Arabalar birbirine çarpıp dururken iki arabadan da dumanlar yükselmeye başlamıştı. Gazdan ayağımı çekip firene hafif basarak arabayı biraz daha yavaşlatırken Erik de arabadan çıkan üç kişiye ateş edip öldürmüştü.

Ben yavaşlarken biraz daha konsantre olduğunu farkettim. Arabalar durmuş, içinden korumaya benzer insanlar çıkmış ateş ediyorlardı.

"Rose, arabayı durdur." Arabayı durdurdum.

Anlamadığım şey şuydu ki, neden duruyordum? İki araba da birbirine çarparak durmuş ve kaza olmuştu. Sağ çıkan bir kaç kişi bir kaç el ateş ederken gazı kökleyip gidebilirdik. Ama biz burada durmuş o bir kaç kişiyi öldürmeye çalışıyorduk.

Arabanın arka camı parçalara ayrılırken görebildiğim kadarıyla kendimi koruyup arkaya baktım. Arabadan çıkıp bir kaç kişiyi alnından vurup öldürürken, kumral bir adamın karnına ateş etmiş sonra arabaya geri dönüp yolcu koltuğuna yerleşmişti.

İki kişi karnından vurulan adama koşuştururlarken Erik'in sesiyle kendime gelip arabayı çalıstırıp gaza bastım.

Üzerindeki çeketi çıkarıp arkaya cam kırıklarının üzerine atarken kazağının sol kolunu kıvırmıştı. Gözlerim kolundaki sıyırmıs kurşun yarasını farkederken kendimi tutamayarak "Yara almışsın." dedim. Beni umursamadı. Üzerimde ki şoku atlatamadığım için hayal kırıklığı yaşamamıştım.

"Arabanın kapısında peçeteler var." dedi sağlam eliyle işaret ederken. Dediğini yapıp peçete kutusunu ona uzattım.

"Sağa dönüp patikaya giriş yap."

Ben dediklerini yaparken peçeteleri alıp yarasının üzerine bastırmıştı. Kan olan peçeteleri camdan atarken bir tomar peçete daha alıp yarasının üzerine kapatarak kolunu başının üzerine koymuştu.

Neredeyse yarım saat sonra onun yol tariflerine uyarak bir kulubenin önünde durduk. Arabadan indiğimizde arka koltuktan cam kırıklarına dikkat ederek çantalarımızı ve onun ceketini almıştım.

"Anahtarlar ceketin cebinde."

Ceketin cebinden anahtarları bulup çıkarırken bir yandan da ona bakıyordum. Kolu hala başının üzerindeydi. Anahtarları kilide sokup kapıyı açarken bir soğuk daha karşılamıştı bizi.

Kulübenin içine baktığımdaysa içeride çift kişilik bir koltuk ve karşısında şömine vardı. Bir duvarda sade mutfak tezgahı ile mini buz dolabı varken diğer duvarda üç kişilik kırmızı bir koltuk vardı. Ve bir de yemek masası. Burası salondu. Üç kapı daha vardı bu kulube evinde. Yatak odası ve banyo falan olmalıydı.

Elimdekileri koltuğun yanına bırakıp otururken Erik ise mutfak dolabından ecza çantasını çıkarmıştı. İçim acıdı. Henüz diğer yaraları iyileşmemişken güzel vücudunda yeni yaralar oluşmuştu.

Koltuğa yanıma oturup küçük çantayı dizlerime koyarken geriye doğru yaslanmıştı. İçinden gerekli malzemeleri çıkarıp pansumanına başlarken gözlerini kapatmıştı.

"Onlar kimdi?" diye sordum bir süre sonra pansumanı bitirip gazlı bezi sarıp bantlarken. Çantanın fermuarını kapatıp yere koymuştum.

"Düşmanın askerleri, ama karnından vurduğum abindi."

Gözlerim şokla açılırken "Ne?" dedim. "Ne dedin?"

Görmediğim bir yerde vicdanım sızlarken zihnimdeki Rose duvarların arkasına saklanıp gözlerini kapatmıştı. Abim. Abimi vurmuştu öylemi? O gördüğüm adam benim abimdi ve üstelik onu vurmuştu.

İTAATKAR #Wattys2018Where stories live. Discover now