" Buğra yüreğiniz birbirine düğüm atmış gibi öyle hissediyorum. Sert esen rüzgara rağmen , fırtına gibi gelen ayrılığa rağmen yüreğinizin düğümü çözülmeyecek , çözülmemeli. Onlarda şimdi seni düşünüp paylaşıyordur birbiriyle.
Belkide Ömer ilk kez kendini öksüz hissediyordur.  Muhammed şimdi inanıyordur yoksul olduğuna.
Sen onların , onlar ise senin eksik yanın.
Eksikliği , boşluğu dualarla doldur Buğra.
İnanıyorum ki onlar şimdi senin için dua ediyordur. "

Yüreğimi ferahlatmıştı ilk kurduğu cümle.

" Yüreğiniz birbirine düğüm atmış. "

Keşke bilse yüreğime atılan düğümlerin en büyüğü olduğunu. Bilse yüreğime nasıl iyi geldiğini. Boşlukları dolduran en güzel dualardan olduğunu.

Merak ettiğim soruyu sormanın vakti zamanı gelmişti.

" Gamze , peki senin var mı ardında bıraktığın kardeş tadında bir dostun. "

Soruyu sormamla aniden irkildi. Bir an kızdığını bile düşündüm. Bu kadar sert bakmasına sebep olan neydi acaba. Cevap vermez diye düşünürken. Titreyen ses tonuyla cevap verdi.

" Çok özür dilerim Buğra. Her aklıma gelişinde yüreğimden sesime kadar bütün benliğim böyle titrer işte. Gözlerim acıyla , öfkeyle bakar.
Dedin ya ardında bıraktığın kardeş tadında bir dost varmı diye.
Var Buğra var.
Benmi onu ardımda bıraktım yoksa omu beni ardında bıraktı bilmiyorum ama. Yüreğimdeki en büyük acının adı oldu.
Beni anlayan , kollayan tek insandı.

Yüreğimin efendisi var ya hani şu vekil olduğun, gölgesi olduğun adam. Yüreğimdeki tek hikaye.

Benim en büyük gerçeğim işte. Çocukluğumdan bu yana peşimi bırakmayan gölge. Yüreğinin yarısını bırakıp , yüreğimin yarısıyla kaçan adam. Bu hikayeme inanan beni teselli eden tek dostum işte. Şuan beni hüzüne sürükleyen. Yokluğunun beni acıya hapsettiği kadın işte.

Sizdeki dostluğun aynısından yaşatan , kanında canında taşıyan dostum var benimde. "

Dudaklarından dökülen her söze eşlik eden gözyaşları vardı.
Yüreğime iyi gelenin yüreği bu haldeyken ona iyi gelememek canımı acıtıyordu.
Titreyen sesini bile tutup sarılmak geliyordu içimden.
Titreyen sesi yüreğime saplanan hançer misali acıtsada canımı. Acımı sessizliğimde saklı tutup dinlemeye devam ettim Gamzeyi.

" Bir yanı öksüz diğer bir yanı yoksuldu. Sevgiye muhtaç bir genç kızdı o. Çocukluğumu paylaştığım, gençliğimi paylaştığım cesur kız kardeşim o. Yüreğindeki eksiklere rağmen yüreğimdeki boşluğu dolduran dostum.

Ömer gibi öksüz , Muhammed gibi yoksul işte. Annesini babasını depremde kaybeden küçük meleğim o.
Saçlarına dokunan rüzgarı annesinin elleri diye hayal eden bir genç kız.

Kaderini adında taşıyan kardeşim. Yaşadıklarını isminin anlamıyla özetleyecek kadar çaresiz dostum.

Bütün benliğimi titreten genç kızın ismi.

" Lavinya "

Ölüm çiçeği anlamını taşıyormuş Buğra. Sizin gibi birbirimize yazdığımız bir kağıt parçası olmadı ama yanyana her gelişimizde şaşırmadan tane tane anlattığı haykırışı vardı.
Her bir sözü dün gibi aklımda Buğra. Adı bile yetiyor beni yıkmaya. "

Anlattıkça gözlerindeki ıslaklık daha da beliriyordu. Acısına son verebileceğimi bilsem susturur anlattırmazdım. Ama anlatacağı şey her neyse çoktan yüreğinde yara olmuştu bile. Anlatması yüreğine iyi gelir ümidiyle dinlemeye devam ediyordum sessizce. Titreyen sesiyle anlatıyordu.

"  Huzuru sadece sahilde bulurdu. Denize karşı otururduk. Başını koyardı dizime. Rüzgarın savurduğu saçlarını okşamamı isterdi. Ve hep şöyle başlardı söze...

' Gamzem baksana şu gökyüzündeki maviliğe. Baksana şu koca denizdeki maviliğe. Hangisi hangisinin gölgesi be Gamzem. Birine gece baktığında huzur bulursun , birine gündüz baktığında.

Şu mavinin huzuru neden nasip olmadı yüreğime. Neden yağan yağmura karışıp bir damlası düşmedi gönlüme. Neden şu denizin dalgasına karışıp savrulmadı elime , yüzüme.

Doğru ya ben lavinya , ölüm çiçeği. Huzurun ne işi olur ki benim yanımda. Mutluluk tanırmı benim gibi çiçeği. Arının bile ölümden korkup konmadığı lavinya derdine ağlayacak bir annen yok artık. Anneni sana anlatacak bir baban bile yok. '

Biliyor musun Buğra. Araya girmek sözünü kesmek istiyordum her defasında. Ölümün nefes kadar yakın olduğunu söyler , sözümü kesmeden dinle derdi.
Her cümlesini artık ezbere bildiğim haykırışa devam ederdi kaldığı yerden.

'  Saçımı okşayarak beni uyandıran annem nerdesin seslensene çiçeğine. Kaç sabah oldu bak ellerinin yokluğunu hissettiğim. Baksana saçlarıma annem, düğüm düğüm olmuş. Ellerini uzatsana okşasana ölüm çiçeğini. Düğümlerini açsana saçlarımın.
Maviye karışmış huzurum nerdesin. Seslensene babama bak çayı soğuyor sofrada. Hani sofrayı bekletmek günahtı.
Bizim soframız kaç zamandır yerde. Gelsenizde artık. ' "

Gözyaşlarımı silmeye utanıyordum. Gamzem hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Ağlarken anlatıyordu. Dayanamadım artık araya girdim.

" Gamze istiyorsan anlatma kötü oldun. "

Sözümü bitirmeden tokat gibi cevabı yapıştırdı bana.

" Lütfen dokunma bana. Hiç istemezdi sözünü bölmemi. Bölme anlatmak istiyorum. "

Bölecek takatim bile kalmamıştı. Düşen gözyaşlarını izlemekten. Merak ediyordum sonunu. Acaba lavinya şuan nerde. İstanbuldamı yaşıyor yoksa dahamı uzaklarda diye...

Ahiretliğim Where stories live. Discover now