"Dün neden gelmedin?" Ahsen dudaklarını büzerek alınganca konuştu. Zaten Ahsen'in hamile olduğu günden beridir duruşu buydu ; dudaklarını büzül alınganca konuşmak. Ha bi de Yılmaz'ın kabul etmediği şeylerde kaşlarını küçük Emrah gibi indirip, dudaklarının titretip dokunsan ağlayacak görüntüsü vermekti. Test edilip onaylanmıştı bu durum!

"Dün geç geldim sonrada hemen evi temizlemeye başladım. Çok yorulmuştum Ahsen'im o yüzden gelmedim"
"Naz sen benim en en en yakın arkadaşımsın. Ne demek yorgundum. Bana gelmek için bile yoruldum kelimesini unutman gerekirdi. Hem ben hamileyim!"

Nazenin kendini tutmaya çalışsada dudaklarından gülmesi firar etmişti. "Anladık canım bunu 4 aydır bize çok güzel şekilde anlatıyorsun zaten."

Yılmaz'da Nazeninle birlikte gülünce Ahsen sinirlenmeye başlıyordu. Yanında duran kocasına dönüp " bakıyorum da Naz'ın dediği çok hoşunuza gitti Yılmaz Bey."
"Yok bebeğim hani .." Yılmaz sözünü bitiremeden Ahsen başlıyordu.
"Gül sen gül gece de ben gülerim." Nazenin'i öpüp Yılmaz'ı beklemeden aşağı inmeye başladı Ahsen.

"Of Nazenin ya hepsi senin yüzünden" Yılmaz Nazenin'e söylenip Ahsen'e yetişmek için hızlı hızlı merdivenleri iniyordu.

Nazenin başını yukarı kaldırıp ellerini havaya açtı. "Allahım bir tane akıllı gönder. Lütfen"

~~

Sakin adımlarla mahallede yürüyordu Nazenin. Önünden geçtiği berber Hasan'a " günaydın, hayırlı işler" dedi. Fırıncının çırağına "kolay gelsin küçük bey"'diyerek göz kırptı. Çaycının yeni çırağı eline çay tepsisini almış çay dağıtmaya giderken Nazenin çırağa kocaman gülümseyip "tavşan kanı mı bunlar" diyerek takıldı. Çırak hemen "vereyim abla bi çay bak bakalım tadı nasıl" diyerek o da gülümsedi Nazenin'e. Küçük çırağın başını okşayıp "Sözün olsun" dedi.

Dükkanının kepenklerinin kilidini açıp yukarıya kaldırdı Nazenin. Dükkanına geçip burnuna derince kitap kokusunu çekti. Huzur buydu, Nazenin için. Küçüklüğünden beri süregelen bir şeydi , kitap kokusunu sevmesi. Küçük bir kız çocuğuyken babaannesinin evindeki kitaplıktan herhangi bir kitabı alır sayfaları tek tek koklardı. Her kitabın ayrı kokusu olduğuna inanıyordu, hatta kitabın konusuna göre koktuğuna da inanıyordu. Mesela romantik komedi tarzı kitaplar şeker gibi kokardı kendisine. Tarih kitaplarının kokusu sanki uzun süredir açılmamış kitaplar gibi kokardı ağır bi kokusu olur diyerek tarif ederdi. Aşk kitaplarının kokusunu da çikolata kokusuna benzetirdi.

Büfeye geçip çantasını koydu. Kasanın kilidini açtı. Bugün yapılacaklar listesine göz attı. Sipariş ettiği kitapları geliyordu. Karnından gelen gurultuları duyduğunda acıktığının farkına vardı. Hemen çay koydu. Büfenin yanındaki iki kişilik masaya aldığı taze simitleri, peyniri, dilimlediği domatesi koydu.

"Günaydın Nazenin Abla" diyerek içeri girdi İpek.
"Günaydın İpek" sevimli elemanına gülümsedi Nazenin. Ama bugün İpek'in yüzü solgundu.
"Umarım kahvaltı yapmamışsındır"
"Yaptım Nazenin abla ama çay içerim"

Nazenin ince belli bardaklara çayları doldurdu. İpek'le karşı karşıya oturdular.
"Ee nasıl gidiyor " simitinin arasına beyaz peynirini koyarken bi yandan da İpek'le konuşuyoruz Nazenin.
"İyi fena değil." Nazenin gözlerini İpek'e dikerek inceledi. Çay kaşığıyla oynuyordu. Gözleri dalıp gidiyordu, kendini sıkar gibi hali vardı. Gözleri hafiften doluyor sonra derin bi nefes alıp akacak yaşları geri göndermeye çalışıyordu İpek.

NEREDESİN SEN? (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now