İP_22 | "SİNEMA"

Start bij het begin
                                    

Güçlü olmak istiyordum.

Pencereye arkamı döndüm. Rüzgâr sırtıma bıçak gibi saplanırken, pencerenin önünde oturup ne yapacağımı düşündüm. Öylesine yorgun, temelsiz hissediyorum ki buna bile bir öneri getiremedim.

Odadan çıkıp aşağıya indim. Alt kattan bazı sesler geliyordu, vuruş seslerini andıran bir sesti bu. Edim'in merdiven altındaki odayı bir tür çalışma odası ve kütüphane olarak kullandığını biliyordum. Odanın yanında aşağı inen dikey merdivenleri yavaşça ve ses çıkarmamaya dikkat ederek inmeye başladım. Ordaki ışığı fark etmesem belki aşağıya inmeye cesaret bile edemezdim.

Merdivenin son basamağını indiğimde ses yakınlaşmıştı, içeri girmeden ne olduğunu görmek için kapıdan sadece başımı uzattım. Edim tavandan sarkan büyük kum torbasını yumrukluyordu. Üzerinde gri sporcu şortu ve aynı renk olan sporcu yeleği vardı. Spor ayakkabılarıysa yine siyahtı. Aniden durup kum torbasını elleriyle tuttu ve bana baktı, öyle aniydi ki kendimi geri çekip kaçmak için vakit bulamadım.

Ona yakalandığım için biraz utanmış hissettim.

"Erkencisin," dedi, kum torbasını bırakıp bana döndü.

"Demek geldiğimi fark ettin."

"Sandığın kadar sessiz değilsin, o hafif adımların zayıf bir kıza ait olduğu belli oluyor."

"Tabii unutmuşum, sen ve her şeyi duyan şu eşsiz yeteneğin."

Kenara doğru ilerledi. Mini buz dolabından bir şişe su çıkarıp gözlerimin içine bakarak açtı. "Orda mı dikileceksin?"

Arkamı dönüp gitme fikri aklımdan geçtiyse de vazgeçip içeri adımladım. Etrafa bakınıp, "Burayı sen mi tasarladın?" diye sordum.

Bir erkeğe hitap edecek çok sayıda spor aletlerinin olmasının yanı sıra, yukarı doğru tırmanmasına yarayacak kalın bir halat bile vardı.

Edim şişesinden bir yudum aldıktan sonra, "Evet, önceden annem burayı atölye olarak kullanırdı. Resimleri için," dediğinde bir an babamın kurşunuyla ölen kadının içinden geçen aynı kurşunun kalbimden geçtiğini hissettim. "Evde de çalışmaları sürdürmem gerekiyordu, burası biraz dokunuşla işimi görecek bir yer haline geldi."

Ejderha dövmesinin olduğu kolundan bir ter damlasının süzülüşünü seyrederken, "Disiplinlisin sanırım," dedim. "Her zaman böyle erken saatlerde mi çalışmaya başlarsın?"

"Her zaman değil," dedi mini buzdolabının üzerine oturup. "Genelde uyku tutmamışsa, kafam çok doluysa."

Ona uykularını kaçıran nedeni sormama gerek yoktu ya da kafasının dolu olduğu şeylerin ne olduğunu.

"Penceresi yok," dedim. "Tıpkı kafesteki yeraltına benziyor."

"Havalandırma sistemi var."

"Yine de rahatsız edici," diye mırıldandım.

"Penceresi yok diye mi?"

"Evet."

"Pencereler seni rahatlatıyor mu?"

"Normal olarak herkesi rahatlatmaz mı?" diye sordum. "Penceresi olmayan bir yer bana göre ciğerlerini kaybetmiş biri gibi, boğucu."

Edim şişenin kapağını yine gözlerimin içine, hatta daha derine bakarak kapattı. "Bugün fakülteye gideceğiz," dedi, oturduğu yerden kalkıp tekrar kum torbasına doğru yürüdü, beklemeden direkt yumruklamaya başladı. Yenilmezmiş gibi görünüyor, çaresizliğin ne olduğunu biliyor muydu? Hiç çaresiz kalmış mıydı? Dışardan çaresizliğe teslim olmamış gibi, her engeli aşabilirmiş gibi görünüyor.

İNTİKAMIN PENÇESİNDE (+18)Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu