İP_14 | "KARANLIĞIN NABZI"

Mulai dari awal
                                    

Edim'in parmakları kolumu hızla kavradı. Öfkesini bağırıp kusacağı, hırpalayacağı o anın sonunda gelip çattığını anladım, beni sarsmasını ve hesap sormasını beklerken Edim, "Bu kan... Bu ne böyle?" diye sertçe sorunca, başımı yerden kaldırıp kemikli yüzüne baktım. "Sen yaralı mısın, Lavin?"

Edim diğer kolumu da kavradı. Araştırmacı gözlerle üzerimi inceliyor, kanın kaynağını, yarayı bulmaya çalışıyordu. "Üzerinde kan var, ne oldu sana, Lavin?"

Bugün kimsesiz kalmıştım... Aslında hayır, bugün hep kimsesiz olduğumu anlamıştım. En kırılgan, alıngan ve öfkeli olduğum andı. Edim'i göğsünden iterken, "Sana ne?" diye bağırdım. "Senin şu an bana bağırıp öfkeni çıkarman gerekmiyor mu? Cezalardan ve bedellerden konuşman gerekirken, şimdi bu benim için endişeliymiş gibi tavırlar da ne oluyor?"

Edim bir an anlam veremiyormuş gibi baktı, çabuk topladı. "Saçmalamayı bırak, yarana bakacağım."

Bir adım attığında, bir adım geriye çekildim. Gözlerinin içine, "Sakın bana dokunma!" diye bağırdım hınçla. "Unuttun galiba, ben senin kurbanın olarak seçtiğin kişiyim. Öyle alalade bir insan için endişelenir gibi benim için endişelenemezsin."

Bir an boşluktaymış gibi dengesi bozulmuş görünse de Edim Demiray'dı o, kendini yine toparlaması tekrar sert, yıkılmaz ve ayakları yere sağlam basan kişiye dönüşmesi uzun sürmedi. "Doğru, benim kurbanımsın," diye onayladı sözlerimi, bunları söylerken kara bakışlarındaki karanlık ışığı ateşe verip yok ediyordu. "Sen olduğun için değil, seçtiğim kurban için endişeleniyorum ben; kurbanım hâlâ babasını bulmam için bana lazım. Ben değil, belli ki sen unutmuş görünüyorsun bazı şeyleri. Babanı bulana dek kendine iyi bakacaksın, sonra ölsen de öldürülsen de umrumda olmazsın."

Hayatımın onun için değersiz olduğunu net bir şekilde vurgulamıştı, yine de gözlerinde niye bu sözlerin ardından pişmanlık aradım bilmiyorum. Onun kendi sözlerine pişman olmasını, öyle söylemek istemediğini, anlık bir öfkeyle ağzından fırlayan cümlelerden ibaret olduğunu söyleyen ifadeler bekledim ama yüzünde, gözlerinde, sesinde yalnızca kararlı bir ifadesizlik vardı. Edim Demiray gibi karakteri belirgin olan birinin pişmanlık duyması saçmalığı ancak benim gibi birinin fazla gelişmiş hayallerinden çıkan bir sonuç olabilirdi ancak.

"Güzel," dedim, içim parçalanıp her parçam biraz daha karanlığıma batarken. "Böylesi daha iyi, daha güzel, evet."

Dikkatli gözleri tepkilerimi inceliyordu. "Ne istiyorsun, ne bekliyorsun benden, Lavin?" diye sorması beni gafil avladı, şaşırttı. Sanki o an ondan ne istesem verecek, beklentimi karşılayacaktı ama bunu neden yapacağını kestiremedim. "Aptalca söylenmiş sözlere gerek yok, istediğin neyse doğrudan söyle gitsin. Korkakların yaptığı türden yollara başvurmak sana hiç yakışmıyor."

İçimde korkunç bir hızda büyüyen yangın vardı. Aşağılayarak, "Senin gibi duygusuz birinden ne isteyebilir, ne bekleyebilirim ondan sanıyorsun?" diye sordum.

Duygusuz dememe takılmadan, "Orasını ben de anlamıyorum ama benden bir şey beklediğini ve istediğini biliyorum," dedi, duygusuz olduğunu kabullenmesi iyiydi tabii fakat sözleri rahatsız ediciydi. "Sana bakarak... anladığım şey hiç iç açıcı değil."

Kaşlarımı çattım. "Ne anladın?"

"Benden seni cezalandırmamı istiyorsun," dedi, sesinde tereddüt yoktu, bakışlarında şüphe yoktu. "Biraz ileriye gidecek olursam, canını yakmamı istediğini bile anladığımı söyleyebilirim."

İNTİKAMIN PENÇESİNDE (+18)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang