u for under

1.7K 107 48
                                    

CAGE THE ELEPHANT
> TELESCOPE

Jungkook, üstüne naftalin sinmiş kazağını iki yana çekiştirip yumuşak dudaklarını aniden Taehyung'ın kulağının helisine sürdü. Çok geçmeden lobülünü dişlerinin arasına sıkıştırdı ve yüzünce ince —bayağı ince, bir sırıtış belirdi.

Acı çektirecek kadar nazikti.

"Jungkook..." Büyük olanın boğuk sesi, loş odanın duvarlarından önce Jungkook'un beyaz tenine çarptı. Göğüsleri birbirine değiyor ve geçen her saniye nefesleri daha da kesikleşiyordu. Deliriyorlardı. Küçük olan kendini bir an geri çekiyor gibi olduğunda Taehyung elini aniden bileğine sardı ve onu yanına çekti. Delirmişti. "Lütfen," yutkundu, kalbi resmen ön dişlerinde atıyordu. "Devam et." dedi ve dudaklarını dişlerinin arasına alıp ona yalvararak baktı. Yalvarmak, Taehyung'a çok yabancıydı.

Eğer işimin bitmesi gerekiyorsa bunu bu ellerin halletmesini isterim, diyen bir edayla çocuğun ellerini aldı ve kendi göğüsüne bastırdı, yavaşça güneylere doğru kaydırmaya başladı. Karşısındaki kestane kafalı genç onun bu hareketini mest olmuş bir halde izlerken ciğerlerinin hidrojenle dolduğunu hissetti. Taehyung, dudaklarını daha sert dişlemeye başladı ve yine beklenmedik bir anda yüzünü onunkine daha da yaklaştırdı.

Jungkook, o gün milyonuncu kez sırıttı.

Dudaklarını açlıklıkla tekrar birleştirdiklerinde bu sefer durmayacaklarını, duramayacaklarını ikisi de biliyordu. Jungkook, süt beyazı teninin altında bunun yanlış olduğunu da biliyordu ama hiçbir yanlışından bu kadar zevk aldığını da hatırlamıyordu.

Taehyung'ı skapulalarından destekleyip yatağa yatırdı ve üstüne yerleşti. Bingo. Elini tişörtünün içinde biraz gezdirdikten sonra yanmaya başlayan parmaklarıyla diğerinin üstünü çıkarmaya başladı. Tenine bir süre baktıktan sonra iş kendi üstünü çıkarmaya geldiğinde sertçe yutkundu.

Jungkook, Taehyung'a ilk tavizini o an verdi.

"Bir sorun mu var?" Taehyung mırıltıyla sordu, Jungkook ise hala sertçe üstünün uçlarını tutuyordu. Kafasını iki yana salladı ve gözlerini bir süreliğine yumdu. Sadece birkaç saniye sonra Taehyung'ın ellerini kendi ellerinin üstünde hissetti, dudaklarının yanağına sürtüldüğünü. "Senin için halletmemi ister misin?" diye fısıldadı kumral çocuk ve tutuşunu sıkılaştırdı.

Jungkook, çekinir bir halde başını salladı ve Taehyung dudaklarını bastırırken garip bir merakla ince kumaşı başından çıkardı. Üstünü gelişigüzel bir yere fırlattı ve bakışlarını karşısındakinin çıplak göğüsüne çevirdi.

Çocuğun gözleri temiz tendeki yuvarlak, ince yara bantlarına kaydığında ve yüz hatları garip bir şaşkınlıkla yumuşadığında Jungkook çoktan pişman hissediyordu. Taehyung, birkaç metre öteden bile sezilebilecek bir narinlik ve çekingenlikle parmağını beyaz yara bantlarına uzattı. Üzerlerine parmak uçlarıyla birer birer dokunup geri çekildi.

"Yaran yok ki," diye mırıldandı ve çarşafların üzerinde kendini naftalin çocuğa biraz daha yaklaştırdı. Jungkook cevap vermedi, bir süre boyunca bej duvarlı odada duyulan tek şey nevresim hışırtıları ve telefondan gelen kısık bir müzik sesi oldu. Buğday tenli gencin parmak uçları, kırılgan tende gezinmeye devam ediyordu. "Niye onları yapıştırıyorsun?" diye sordu ve dudaklarını ince ince Jungkook'un dudaklarına değdirdi, değdiği alan seyrelip sonunda yok oluyordu. "Onları yapıştırınca," diye başladı, Jungkook. Çin sateni kadar ince ve acı bir gülümseme, pembeleşmiş dudaklarından geçiverdi. "İyi geliyorlar işte, bilmiyorum. Ben ve salak metaforlarım." daha çok kendi kendine mırıldanıyor gibi bir hali vardı.

Diğerinin ona nasıl bir ilgiyle baktığını görmeliydi.

Taehyung kafasını salladı, bir şey söylemedi. On saniyelik bir cüret bazen ihtiyacımız olan tek şey olur —öyle oldu da. Elini yara bantlarından birine attı ve onu yavaşça çekip çıkardı, rastgele bir yere tırnağının ucuyla gelişigüzel atıverdi. O zaten her şeyi gelişigüzel yapardı, gelişigüzel bir insandı. Yüksek bir yutkunuştan sonra ise yumuşak dudaklarını, yara bandından kurtardığı noktaya bastırdı. Fazla narin. Gözle görülemez yaraları iyileştirmeye çalışmak cesaret ister. Eh, Taehyung cesur değildi —sadece gençti.

"Taehyung?"

"Bir şey söyleme."

Altlarında hiçbir yara olmayan yarabantlarını bir bir çıkardı ve o noktalara birer öpücük kondurdu. Kısık müzik ise arka planda, bu bayat ama kıymetli ana eşlik etmeye devam ediyordu. Jungkook, Taehyung'ın dudaklarını her hissedişinde titriyordu. O yarabantlarını çıkarmayı akıl edemediğine seviniyordu.

Uzun parmaklar göğüs çizgisinin üzerinde birkaç tur gezindikten sonra Taehyung kendini tekrar genç olanın gözlerine bakarken buldu.

"Taehyung-"

"Bir şey söyleme, lütfen."

Ve böylece dudaklarını tekrar diğerinkinin üstüne kapattı. Jungkook niye olduğunu henüz bilmiyordu ama Taehyung'ın dudaklarının tadı pişmanlık gibiydi.

"Jungkook," diye mırıldandı kendini biraz geri çekip ve elini kemerine kaydırdı. "Çabuk olalım."














y/n:
eğlencesine yazıyor gibiyim çok şey etmeyelim
neyse ilerleyen bölümlerde etiketlerde niye #angst olduğu zaten anlaşılır *coughcough*

under my skin / vkookTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon