1.0

6.9K 927 463
                                    

taehyung, kaz tüyü olan halısına kanlar içinde düşmek üzereyken bir kapının menteşelerinden çıkışının sesini duydu ve ayak tabanlarındaki milimlik açıyı kontrol etmeye çalışırken üşümüş bir beden, kendisini dizlerine yatırdı.

min yoongi'nin kemiklerini belli eden dizleri, kim taehyung için harika bir tabut olacaktı.

hem mis gibi bahar kokuyordu, dışarıdaki dondurucu soğuğa rağmen.

hem titreyen parmak uçları da saçlarını okşuyordu, şikayet etmeden.

"tanrım," diye mırıldandı taehyung, dudaklarından kanlar süzülürken yere düşen telefon on dakikanın dolduğunu gösteriyordu.

on dakika olmuştu.

telefon kapanmalıydı.

"cennet mi burası?"

taehyung'un hasta sesi, yoongi'nin ağrıyan kalbine dokunduğunda ufak haykırışlar kurtuldu, kirli boğazından soluk tenli adamın.

"evet, taehyung." dedi yoongi, kafasıyla onu onaylarken. bir elini çocuğun ensesine diğerini ise saçlarında dolaştırıyordu. "cennet burası."

"çok güzel kokuyormuş," dedi ve kırmızı katranın kapladığı tenini gerecek şekilde gülümsedi.

kalbi atış hızını dakikada beş kez olarak düşürmüştü ama karşısında yoongi olduğu için sanki hala iç organları yeterince iyi çalışıyormuş gibi hissediyordu.

on dakika içinde bir devir yaratan adamın gözlerinde görüyordu, geleceğini. ne yapması gerektiğini anlamıştı, taehyung.

küllerini yoongi'ye bırakacaktı, gömmesi için.

"yalancı," dedi yoongi de ağlamaya başlarken taehyung'un pijamasına düşen yaşlarını silmek ile uğraşmıyordu. "leş gibi içki ve sokak kokuyorum."

taehyung bir saniyeliğine donup kaldı ve karıncalaşan parmaklarını yoongi'nin yanağına çıkarıp hafifçe okşadı.

"dakikalar sonra ben de bir leş olacağım, yoongi."

"lanet olsun," dedi yoongi, kalbinin avuçlarında çığlıklar attığını duyduğunda.

"hayır," dedi taehyung, kaz tüylü halının ak rengi kıpkırmızı olmuştu. oluk oluk akan kan ilk defa ateşli bir hissiyat vermiyordu. "aşk olsun."

aşk adındaki bir komutan, min yoongi ile kim taehyung adındaki askerlerini intihara sürüklemişti.

"ne istiyorsun?" diye sordu, yoongi. kana bulanmış ellerine bakıp iç çekerken.

buğday renginde bir ten git gide güneşin öpücüğünü kaybediyordu.

"benden bir şeyler iste, taehyung."

taehyung, ona cenneti veren adamdan daha ne isteyebileceğini düşündü.

bulamamıştı.

kalbi teklediğinde boğazından telaşlı bir hırıltı kaçtı ve "küllerimi," dedi kekeleyerek. "ka-karşıdaki nehre at."

"bir de..."

on dakika kızgındı. saniyeler, onların bahanelerini kabul edemezdi.

"kendini sev, yoongi."

yoongi, taehyung'un terli ve kanlı alnına bir öpücük kondurdu ve dudakları dahi bu dünya harikasının dünyadan ayrılışına ağlamaya başladı.

"elbette," dedi ve dudaklarını kapanan kirpiklere değdirirken onun bebeksi kokusunu ilk ve son kez kokladı. "sözümü tutacağım."

taehyung, kendisine ellerini uzatan abisine gülümsedi ve ona ölümün çok güzel hissettirdiği söyledi. o sırada elleri yoongi'nin omuzlarından kayıp düşerken ağzını zorlukla açabildi.

"ben seni çok sevdim, yoongi."

"on dakikaya rağmen."

taehyung, cennetin kolları arasında ölüm fermanını imzaladı ve ruhunu alacak olanlara teslim etti.

yoongi, taehyung'un gittiğini anladığında kafasında tek bir cümle geziyordu.

"bir adama aşık olmam yalnızca on dakika sürdü."

angst bir hikayenin bitişinde ne denir hala bilmiyorum oysa tonlarca kötü biten hikayeler yazmışken...

yalnızca kalbinize dokunmak istedim, bulduğunuz gibi kaybetmenin nasıl hissettirdiğini birazcık olsa da kendi çapımda anlatmak istedim.

okuduğunuz için çok teşekkürler, sizi seviyorum♡

başka hikayelerde görüşmek üzere;

sevgiler,

sappy

just 10 minutes :: taegiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin