Bölüm 20: Kum tanesi ve Ay

45 7 66
                                    

"Düğümlenmiş saçlar koparılmadan dursaydı,
Aşk dokunmuş kalpler kırılmadan dururdu..."

İyi okumalar...
---------------

Susmak konuşmaktan daha çok yakışır oldu dudaklarımıza. Gizlemek anlatmaktan daha çok yoldaş oldu hayatımıza. Işaretlerle süsledik mühürlediğimiz kalbimizi, en iyi tanıyan da biz olduk, en iyi kıran da...

Bir çanta dolusu paradan çok umuda ihtiyacımız var, bir yerlere tutunan parmaklarımızın gücü artsın diye, her sonraki satıra yazacak sözümüz olsun diye. Tek tek azalıyor hayatımızdan satırlar, solgun bir kaç söz gözüküyor yarına, onlar da daha okumaya yetişemeden kayboluyor.

Havluyu bırakan ellerimden kaçırdığım gözlerim aynadaki yansımamı buldu. O kadar zayıf görünüyordum ki, düşüncelere mahkum evrende kilitli kalmış, zamanın yorduğu bir çift göz vardı karşımda. Hastalığın okşadığı yüzüm durmaksızın yağan yağmur damlalarının gittiği yolu unutmamak için üstünde taşıyor gibiydi. Bazen görmek için aynaya bakmaya gerek yok, ne düşünüyorsam gizli. Ayna bile gösteremiyorsa kim anlar ki yelkovandan daha telaşlı koşan yüreğimin acı dumanında boğulduğunu. Şimdi de kendime soruyorum, bahane edecek ne kaldı sendeleyen ruhumun hedef olduğu fırtınadan kaçmaya?

Banyoyu terkettim aynadaki görüntümü unutmaya çalışarak. Odada yanlız olacağımı düşünüyordum ama benden önce kitaplığın önünde yerini almış Sametin, nedense defteri okumak için geldiğini seziyordum.

"Samet, geç otur, konuşalım bir az."

"Emekli arkadaşıma bakmaya gelmiştim de."

Gözleri tavana baktı bir an sanki. Yüzümde koca bir tebessümle yanına gidip onun gibi kitaplığa baktım.

"Aşkı kalbin kadar güzel anlatan kitap yok burada."

Sessizlik doldurdu odayı, sakince baktı yüzüme gözlerini kırpmadan. Tekli koltuğu işaret ettim aşkın küçük ilmelerini kalbine atmış kardeşime. Ben de yatağa oturup yüzümden tebessümü silmeden konuştum.

"Belki bu gece kitaplar yerine sen konuşursun... Sevdiğinde bana söylersin sanmıştım ama yanılmışım."

"Abi, geç oldu..."

"Feyza'ya nasıl baktığını gördüm. Gerçi çok göremedim de neyse, konumuz bu değil."

Yüzü kapayan eller konuşurdu, dil işlevimi yerine getirmese de.

"Imkansız olduğu için sana söylemedim."

Şimdi yere dikmiş gözlerinin tavana bakıp yalanlarını ele vermesini daha çok isterdim. Toz bulutlarını dağıtmak yerine kendine, duygularına engel olacak sözü seçmişti.

İmkansız...

Ne çok kullanıyoruz bu sözü, sanki hayatımızı çelimsiz kelimeler üzerine kurup, her an kırılacak bir ipin üstüne atmıştık.

Toprağa saplanmış iğne üzerinde bir adım kimin canını yakar, toprağın mı, ayağını basanın mı?

"İmkansız olan ne?"

"Beni kardeşi olarak görüyor galiba."

"Sen nasıl sevdin?"

Üç söze sığdırdığım soru iki kere konuşurdu onun için, beklenmedik anda çiseleyen yağmurun kirpiklerde duruşu gibiydi görmekle görmemek arasında, anlamakla anlamamak arasında.

"Iki yıl önce tanıştım Feyza ile. Sipariş götürdüğü yerde tacize maruz kalmıştı..."

Dudağını ısıran Samet, söyledikleriyle güzel hikaye dinlemek isteyen kulaklarımı hayal kırıklığına uğrattı.

Değişen RenklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin