"Emret abi"

"Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinle...."

Yapması gerekenleri Vedat'a anlattıktan sonra cevaplamasını beklemeden konuşmayı sonlandıran Hulusi bey elindeki telefonu sıkıntıyla boşluğa doğru fırlatarak kendini koltuğa atmış şiddetlenen baş ağrısının üzerine ecza dolabına giderek ilaç almış sehbadaki surahiden bardağına su dökerek ilacı içmişti. Kendini yeniden koltuğa bırakmış Vedat'tan haber beklerken evi dolduran çığlık sesleriyle direk Yağmur'un odasına kendisini atmıştı. Küçük kızı yatakta oturur vaziyette bir yandan ağlayıp bir yandan da eliyle dizlerine vururken gören Hulusi bey bir an ne yapacağını bilememiş vaziyette kapının önünde bir kaç saniye dikilerek küçük kızın haykırışlarını dinlemişti. Benim yüzümden diyordu küçük kız, her şeyin sığındığı dedesi yüzünden olduğunu bilmiyor bütün hırsını kendisinden çıkartıyordu. Hulusi bey kendisinden bir kez daha nefret etmişti, ne yapacaktı? kendisi yüzünden harap olmuş küçük kızı yüzsüzce teselli mi edecekti? Yoksa bu acıyı ona yaşattığı için onu sessizce arkasında hiçbir iz bırakmadan terk mi edecekti?

Yüzsüzleri oynayarak küçük kızın hala kendisine vuran ellerini tutarak ona sarılmıştı Hulusi bey. Yağmur durmuyordu dedesinin kollarını hak etmediğini düşünüyor onlardan kurtulmak adına tüm gücüyle çırpınarak haykırışlarına devam ediyordu. Hulusi bey onu bırakmamakta kararlıydı, başka türlü göz yaşlarını saklayamaz, kendisi yüzünden ağlamaktan harap olmuş küçük bedenin kollarının altında titreyişine bile dayanamazken onunla göz göze gelmeye asla cesaret edemezdi.

"Dede ben... Ben katilim...Dede dokunma bana"

Yağmur'un ağzından dökülen kelimeler Hulusi beyin kalbine bir bıçak misali saplanmıştı, bunun olmasına nasıl göz yummuştu bu derece üzülmesine nasıl izin vermişti.

"O ne demek kuzum ..bu ..bu bir kazaydı"

Yalan! Kendisini bile inandıramamıştı bu sözlerine. Ağzından çıkıvermişti bir anda. küçük kızın inanması için kullandığı kelimelerden nefret etti.

"Ben..ben...öne geçmek istemeseydim...onlar..onlar kemerlerini çıkarmayacaktı.. dede hepsi benim suçum"

Küçük kızın ağlaması gittikçe artarken ilk defa Hulusi bey ne yapacağı hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Benim suçum kuzum her şey benim suçum demek istedi ama yapamazdı küçük kızın ondan nefret etmesindense kendinden nefret etmesini isteyecek kadar da bencildi.

"Kuzum kaza bu sen ne olacağını bilemezdin ki"

Bazen masum bir istek her zaman masumluğunu koruyamıyor hiç de masum olmayan sonuçlar doğurabiliyordu. Bir ricada bulunurken başına ne geleceğinden hiç kimse haberdar olamazdı. Tıpkı kendisi gibi. Masum bir istek belkide o kadar masum değildi ama o zamanlar gözünü bürüyen hırs yüzünden yaptığı her şeyi normal karşılar, her zaman yaptıklarının doğruluğuna inanırdı. İstediği tek şey o zamanlar bir şirket kurmakken önüne çıkan engelleri aşmak için kullandığı teknik onun bu hale gelmesine neden olmuştu. Öldürmüştü çoğunlukla öldürtmüştü. Bedeller ödemiş boş durmayarak bedeller ödetmişti. Ama her zaman kendini haklı görmüş, kendine çizdiği başarı merdivenlerini kendi doğrularıyla tırmanmış. Yüksek gelen basamaklarda ayağının altına ceset koyarak tırmanışına devam etmişti. Yaptıklarının yalnış olduğunu ağır bir bedel ödedikten sonra anlamıştı, eşi öldürüldüğünde. Ama o o kadar alışmıştı ki bedel ödetmeye küçük kızını da tehlikeye atmaktan çekinmemiş bedeller ödetmeye devam etmişti. Mutlu muydu peki? Zirveye ulaşmıştı ulaşmasına ama hep birileri tarafından sevdiklerine zarar gelecek her zaman yalnız bırakılacaktı. Yine durmayacak yine canlar alacaktı.

ISLAK KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin