3...

97 30 32
                                    

İçinde bulunduğu yangını söndürmek adına yapılabilecek bir şey olmadığının farkındaydı Yağmur, beklide bu yüzdendi düşünceleriyle yangına odun atması, koca alevleri acısıyla beslemesi. Gözlerini her kapattığında göz kapaklarına yansıyan görüntüler ne zaman başladığını bilmediği ağlamasını, sessiz hıçkırıklarını içinde tutması zor bir hal aldırıyordu. Küçük kızın minik bedeni tamamen yatağa kurulduğunda bunu beklermişcesine hıçkırıklar eşliğinde uykuya dalmıştı. Ruhunun büyüklüğüne tezat bedeni büyüyememişti küçük kızın aksine çektiği acılara karışarak zaten minik olan bedeni kalbi kadar küçük kalmıştı sığındığı yorganının altında.

"Yağmur" arkasından duyduğu sesle irkilerek sesin geldiği tarafına dönen küçük kız sesin kime ait olduğunu algılamaya çalışırken aynı sesin ismini tekrar telaffuz etmesiyle aklına kazınan sesle duyduğu sesi karşılaştırdığında sesin sahibinin o olduğu kanısına varmıştı.

"Anne?"sesi sorgulayıcı çıkmıştı küçük kızın, onun sesini tekrar duymasının da etkisiyle dudaklarından dökülen dört harfli sıfat beraberinde mavi gözlerinden bir damla yaş çalmıştı.

"Yağmur... kızım"göz yaşları akışını hızlandırırken deli gibi etrafına bakınıyor annesinin neden yanına gelmediğini düşündükçe beyninde yankılanan katil kelimesi delirmesine sebep olacak şekilde takılı kalmış bir plak gibi tekrar ediyordu. Beynindeki çığlıkları yok saymaya çalışarak belkide son kez annesine seslenmişti seslenişi acı doluydu.

"Anne neredesin?" Ağlaması mümkünmüş gibi daha da şiddetlenirken küçük kız katil fısıltıları arasında hıçkırarak ağlıyordu.

"Yağmur sakın bunu yapma" annesinin sesi uyarır tonda olmasının yanında acı çeker gibiydi. Küçük kız bu acının da sebebi olarak kendisini görüyordu annesinin acı dolu sesinin kendini suçlamamasını söylemesine inat kendine yakıştırdığı sıfatı kimseye vermemek adına sıkıca kucaklarken.

"Neyi yapmayayım anne neden yanıma gelmiyorsun? Sende benden nefret ediyorsun değil mi?"Bu gerçek küçük kızın minik kalbini burkmuştu. Sahi ne kalmıştı kalbinden geriye? O bir canavardı, herkesin, sevdiklerinin canını yakan çirkin bir canavar. Canavarların da kalbi olduğunu unutarak bedeninden geriye kalan tek şeyi yumruğu kadar olan can organını da anne ve babasıyla gömmek için yemin etti küçük kız. O da onlar gibi kendini terk edecek benliğini bir köşeye savurarak müebbet cezasının bitmesini bekleyecekti. Artık bacaklarının kendisini taşıyamayacağı noktaya geldiğinde sert bir şekilde dizlerinin üzerine düşmüştü. Annesi gitmişti ama etrafındaki fısıltılar hala bedenini ele geçirmek istercesine yankılanıyordu. Fısıltılar kendi ismini telaffuz etmeye başladığında hissettiği sarsıntıyla gözlerini araladığında gözlerinin odağını tanıdık yeşil gözler almıştı. Gözlerinin bulanık gördüğünü fark edince gözlerini birkaç kez kırpmış, bunun da işe yaramadığını anlayarak baş parmaklarıyla ovuşturarak görüşünü netleştirmişti. Onun odaya nasıl girdiği hakkında fikirler üretmeye çalışırken dedesinin omzunun üzerinden gördüğü kırık kapı nasıl girdiğini yeterince açıklıyordu.

Aniden çekilmesiyle dedesinin kollarını bedeninin etrafında hisseden küçük kız dedesinin ona sarılışı karşısında affallamış ne olduğunu idrak edince ise minik kollarını tıpkı onun yaptığı gibi sanki kollarını gevşetse kollarının arasından kayıp gidecekmişcesine hissederek sıkıya sıkıya dedesine dolamıştı.

Onun için endişelenmişti Hulusi Bey. Eve geleli yarım saat olmuştu bu yarım saatin tamamını da Yağmur'un odasının kapısında geçirmiş, verdiği bütün seslenmelerine karşın küçük kızdan cevap gelmemesi üzerine kapıyı kırarak odaya girmişti. Torununu kan ter içerisinde sayıklar halde yatağında görünce hiç düşünmeden yanına yaklaşarak onu uyandırmaya çalışmıştı, biraz önce duyduğu endişeden dolayı da torununa aniden sarılmıştı. Kollarının arasındaki minik bedenin kalp atışları az önceki kabusundan dolayı hızlıydı, dakikalar geçtikçe hulusi bey küçük kızın kalp atışlarının yavaşlamasına şahit olmuştu. O an karar verdi adam kollarının arasında atan bu kalbin durmasını engellemek adına bütün çığlıklarını sustururcasına,içindeki yıkımdan geriye kalan enkazın alevlerini söndürürcesine sustu adam, bir çok kalbi durdurmuşken bir kalbi attırmak için sustu. Onu kendinden uzaklaştırmak istediğinde küçük kızın onu sıkı sıkıya sarmış kolları buna izin vermemişti. Hulusi bey de torununa kıyamayarak bir müddet daha pozisyonlarını bozmadan öylece beklemişti. Kollarındaki bedenin soluk alışverişlerinin yavaşladığını fark eden Hulusi bey, torununun uykulu bedenini kendisinden kolayca sıyırarak yatağına yatırmış göz yaşları nedeniyle yüzüne yapışmış saçlarını yüzünden çekerek acısını paylaştığı küçük bedenin yanağına bir buse kondurup ayak ucundaki yorganı küçük kızın bedenini saracak şekilde örtmüştü. Kapıya doğru ilerleyerek gece lambasını yakan Hulusi bey o sırada derin düşünceler içerisine dalmıştı. Yine onu bırakmışlardı yanında küçük bir bedenle yalnız, yine o ve küçük bir çocuk çekecekti bütün acıları. Peki ne yüzündendi bu cezaları, baş rolünü kendisinin oynadığı bir servet kavgasımıydı onları bu hale getiren, bir servet uğruna karısını, küçük kızını, damadını harcayan onların ölümlerine neden olan kendisiyken neden bir başkası daha bedel ödemek zorundaydı. Evet oydu onların ölümüne sebep olan, torununun bu hale gelmesini sağlayan, kaza süsü verilmiş bir olayın gerçek tarafını da bir kendisi bir de bu kumpası kuranlardan başkası bilmiyordu. Ödeyecekti bunları yapanlar, tek tek bedellerini ödeyecekti ani gelen sinirle küçük kızın odasını terk ederek Vedat'ı aradı. Vedat onun sağ koluydu, Hulusi bey sadece beyindi her şeyi planlar uygulama kısmını adamlarına bırakırdı.

ISLAK KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin