İP_ 19 | KAYIPLAR

Start from the beginning
                                    

Rüzgârın esintisi saçlarımla oynayıp onları sertçe sallıyordu.

"Sinan Hoca resim kursuna başlanılmasını tavsiye etti biliyorsun, bu konuda bir şey yapmayı planlıyor musun?"

Mimarlık ve mimarlığın getirileri olan tüm o sorumluluklar silsilesi hatırlamak istediğim bir şey değildi. "Üzerine çok fazla düşünme fırsatım olmadı, neden sordun?"

"Ben belki düşünürsün diye gittiğim kursu tavsiye etmek istedim," diyerek kolundaki çantasını önüne getirip ön gözün fermuarını açtı ve benim için bir broşür çıkarıp verdi. "Bu broşürü sana getirdim, belki incelemek istersin diye. Kursun yeri güzel, Kızılay'da. Sanatsal anlamda birçok eğitimi, yetiştirme kursları var. Müzik, resim ve tiyatro gibi."

Sınıfları gösteren broşürü açtım. "Öyle mi?" diye sordum, sesim istemsizce ilgisiz çıktı. Resimle ilgilenmiyordum, özellikle mimari eğitimi destekleyecek bir eğitimse. Benim geleceğim bu değildi, yaşamaya mecbur bırakıldığım bu hayatta kalıcı değilim. "Sen ne zaman kursa katılıyorsun, hangi günler."

Müzik sınıfını gösteren resimde o an takılı kaldım. Piyano ve daha pek çok çeşitli tüm enstrümanlar oradaydı. İlgimi çeken oydu. Müzik. Müziğe hayat veren enstrümanlar.

"Kursun iyi yanı da bu, haftasonları eğitim imkânı var. Böylece haftaiçi zorlanmana ya da ekstra vakit ayırmaya hiç gerek kalmıyor. Cumartesi, pazar, öğleden sonraları sadece iki saat."

Başımı yavaşça salladım. "Tavsiyen için çok teşekkür ederim, inceleyeceğim."

"Benim başladığım kurs henüz bir hafta oldu başlayalı, yani karar verirsen çok geç kalmış sayılmazsın."

"Bunu dikkate alacağım," dedim ama ona saklayıp gizlediğim isteksizlik içimdeydi.

"Umarım sende katılırsın," dedi, yüzüne yavaşça oturan o gülümseme onunla vakit geçirdiğim eski zamanlara götürdü beni. "Çok isterim, yani katılmanı."

Utangaç görünen isteğine, isteğin bulaşığı bakışlarına karşı bir an ne diyeceğimi, nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilemedim. Bu yüzden başımı tekrar su birikintisine eğdim. Edim tam o an geldi. Onun siyah yansıması bizim yansımamızın üzerine göklere uzanan koca, dev bir bina gibi devrildiğinde başımı yavaşça ona kaldırdım. Göz göze geldik. O siyah bakışlar ifadesiz yüzünün aksine yine öfkeyle yanıyordu. Serkay yüzünden.

Üzerindeki siyah kıyafetler onun zırhı, belki kalesi gibiydi. Baştan aşağı o siyah, buz gibi korkunç olan görüntünün ardına gizleniyor gibi geliyordu bazen, bu düşünceyi kendim bile garipsiyordum. Edim'in karakterindeki birinin gizlenmesi kulağa saçma geliyordu. Fakat şu bir gerçek, aramızdaki o görünmez mesafeyi daha da büyütüyordu kıyafetleri. Üstelik soğuk ve sert çehresi ulaşılmaz bir atmosfer yayıyordu. Edim'e baktıkça onun derin karanlığına gömülüyordum.

Ortamda esen buz gibi soğuk rüzgârların sadece Ankara'nın havasına ait olduğunu söyleyemezdim. Kesinlikle büyük parçası Edim Demiray'a aitti, onunkisi sizi ortadan ikiye ayırıyormuş gibiydi.

Serkay ortamdaki gerginliği daha fazla sürdürmek istemediğinden, "Derslikte görüşürüz," diyerek yanımızdan ayrıldı.

Edim, bana ters ters baktı, bu sabahtan beri benimle doğru düzgün tek söz konuşmayan dudaklar canlanarak aralandı. Zehir tükürür gibi, "Benimle dalga mı geçiyorsun?" diye kızdı. Gözleri koluna işlenen o ejderhadan daha korkunç bir ateş saçıyordu. "Sana şu pezevenkten uzak dur dedikçe dinlemeyip yakınlaşıyorsun, ne zaman arkamı dönsem bu it yanında bitiyor."

İNTİKAMIN PENÇESİNDE (+18)Where stories live. Discover now