"Bu yüzden gittim. Bu yüzden kötü kadın olmayı kabul ettim. Oğlum... Oğlum asla bu yükün altına girmesin istedim... Nasıl zor bir karardı biliyor musun onu bırakıp gitmek. Fakat öyle bir acı ki bu yaşananlar, oğluma baktığım altı sene boyunca aklıma sürekli o an geldi, o acı... Ben çok gençtim, çok güçsüzdüm. Onun için mücadele edemedim."

Duyduğum cümleler zihnimin derin bir uyuşukluğun içine girmesine ve fazlaca uğuldamasına sebep oluyordu.

"Fakat artık güçlüyüm, babasıyla da Atlas'ın bana olan nefretiyle de mücadele etmeye hazırım. Oğlumu geri kazanmak istiyorum. Onu o ruh hastası babanın boyunduruğu altından kurtarmak istiyorum. Bana cesaret veren de senin varlığın oldu, oğlumu derin bir ulaşılamazlıktan kurtarmış olman oldu."

Daha fazla ayakta duracak ve konuşacak gücü kendimde bulamıyordum. Düşündüğüm tek şey bu konunun Atlas'ın ruh haline ve içindeki yaralara daha fazla zarar vereceği onu daha büyük bir kaosa sürükleyeceğiydi.

Başımı ellerimin arasına aldım ve gözlerimi kapattım, beynimdeki her şey dönüyor midem bulanıyordu. Oğlumun babasının bu dertlerinden ve etrafındaki kötülüklerden arınmasını istiyordum. Fakat her defasında karşıma çıkan durumlar bin kat daha zor ve kötü olduğu için bunun imkansız olduğunu da anlayabilmiştim.

"Azra iyi misin?"

Poyraz'ın omzumda hissettiğim eli ve kulağımdaki ilgili sesi uğultulu zihnimde hissettiğim sade varlıklardan biri olduğu için başımı zor da olsa kaldırdım ve etrafıma baktım. Karşımda endişeyle bana bakan Nazan Coşkun ve kızı Asya, yanımdaki Poyraz'la beraber tamamen bana kilitlenmiş durumda bekliyorlardı.

Poyraz'a döndüm ve güçsüzlükle konuşmaya başladım.

"Benim midem bulanıyor kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Eve gitsem iyi olacak."

Poyraz bana acele bir şekilde olumlu anlamda başını sallarken Nazan Coşkun'un endişeli sesi kulaklarıma dolmuştu.

"Önce bir doktora gitmek ister misin? Betin benzin attı."

Çehresindeki her hücresinden acı fışkıran bu kadına bakarken gözlerim bir kez daha dolmuş ağlamamak için kendimi zor tutmuştum.

"Gerek yok." Elini kavrayan elim Asya ve Poyraz'ı şaşkınlığa uğratırken Nazan Coşkun paylaştığımız samimiyetin farkında elimi sıkarak karşılık vermişti.

"Lütfen Atlas... Atlas bir süre öğrenmesin. O bunu kaldıramaz. Şu durumda bile çok kötü, hiç iyi değil. Gerçekleri duyduğunda onu... Onu ben bile kurtaramam."

Bana gözleri dolarak bakan kadın olumlu anlamda kafasını sallamış ve kızının şaşkın bakışlarının odağı olmuştu. Sanırım gerçekleri annesinin bana anlatması durumuna oldukça şaşırmış görünüyordu.

Fakat ne yazık ki şuan bu ortamdaki hiç kimse benim kadar şaşkın olamazdı.

*****

Nazan Coşkun'la ilgili gerçekleri öğrenmemin üzerinden üç hafta geçmişti.

Üç hafta.

Kabussuz uyuyamadığım, her kabustan sonra sürekli kustuğum, sürekli ölü gibi gezdiğim üç hafta.

Atlas sürekli neyim olduğunu anlamaya çalışsa da ona hiçbir şey anlatamıyor, gözlerinin içine baka baka gerçekleri susuyordum. Çünkü biliyordum ki o bunları öğrendiğinde ölmekten beter olacak, zaten bünyesinde öbek öbek yer alan yaraların kabukları kopartılıp tekrar kanatılacaktı.

Uykumun arasında bilinçle bilinçsizlik arasında gidip gelinen o noktada uzaklardan bir ses işittim. Bu ses gittikçe artıyor ve daha katlanılamaz bir hal alıyordu. Gözlerimi karanlığa açıp görüş açımın ortama uyum sağlamasını beklerken sesin daha hararetli bir şekilde kulağıma çalındığını farketmiştim, sanırım bir kapıya vuruluyor o kapıya defalarca yumruk geçiriliyordu.

Denizkızı (Tamamlandı)Onde histórias criam vida. Descubra agora