylemedi.

Lanet olsun, onu tamamen unutmuştum.

En sonunda çırılçıplak kaldığımda biri karnımdaki sargı bezini çıkardı ve beni bölümlerden birine sokup ''Yerdeki taşa otur,'' dedi. Yaram kabul bağlamıştı, onca darbeye ve acıya rağmen bu bir mucizeydi ama hala acıyordu.

Bu sefer itiraz etmeden yere yerleştirilmiş düz ama yüksek taşa oturdum. Taşın soğukluğu bedenime yayılırken kalkmamak için kendimi zor tuttum. Kadın köşeye yerleştirilmiş dolaplara doğru gidip içinden sabun ve bir lif çıkardı, ardından yanıma gelip duş başlığını alıp suyu açtı ve bana tuttu. Su buz gibiydi, çığlık atmak için ağzımı açtım ve sudan kaçmaya çalıştım. İkisinde de başarılı olamadım. Kadın suratıma sert bir tokat atıp beni yerime sabitledi, ardından saçlarımı yıkamaya başladı. Suyun soğukluğu bedenimi delip geçerken titremeye başladım.

KUKLA: Y.A.K   ( -TAMAMLANDI- )Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon