Minik ellerini öpüp avuçlarımın arasına aldım. Buz gibi ve beyazdı elleri miniğimin. Onları sıkıca tutup kendimi zorlayarak yüzüme bir tebessüm yerleştirdim.

"Elbette yaparım miniğim. Hatta en güzelini ve en mis gibi kokanını yaparım. Sen yeterki iste. Bana neli bir kek istediğini söyle yapıp getiririm."

Gözlerinin içi yaşlarla dolmuş gülümsüyordu.

"Canım ablam benim. Portakallı ya da Limonlu kek olabilir. " diyip yanağıma uzun ve içten bir öpücücük bıraktı. Benden ayrıldıktan sonra kısa bir gülümsemeden sonra odasından çıktım. Ona kek yapmam gerekiyordu. Ama burada nasıl yapıcağım hakkında hiç bir fikrim yoktu. Sonuç olarak yine Akın'dan yardım istemekten başka çarem yoktu. Hem durumunun nasıl olduğunu öğrenirdim hem de kek işini nerede halledeceğim konsunda yardım alırdım.

Tekrar aynı yerdeydim, Akın'ın kapısının önünde. Kapıyı tıklatıp odasına girdiğimde bu kez boştu. Rahat bir nefes alıp Akın'a gülümsedim.

"Merhaba."

"Selam."

"Nasılsın Akın?"

"İyiyim Derin. Sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim. Senden yardım istiyecektim aslında."

Yüzünde beliren meraklı ve şaşkın ifade gülümsememe sebep olmuştu. Çok komik bir ifadeye bürünmüştü yüzü.

"Benden mi?"

Çevresine emin olmak ister gibi göz gezdirmişti. Abartılacak kadar büyük bir şey istemiştimki. Gerçi daha ne isteyeceğimi bile söylememiştim.

"Evet Akın, senden. Yani ben burada başka birini görmüyorum. Dolayısıyla yardım istediğim kişide sen oluyorsun."

Sesimdeki alay ile kendine gelmiş, oturduğu sandalyesinde daha da dikleşmişti.

"Nasıl bir yardım bu Derin?"

"Şöyle bir yardım Akın. Şimdi ben Deniz'in odasına gittiğimde bana canının kek çektiğini söyledi. Ama o keki benim ellerimden istiyor. Eve gitmem çok uzun sürücek, gidip gelmem ile kek buz gibi olur. Burada yapabileceğim bir yer var mı, işte bu konuda yardımını istiyorum. "

"Anladım... Aslında hastahanenin yemekhanesini kullanmanda bir sakınca çıkacağını düşünmüyorum. Birlikte gidip bir soralım, eğer sıkıntı yok ise istediğini yapabilirsin."

"Tamam. Teşekkür ederim Akın." Dedim yüzümdeki minnettar gülümseme ile.

"Rica ederim." Onun da yüzünde gördüğüm güven verici gülümseme içimi rahatlatmıştı. Birilerinin yanımda olduğunu bilmeye, hatta hissetmeye ihtiyacım vardı.

Birlikte hastahanenin yemekhanesine doğru ilerliyorduk. İçimde beliren merakla Akın'a o adamı sormak istedim. Bir türlü yapamıyordum, aslında sormamın ne kadar doğru olduğundan da emin değildim. Merakımı içimde yaşayarak sormamayı tercih ettim.

"Ben konuşup hemen geliyorum Derin."

Yemekhanenin önüne ne ara geldiğimizi anlayamamıştım Akın'ın söyledikleriyle kendime gelmiştim. 'Tamam' anlamında kafamı sallayıp mutfağın önünde beklemeye başladım.

On dakika gibi bir sürenin sonunda, Akın mutfaktan çıkmıştı.

"Şu an öğlen yemeği  hazırlanıyormuş. Yarım saat sonra yemekler bittiğinde gelip istediğini yapabilirmişsin. Kek malzemelerinin hepsi varmış."

"Bu çok iyi. Çok teşekkür ederim Akın, gerçekten o kadar mutlu oldum ki. Sana da karşılığı olarak kocaman dilim kek getiricem."

İkimizde uzun bir süreden sonra ilk kez bu kadar içten gülmüştük.

"O zaman sabırsızlıkla kekimi bekliyorum."

"Sıcak sıcak odana getirmiş olurum."

Akın gelen çağrı ile hastasının odasına giderken bende biraz hava almak için bahçeye çıktım. Deniz'in hastalığın ilk öğrendiğim zaman annem ile babamı kaybedeli kısa bir süre olmuştu. Üstüne hastalık haberinin eklenmesi iyice çökmeme sebep olmuştu. Tek ailemi de kaybetmeye dayanamayacağım belliydi. Ben de ilk zamanlar hastanede ne zaman nefessiz kalsam arka bahçede, her gördüğümde hayatta güzel şeylerin de olduğunu kanıtlayan Mor Salkım ağacının altındaki bankta otururdum.

O kadar güzel bir yerdi ki, her oturduğum da mutlu olmama sebep olurdu

Йой! Нажаль, це зображення не відповідає нашим правилам. Щоб продовжити публікацію, будь ласка, видаліть його або завантажте інше.

O kadar güzel bir yerdi ki, her oturduğum da mutlu olmama sebep olurdu. Morun en güzel tonundaki rengi, beş metre yükseklikten sarkan sarmaşıklar... Geçen onca zamanda, benim ağlamalarımı, dertlerimi, kederlerimi görmüştü.

Hepsi kötü anılardı ama belki bir gün bu salkımlarda beyaz çiçekler açardı ve Deniz de sağlığına kavuşurdu.

Bu ağacı kimin getirdiğini merak ediyordum. Çok güzel, mükemmel bir ağaçtı. Daha önce internette gördüğüm ve hayranlıkla baktığım bir ağaçtı. Çin' de yetişir genellikle ama Türkiye' de de bu türden vardı. Türkiye de sadece mor rengi yetişirken Çin de birden fazla renk türünü görmek mümkündü. Ama beyaz rengi sadece Çin'de kendi toprağında beyaz renk açar. Hastahanenin çok sessiz olan bir kısmına dikilmişti, bu benim için daha da ayrıcalıklı ve güzel kılıyordu bu ağacı.

Bir süre ağacın altında oturup mutfaktaki işlerin bitmesini bekledim. Yarım saat olmak üzereydi. Miniğimin istediği keki yapacaktım. Oturduğum banktan kalmak üzereyken, biraz ileriden bir adam yaklaşmaya başlamıştı. Kendinden emin adımları ve dik duruşu ile bana doğru geliyordu. Bu kısıma gelen pek olmazdı, ben her geldiğimde boş olurdu. Çevreme bakınıp 'Acaba biri var da onun için mi geldi?' diye düşündüm.

Arkamda ve çevremde kimse yoktu. Sessiz bir orman gibiydi şu an ve benden başka biriside görünmüyordu. Tabi gelen adamı saymazsak. Yaklaştıkça yüzünü seçmek daha kolaylaşmıştı. Hem Akın'ın odasında gördüğüm hem de bizi camdan izleyen adamdı. Belki de o da yalnız kalmaya ihtiyaç duymuştu. Oturduğum banktan kalkıp hastahanenin giriş kapısına yürümeye başladım. Tam yanından geçerken kolumda hissettiğim parmaklar ile irkilmiştim.

"Konuşmamız gerek."
•••
Evveet yine bir bölüm sonuna geldiniz :) Üzülmeyin devamı var tabiki de. Ama yeni bölüm için güzel yorumlarınızı ve oylarınızı benden esirgememeniz gerekiyor. Mütüşlü oylarınız ve yorumlarınız yeni bölümü getirtecek. Kocaman öpüldünüz...

Mor SalkımWhere stories live. Discover now