n for naphthalene

1.1K 85 18
                                    

BLACKBEAR
> 4U

"Şimdi değil." dedi küçük olan mızmız bir sesle ama dudaklarını araladığına sırtında hissettiği ani sızıyla pişman oldu. "Şimdi," ölümcül derecede beyaz tenine rağmen elleri epeyce ağırdı, çocuğun minik belini sardı. "Şimdi Jungkook." Kaygan çarşaflar üstünde stabilize olmaya başlayan bir ritmle onu aşağı yukarı hareket ettirmeye başladı, Jungkook şimdiden sertleşiyor ve hayaları belirgin bir alarm veriyordu. Dudakları birbirlerinin üstlerine kapandığından beri iki deri bir kemik bu çocuğun niye bir anda ona yaklaştığını sorgulamaktan düzgün karşılık bile veremiyordu, zaten pek öpüşmüşlüğü yoktu. Taehyung'ın soğuk ellerinden birinin tişörtünün içine sinsice sızdığını hissettiğinde yutkundu, parmak uçları buz gibiydi —yakıyordu. "Taehyung," dedi boğuk bir ses ile ve o an sorabileceği en absürt soruyu sordu. "Beni seviyor musun?"

Onu seviyor muydu? Bilmiyorum, diye geçirdi içinden ve bir an için nazik el hareketlerini imkanı varmış gibi daha da yavaşlattı. Onu sevmediği —henüz sevmediği, Güney'de bir Ağustos öğlenindeki güneş gibi apaçık ortadaydı: Jungkook zaten hep biraz aptalı oynardı, pek öpüşmüşlüğü yoktu. Taehyung'ın eli, çocuğun göğüsünde çırpınıyor ve sürünüyordu. Aralarındaki illet şey sevmekten çok, karşılıklı ihtiyaç duymak gibiydi ve Jungkook'un aksine Taehyung bu ihtiyacını görmek için karşısındaki titrek bedene muhtaç değil gibiydi. "Seni seviyorum." Yalan söyledi. "Çok." Yalanı ikiye katladı, çocuğun ağzına kendi dudaklarını tıktı. Jungkook, kalbinin iki ciğeri arasında mekik dokuduğunu hissetti. Taehyung'ın ellerini alıp vücuduna mandallamak istiyordu —aptal oğlu aptal. Kollarını acemice beyaz çocuğun kalçalarına doladı ve öpüşmelerini derinleştirme çabasına girişti. Büyük olan bu haline sessizce kıkırdayıp önü kesilmez bir açlıkla çocuğun üstünü bir çırpıda çıkardı. "Eşsiz." mırıldanıp tekrar üstüne kıvrandı, yarım bıraktığı işini boynunda devam ettirmeye başladı. Ekstra nemlendirici fıçılarına batırılmış gibi yumuşak olan tenin kendine has kokusu her hareketinde daha da yayılıyordu: baş döndürücü. Küçük olanın güney taraflarında yayılan bir durma isteği vardı ama neyinden cesaret alıyorduysa, durmayı denemiyordu bile.

Jungkook ,altını çizmek gerekirse, aptalı oynuyordu. Taehyung'ın sevdiği şeyin atardamarındaki hücreler değil de cildindeki gözenekler olduğunu biliyordu.

İş sevilmek değil de,
sevişmekti.

Kıyafetleri ikisinin de üstünden sonunda tamamen kaydığında Taehyung pek de vakit kaybetmeden kendini Jungkook'un bacak arasına yerleştirdi. Göğüsü saliselik inip kalkan genç "Tae," dedi ve niye olduğunu henüz bilmiyordu ama Taehyung'ın gözleri suçluluk ile bakıyordu. Yine pek vakit kaybetmeden, kendini Jungkook'un deliğine doğru ittirmeye başladı ve kulağına dolan hiçbir iniltiyi gram umursamadan işine devam etti. Becerikliliğini kanıtlamak ister gibi gelgitleri arasında, altındaki bedenin uzunluğunu da sarmalamış ve bir yandan da onu çekiyordu.

"Taeh- ah, siktir." Taehyung'ın ise yaptığı tek şey inlemekti. Jeon Jungkook, sen çok güzelsin. Sadece iniltiler. Jungkook, üstündeki esmerin sırtını tırnaklamaktan bir an olsun ödün vermeden göz bebeklerinin oraya buraya kaymasına izin verdi, ona ayak uydurabilmek mükemmel bir histi.

Limitlerine ulaşana dek de bu böyle sürdü —ama Taehyung'ın Jungkook'a ayak uyduramadığı yerler vardı.

Dört duvar arasında hoş ama boş bir naftalin kokusu yayıldı.

"Seni seviyorum, Taehyung."












y/n:
SELAMLAR
yorumlarınızı feci merak ediyorum
iyi günler,

under my skin / vkookWhere stories live. Discover now