İP_14 | "KARANLIĞIN NABZI"

Start from the beginning
                                    

Şaşkınlıktan güçsüz düşen kalp atışlarım göğsümü hırpalarken, "Hayal gücün epey genişmiş, hâlbuki ben seni bu tür oyunlara girmeyecek kadar zeki sanıyordum," diye konuşarak üzerimdeki anlamlı bakışlarını kesmesini diledim içimden. "Esasında sen canımı yakmak istiyorsun belki, işin gerçeği ve rengi bu olabilir. Sonuçta aramamam gereken birini aradım, öfkelenmiş olman doğal."

Yağmur taneleri kirpiklerinden düşerken, "Neden annenle konuştuğunu bana itiraf ettin?" diye sordu. "Neden gizli kalmasına izin vermedin?"

İşte bu sorular duvarlarıma atılmış taşlardı. "Korkmadığımı, öğrenmenin umrumda bile olmadığını sana göstermek istedim," diye açıklama getirdim, Edim ikna olmuş değil gibiydi. "Senden korkmuyorum anladın mı?"

İfadediz kara gözlerine öfkenin saçılmasını beklerken, "Annen sana neler dedi?" diye sordu, bunu beklemiyordum. Denizin dibini boylayıp hareketsiz kalan bir taş gibi sessiz kaldım. "Sana nasıl bir acı yaşattı ki onunla görüştüğünden beni haberdar ediyorsun?"

Boğazım düğüm düğüm oldu. "Acıyla ilgisi yok," diye inkâr ettim, sesim pürüzlenmişti. "Nedenini açıkladım ya sana."

Edim gözlerini kısarak, "Bunun tam olarak acıyla ilgisi var," dedi. Sakin bir sesle ekledi. "Şu an acı çekiyorsun sen, Lavin. Sıradan olmayan, büyük bir acı çekiyorsun hem de."

Gözlerim doldu. "Çekmiyorum, göstermem ama acıya çok dayanıklıyımdır ben," dedim, bakışlarımın önü yaşlarla puslandı. "Sen ve herkes beni öyle sanıyor ama güçlüyüm."

Edim, sanki taş kesilmişti, bir şey demeden öylece yüzüme bakıyordu. Sanki içimdeki derinlikte yanan ateşi, paramparça olan kalbimi, aklımdan geçen düşünceleri, ruhumdaki kıvranışı... Hepsini görüyordu.

"Annenle hiç konuşmamalıydın," dediğinde vücudumdaki damarların sertçe kasıldığını hissettim. "Aklından ne geçiyordu ki? Sana söylediklerim yeterli gelmeliydi." Annemin umrunda olmadığım gerçeğini haykırdığı o an bir ağrı gibi yayıldı bedenime. "Senden vazgeçmeye bu kadar hazır, tartışmasız rıza veren biri için acı çekme, değmez."

Yağmur damlaları bal sarısı saçlarımın diplerine saplanırken, "Sen ne anlarsın ki?" diye kızarak bağırdım. "Küçük bir çocukken aileni kaybetmişsin ama ben şimdi geldiğim noktada aslında hayatımda asla bir aileye sahip olamadığımı anladım. Bu gerçek beni boğuyor, nefes aldırmıyor bana. Nereye ait olduğumu kendim bile bilmiyorum artık."

Tıpkı kendisi gibi benim ailemin olmadığını da kabullenmesi lazımdı. Belki o zaman empati yapmaya yaklaşır ve beni anlardı. Geçmişim, anılarım, ailem benden yavaş yavaş sökülüyor gecenin kör karanlığına gömülüyordu. Hislerim, duygularım garipti; hüzün desem değil, korku desem hiç değil bir tuhaftı, kendimden koparıp koyduğum tek bir kelime bile asıl hissettiğim duyguya anlam olamazdı.

Edim gözlerimin en içine bakarak, "Bu iş bittikten sonra nereye ait olursun bilemem ama şimdilik buraya aitsin," dedi, dilinden düşürdüğü soğuk kelimelerin yaydığı hisler kalbimi çiğniyordu. "Ne istiyorsun, Lavin?"

Boğuluyormuşum gibi acı bir sesle, "Daha kolay bir hayatım olmasını elbette," dedim, kırık kalbim bir çaresizlik iniltisi yayar gibi içimde kasıldı. "Neden katil bir babanın ve beni istemeyen bir annenin kızıyım ben? Neden yağmurun altında durmuş senden başka kimseyle konuşma şansı olmayan birine dönüşerek zavallı oldum ben?"

"Lavin," diyerek bana bir adım attığında, ne onun soğuk sözlerine, ne de soğuk tavrına hazırlıklı değildim. Hislerim alevleniyordu. "Yaklaşma, bana dokunma," diye ikaz ettim. Boğazımdaki düğüm ağır ağır çözülüyordu, hıçkırarak ağlamama ramak kalmıştı. Şu an yalnızlığa, tek başıma bir köşeye çakilerek bağıra çağıra ağlamaya ve içimdeki hisleri, terk edilmişliğimi kusmaya ihtiyacım vardı. Edim'in yanında kendimi bırakamayacağım için, "Bırak beni," dedim. "Beni rahat bırak."

İNTİKAMIN PENÇESİNDE (+18)Where stories live. Discover now