Öğle Teneffüsü

Zacznij od początku
                                    

*

Öğle teneffüsü zili çalınca daldığım yerde yerimde sıçradım. Düşünmekten beynim karışık dondurma almışım da güneş altında bekletmişim gibi bir kıvama gelmiş, ortaya karışık saçma sapan bir hâldeydi. Erimiş karışık dondurmayı yalayınca her tattan sırayla az az gelir, kafanızı karıştırırdı ya, düşünce sistemim o durumdaydı.

Kesinlikle Basat'ın arkadaşlığına güvenmiyor ve ondan korkuyordum. Ayaklanan Basat bana bakıyordu. "Bir dakika." diye mırıldandım titrek bir sesle, çantamdan cüzdanımı alıp cepledim. Cebime attığım sırada hologram cüzdanıma garip garip baktığı gözümden kaçmamıştı. "Ne var?" dedim kaşlarımı çatarak.

"O kız cüzdanı değil mi? Aynısından kuzenimde de var." Kaşlarımı çatarak duymamış gibi yapıp yanından geçtim ama duyduğunu ikimiz de biliyorduk. Ona bu cüzdanın unisex olduğunu açıklamaya çalışmayacaktım. Ne düşündüğü çokta umrumda değildi. İnsanlara beni kız cüzdanı(!) kullandığımı söyleyerek rezil edecek hâli yoktu. Ki kimse sallamazdı, sallasalar bile ben umursamazdım. Sınıf unisex giyinişimin farkındaydı zaten. Ve tarzımdan gayet memnundum, iyi göründüğüme de inanıyordum.

Beraber yemekhaneye indik. Ben açık büfeye ilerleyip iki tabak köfte alırken o kantine gitmişti. Aramızda sessiz bir anlaşma gibi olmuştu bu. Bir masa bulup yerleştim, tabağın birini karşıya ittim. Gelip karşıma oturdu, meyve sularını masaya bıraktı. Pipetli kutulara bakıp yutkundum. Nasıl bakıyorsam artık "Sevmiyorsan değiştireyim?" diye sordu. Başımı iki yana salladım.

"Kalsın." Omuz silkip köftesini çatallamaya başladı. Açık büfeden aldıklarımızın parası zaten aylığa dahildi ama kantinden aldığımız her şeye ayrı para veriyorduk. Bu yüzden uzattığı meyve suyu için teşekkür ettim. O ise umursamadı bile. İnsanlar böyle şeylere takılmıyordu ama ben samimiyetim olan insanlardan bile bu konuda çekiniyorken bir meyve suyu bile olsa Basat aldığı için kızarmıştım.

İki tane köfte yiyip tabaktan uzaklaşarak sırtımı sandalyeye yasladım. Başını kaldırıp bir bana, bir tabağıma baktı. "Bitti mi?"

"Bitti." Tek kaşını kaldırdı, dilini yanağının alt kısmında gezdirdi. Göğsümde bağladığım kollarımdan birini bileğinden yakalayıp kendine çektiğinde masada ona doğru kayıp göğsümün masaya çarpmasıyla duraksadım. Bileğimi tutmuş, lakosumun kolunu geriye doğru itiyordu. Lakosumu büyük beden alıp bedenini daralttırmış, kollarını ve göğüs kısmını bol bırakmıştım. Amacım kollarımın inceliğinin görünmemesi değil de sıkıcı lakosun üzerimde güzel durmasıydı ama istemsizce ikisini de başarmıştım.

İncecik bileğimi baş ve işaret parmağı arasına kıstırdı. Bana parmakları arasında küçücük kalan, arada en az bileğim kadar boşluk bırakan zayıflığımı göstermeye çalışır gibiydi. "Nereye kadar zayıflayacaksın daha?"

"Bu seni ilgilendirmez." Bileğimi aceleyle elinden kurtarmak üzere çektiğimde parmaklarını birbirine nasıl sabitlediyse elim parmaklarına takıldı. Parmaklarını tamamen elime örtüp bakışlarını yüzüme dikti. Rahatsız olmuştum zayıflığım yüzüme vurulunca zaten ama şimdi bu yaptığı daha çok utanmama sebep olmuştu. İnsanların zayıflığımdan konuşmasından hep nefret etmiştim. Bu benim tercihimdi, insanların beni uyarmak yerine böyle kabul etmeleri gerekmez miydi?

"Seninle üç yıldır aynı sınıftayız. Hatırladığım kadarıyla 9. sınıfın başında gayette normaldi kilon. Neden, nasıl yaptın bilmiyorum ama 9. sınıfın baharında belirgin bir şekilde çöküp incecik bir şeye döndün. O dönemdeki kadar hızlı olmasa da seni her incelediğimde biraz daha zayıflamış buluyorum. Ve farkında mısın bilmiyorum ama son zamanlarda dudakların beyazlamaya, göz altların morarmaya, derslerde daha çok uyumaya başladın. O kadar zayıfsın ki, bir tane vursam bütün kemiklerin tuzla buz olacak gibi görünüyorsun. Ve seni her dövmek istediğimde kendimi tutmak zorunda kalıyorum." Son cümlede dalga geçtiğini biliyordum çünkü vuracak olsa ölmemi umursamazdı ama... Orkun'un bile fark etmediği bendeki değişimleri, gözlerimin morarmasını falan Basat'ın farkında olduğuna inanamıyordum. 9. sınıftaki hâlimi bile bildiğine göre beni inceliyor olmalıydı. Biraz daha kızarırken bileğimi çekmeye çalıştım.

"Cam kenarı senin olsun, bırak bileğimi." dedim titreyerek. Utandırıyor, rahatsız ediyor, üzüyor, korkutuyordu. Duygusal baskı değildi de neydi?

"Ye." dedi bileğimi bırakmadan tabağı işaret edip.

"Zayıflıktan ölsem bile, bu seni ne ilgilendirir ki? İşine gelmez mi, sırrınız bende, güvende kalır." Şaşkınlıkla bana ve dolan gözlerime birkaç saniye baktıktan sonra gülümsedi. Bir kez daha irkildim. Muhtemelen öleceğimi düşünmemin beni üzdüğünü falan sanıyordu ama alakası yoktu. Ailem dahil çevremdeki herkes baskı altında hissettiğimde ağlamaya başladığımı biliyordu.

"Zayıflıktan ölürsen ne eğlencesi kalır ki? Biraz kilo aldığında, sana yaptığımda öldürmek yerine çok canını yakacak öyle çok şey biliyorum ki, düşündükçe ellerim titriyor." Ve... Buraya kadar. Burdan sonrası şifreli kanala geçiyor arkadaşlar.

Hm :) knkdjs Gidişat ve konu falan hakkında yorum yapmanızı istiycem. Aklımda neler olacağı tamamen kurgulu ve gidişat fikri sunsanız uygulamaya koyacağımı sanmıyorum ama buraya kadar nasıl olduğu konusunda yorum yaparsanız da fena olmaz yani

Kibrit (Gay)Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz