109

15 5 0
                                    


19 yaşına geldiğinizde 16 yaşında olmanın ne demek olduğunu unutan insanlardan olmayın

Öncelikle şunu dile getirmeliyim ki bu yazıda kimseye karşı bir tavır ya da tutum sergilemiyorum. Sadece yaptığım birkaç gözlemi dile getirmek istiyorum.

Biraz önce bir yazı okudum. Uzunca bir yazı. Etkili bir yazı, dikkatsiz okunduğunda. Ama gerçekten okuduğunuzda aslında gitmesi gereken yoldan hafifçe çıkan bir yazı.

Milyarlarca insan yaşıyor şu an dünyada ve milyarlarcası yaşadı. Şu dünyaya gelen her insan, küçük masum bir bebek olarak açtı gözlerini. Hayatında vereceği kararların, yapacağı seçimlerin ona yeni yollar açacağı bilinmez bir maceraya başladı. Binlerce yıl öncesinden eserler bırakan insanlardan, binlerce insanı öldüren insana kadar çeşitli karakterlerin bulunduğu yerde kendine bir yer bulmaya çalıştı. Muhtemelen yazının nereye gideceğini ya da nasıl sonlanacağını merak etmeye başladınız. Belki çoğunuz daha bu paragrafa bile gelmeden geçti. Kiminiz ise artık okuma isteğinin azaldığı şu günlerde, yazıyı görüp, korkarak başlamadan geçti.

Geride kalanlarınız için başlıyorum yazmaya. Dediğim gibi her insan birbirinden ayrıdır ve karakterini belli yaşlarda seçip onu cisimlendirmeye başlar. Bir heykeltıraş gibi eline verilen maddeyi yontarak, kırarak, biçerek, şekillendirerek asıl elde etmek istediği eser için çalışır. Tabi bu yolda zorluklarla karşılaşır. Bir esere dönüşürken o madde, cisimsiz evrelerden geçer. Bir şeye benzemeyen, insanların "bu da neyin nesi" diye nitelendirdiği şeylere dönüşür.

On üç on dört yaşından başlayan ve on dokuza hatta yirmiye kadar süren bir evre insanoğlu için de bu. Hayatında yeni şeyler deneyimlemeye başlayan, ilk öpücüğü, birinin tenine ilk dokunuşu, onu ilk kez bu kadar farklı hissedişi... Ya da bir kitabı ilk kez okuyuşu, bir filmi ilk kez izleyişi ve onun karakterine aşık oluşu, gökyüzüne baktığında hala onun muhteşemliği karşısında ilk kez görüyormuş gibi heyecanlanışı... Çocukluktan gençliğe, gençlikten ise Türkiye'de bir karşılığı olmayan young adult (genç yetişkin)'e geçerken yeni şeyler kazandığımız gibi birçok şeyi de kaybediyoruz ve kişiliğimizin oluştuğu bu evrede bazen, kaybettiğimiz şeyler aslında tüm hayatımız boyunca yanımızda tutmamız gereken şeyler oluyor; empati duygusu gibi, anlayış gibi, merak etmek gibi, sorgulamak gibi...

En başta bahsettiğim uzunca bir yazı vardı hatırlarsanız, ona geleceğim şimdi. Yazıda on yedi yaşında bir arkadaşımız aşık olduğu kızlardan bahsetmiş. hepsini delicesine sevdiğinden, onlara sarıldığında dünyanın durduğundan, öptüğünde hayatında hiç bu kadar mutlu olmadığından ve daha niceleri. Yirmi iki yaşında birisi olarak, on yedi yaşında hissetmenin nasıl bir şey olduğunu unutan kişilerden olmadım hiç. Aksine böyle olanlara hep kızdım, kırıldım. Seni bugün sen yapanın o geçmişte olan sen olduğunu unutanlara nankör gözüyle baktım. Bu yüzden burada birisi on beş yaşında da olsa bana soru sorduğunda, ona bir birey gibi cevap verdim. "Sen bundan ne anlarsın" demedim hiçbir zaman. Çünkü ben de bir zamanlar on beş yaşındaydım. Ben de bir zamanlar belki ilk kez birini gerçekten sevmiştim. Bu şekilde yanıtladığımda zaman soruları, bana sanki çok garip bir şey yapmışım gibi teşekkür ediyorlardı. Dinlediğim ve cevap verdiğim için. Empati duygusu ve anlayış. Genç yetişkinliğe geçmeden önce kaybedilmemesi gereken şeylerden ikisi.

Neyse, bu yazıyı yazan arkadaşın blogunu biraz incelemek istedim. Dediğim gibi asla karşı bir tutum sergilemek istemiyorum. Ben de o yaşlardan geçtim ve ben de aptalca şeyler yaptım. Zaten yapmalıyız. Hatalarımız olmadan doğrulara ulaşamayız. Arkadaşımız yazısında kızları delicesine sevdiğinden ama onların onu bırakıp gitmesinden bahsetmiş. Birinden ayrıldıktan iki ay sonra yeni birisini delicesine sevmeye başlamış. (Aşk konusuna başka bir yazıda değinirim belki. Çünkü gerçekten anlayamıyorum "delicesine" sevdiysen birisini, bir ay sonra başkasını nası "delicesine" sevebiliyorsun. O zaman aşk bir etiketten başka bir şeye dönüşmüyor bu noktada) Kızlardan birisi bunu bırakırken "Sen benim ne yaşadığımı bilmiyorsun" demiş. Haklıydı da bana göre kız. Çünkü neye üzerinden tanışıp sadece birkaç kez buluşmuşlardı yüz yüze. Bir insanla yanana bir şey paylaşmadan, onun elini tutmadan o kişiyi gerçekten anlayamazsın. Okuduğumuz kitaplardaki karakterler bu yüzden bizi çok etkiliyor. Çünkü kafamızda kuruyoruz hepsini, kim olduklarını, nasıl olduklarını. Ben de öyle. Muhtemelen, sizin yazılarımı okurken kafanızda kurduğunuz ben, asıl benden daha iyi bir bendir. Çünkü siz hayal ediyorsunuz onu. Kızın bu sözüne karşı arkadaşımız da "Sen benim nasıl sevdiğimi bilmiyorsun" diye yanıt vermiş. Çok güzel bir gençlik filmi repliği değil mi. İzlediğimiz zaman "Aayh..." diye tepki vereceğimiz bir replik. Blogunu gezerken bir anonimin soru sorduğu gördüm bu çocuğa. "Seni sevenler var ve mutsuzsun" yazmış. Çocuk ise altına "Sen benim ne yaşadığımı bilmiyorsun. Beğenmiyorsan çek git. Tek yargılayacağın yaşam seninki, şimdi siktir git" yazmış. Ne demiştim. Empati, anlayış... Sen benim ne yaşadığımı bilmiyorsun diyen eski sevgilisine kızıyordu, gittiği için sitem ediyordu, çok saçma bir cevap verdiğini söylüyordu, sen benim nasıl sevdiğimi bilmiyorsun diyordu. Ancak seni sevenler var diyen anonime, sen benim hayatımı bilmiyorsun deyip çek git diye cevap veriyor ki anonim kötü bir şey söylememesine rağmen.

Gençlik yaşları karakterin oturduğu yaşlar. Bizim ülkemizin kaybettiği tek nokta, empati duygusunun, anlayışın bu yıllarda raflara kaldırılıyor oluşu. Ve ne yazık ki sonraları, büyüdüğünde bu kişiler, sokakta yardıma ihtiyacın olsa dönüp bakmayacak olan kişilere dönüşüyor. Ya da kendine yapıldığında olumsuz yanıt veren ama başkasına yapmaktan çekinmeyen insanlara dönüşüyor.

Ne olur,

Büyük değilim o kadar. Gençliği bitirdim ve genç yetişkin evresine geçtim. Yirmi iki yaşındayım. Sizlerden beş, altı, yedi hatta sekiz yaş büyüğüm ve size öğüt vermek istemiyorum ama sadece bir öneride bulunmak istiyorum. NE OLUR EMPATİ DUYGUNUZU KAYBETMEYİN. Ne olur 19 yaşına geldiğinizde 16 yaşında olmanın ne demek olduğunu unutan insanlardan olmayın. Çünkü bugün sizi siz yapan şeyler eskiden olduğunuz kişiler. Anlayışınızı kaybetmeyin, merak duygunuzu, sorgulamayı, araştırmayı... Bunlar gençliğinizin size bırakacağı en güzel hediyelerden birisi. Ve şunu unutmayın, kaç yaşına gelirseniz gelin, bir çocukla çocuk olabilmeyi, bir gençle genç, bir yetişkinle yetişkin olabilmesini bilin.

Okuduysanız buraya kadar, teşekkür ederim. Bunu yazmak için ayırdığım zamanı, verdiğim emeği boşa çıkarmamış oldum sayenizde. Umarım güzel bir hayatınız olur.

Kelimelerin Fısıltısı-2Where stories live. Discover now