10..ÖLÜM VAKTİ

5 4 0
                                    

Azradan

Savaş'la birlikte deniz kenarındaki balıkçıda yemek yiyorduk. Benim ekmeğim daha yarımken Savaş çoktan bitirmişti. Suyunu içip arkasına yaslanınca ona baktım. O da bana bakıyordu.

"Azrail bir şeyi çok merak ediyorum. Batın'a bu kadar sinirliyken neden öldürmediğin?" Ne söyleyeceğimi merakla bekliyordu.

"Polis geliyor dedin. Ben de hapise girmek istemediğim için öldürmedim." Kafasını onaylamazca salladı. Batın'ın söylediklerini Savaş'a söylememiştim. Öldürememiştim de. Eğer doğruları söylüyorsa Lara'nın abisini öldüremezdim. O benim başımı beladan kurtarmıştı. Kendi sorunlarım yüzünden arkadaşıma ihanet edemezdim.

İntikam yolunda masumlara bile acımazdım ama Batın'n söylediklerine göre babamın suçuydu. Üvey babamı bulup ona da hesap soracaktım. Ama önce şu Batın meselesini halletmeliydim. Savaş'a söyleyip söylememek arasında kalırken yüzüme dökülen suyla yerimden kalktım.

"Napıyosun mal! Ya sen nasıl yaparsın. Sen kimsin gerizekalı. Hayır yani yapın oluşurken protein sentezi sırasında mutasyona mı uğradın da bu kadar gerizekalısın. Sen-"

"Hey hey hey yavaş gel ben bu kadar konuşmayı göze alamam. İki saattir seslendim seslendim cevap vermedin." Hala sinirli olduğum için önümde duran meyve suyunu alıp yüzüne döktüm.

"Kıçından nefes almaya başlarsın inşallah üç hücreli piç.!!"

Sinirden gözleri koyulaşmıştı. Üstüme doğru gelmeye başlayınca geri geri gitmeye başladım. Tamam her şey buraya kadardı. Şimdi karşımdaki üç hücreli beni öldürecekti. İç ses hiç sırası değil biliyorum ama üç hücreli ne gerizekalı? Sinirden kendimle kavga etmeye başladım. Aferim bana hani alkış?

"Üç hücreli ha? Görürsün sen." deyip üstüme yürümeye devam etti. Ben de geri geri gidiyordum. Masaya çarpınca hafif dönüp tekrar geri gitmeye başladım. Napıyım göt korkusu başa bela.

Biraz daha geri gelince sol ayağımın boşa geldiğini farkedince dengemi kaybettim. Kollarımı sallayarak geriye doğru sendeledim. Suya düşeceğimi anladığımda gözlerimi sımsıkı kapattım. Bir süre sonra buz gibi suyu tüm hücrelerimde hissettim ama bana sarılan sımsıkı bir şey vardı.

Lan yoksa denize düşüp yılanlara yem mi olmuştum? Ya da ahtapot? Allah'ım sen koru. Su yüzüne çıkınca derin nefesler aldım gözlerimi hala açamamıştım. Bana sarılan her neyse beni hala bırakmamıştı.

Savaş'ta bildiğin beni bu havada suya attı. Ellerimle gözümü silmeye çalıştım ama kollarımı oynatamadım bile. Nefesimi düzene sokunca dibimde bir nefes daha hissettim. Gözlerimi zorla da olunca açınca Savaş'ın gözleriyle karşılaştım. Bir dakka Savaş mı?

O da nefesini düzene sokunca bana baktı. Kollarını bana sıkıca sarmıştı. Yüzlerimizde birbirine çok yakındı. Savaş'ın güldüğünü görünce sinirlerim bozuldu. Sen hem beni düşür hem de gül.

"Ya gülmesene gerizekalı." Ellerimi zor da olsa Savaş'tan kurtarıp omzuna vurmaya başladım. Kollarımı tutup sabitledi. Hala kıkırdarken "dur kızım vala dondum. Hadi çıkalım." Su buz gibiydi. Dişlerim birbirine çarparken merdivenlere doğru yüzmeye başladım. Savaş'ta arkamdan yüzüyordu. Dışarı çıktığımızda oradaki adam bize battaniye getirmişti.

"Gerizekalı sen niye üstüme geliyorsun acaba." Arkamdan hala gülmeye devam ediyordu. Hasta olmaya başladığımı anlamıştım. Çünkü dişlerim birbirine çarpmaya başlamştı. "Sen arabaya git ben geliyorum." deyip gitmeye başladı. Ben de arabaya doğru ilerledim.

Savaş gelince baygın gözlerle ona baktım. Başımı arkama yaslamıştım ve tam uyumak üzereydim. Savaş elini alnıma koyduktan sonra yanağma indirdi. Bana dönüp iyice yaklaştı dudaklarını anlıma bastırıp bir süre öylece bekledi.

Bense kalbimin neden hızlı attığını anlayamamıştım. Bir eli yanağımda, dudakları anlımda diğer eli ise koltuğa tutunmuştu.

Savaş geri çekilince kalbim normal ritmine dönmek için çaba harcıyordu. Kesin kızarmıştım. " azrail ateşin var, kızarmaya da başlamışsın. Hasta olacaksın galiba." Ah be Savaş keşke hastalıktan olsa!! Tabi hastalıktan başka ne olabilir ki.

Ben iç sesimle kavga ederken araba çalıştırılınca bir an korktum. Napıyım olum göt korkusu başa bela. Göz kapaklarım kendiliğinden kapanmaya başlamışken daha fazla direnmenin anlamı olmadığı için kapanmalarına izin verdim. Huzur içinde uyu tatlım. Annemin sesini duyunca yüzümde tebessüm oluştu. "Seni seviyorum anne" diye mırıldanıp kendimi uykuya teslim ettim.

***

Gözlerinizi açmak isteyip açamadığınız oldu mu? Şu an tam o durumdayım. Biraz daha zorlayınca hafifçe açılan gözlerimle karşımdaki koltukta oturan adama baktım. Bu kim ya? Hergün yeni biriyle tanışıyom amk. Uyandığımı görünce bana yaklaştı. "Uyandın mı fıstık?" Bütün deliler beni buluyor anasını satıyım.

"Yok uyanmadım. Hala uyuyorum." Sinirlenmesini beklerken pişkince gülüp "iyi bende yemekleri kendim yerim" dedi. Tabi ben yemek lafını duyunca gözlerim anıden açıldı. Bende refleks olmuş demek ki.

Çorbanın kokusunu alınca midem aniden bulandı. Elimle karnımı tutunca salak olan ama hala adını bilmediğim, karizmatik, yakışıklı olan adam-adam olduğunu hala anlayamadım ama olsun- "hayır hayır sakın kusma." eliyle bir kapıyı gösterip "oraya git hadi hadi" arkamdan ittirince lavabo olduğunu tahmin ettiğim yere girdim. Ama kusamayınca sadece elimi yüzümü yıkayıp lavabodan çıktım. Biraz önce yattığım yatağa güçsüzce yattım.

"Merhaba ben Onur. Sen de azrail olmalısın." deyince şaşırdım. Başımı kaldırıp ona baktım. "Onur mu? Savaş nerede? " bana bakmadı çünkü hala yemeğe bakıyor. Yatakta bağdaş kurup oturdum ama Onur hala yemeğe bakıyor öksürdüm belki dikkatini çekerim diye ama hala YEMEĞE BAKIYOR!

"Yeter! Ben konuşurken bana bak! Savaş nerede, ben neden buradayım, Rüya ve Lara nerede? Yoksa sen beni kaçırdın-"

"Tamam. Sus. Savaş birazdan gelir, seni bana emanet edip gitti işi varmış. Lara, Savaş'ın kardeşi onu tanıyorum ama Rüya diye bahsettiğin kız senin kadar güzel mi? Güzelse bana ayarlayabilirsin.

Eveeet buradan anlıyoruz ki Onur tam bir piç! Ben ona bakarken kapı açılınca oraya baktım. Öküz gelmiş. Ben de diyorum hangi dağ ayısı kapıyı çalmadan dalar ki? Demek ki Savaşmış. Duydunuz o artık dağ ayısı, tabi birde çikolata...

"Onur sen çık biz azraille konuşacağız" Onur dışarı çıkarken ben de yatağa tekrar dönüp uzandım. "On saattir uyuduğunu biliyor musun azrail?" Oha ben ayı gibi uyumuşum. Tamam susun biliyorum. Hemen dikkati dağıtmam lazım.

"Sende maşallah fırsattan istifade hemen beni bırakıp gitmişsin."

"Hııı, senden kurtuldum ya hemen dışarı çıktım." Dağ ayısı nolucak. Sen git tabi gülüm. Ben sana bunları teker teker ödetirim.

"Nereye gittin?" Yüzü ciddi bir hal alırken oturduğu yerde dikleşti.

"Boşver ya önemli değil zaten" Tabi tabi sen onu külahıma anlat.

"Ne oldu anlatsana ya" Gözlerimi yavru kedi gibi açıp ona baktım. Anneme böyle yapınca ne istesem yapardı. Annem aklıma gelince hüzünlendim. Rüya'yla başka eve geçtiğimizde üvey babamı bulmayı planlıyordum. Annem için herşeyi yapacaktım.

Batın'dan hala haber yoktu. Kafam karışık olduğu için söyleyip söylememeye karar verememiştim.

"Tamam bakma öyle. Uyurken anne diye sayıkladın sürekli. Sonra babanı öldürmekten bahsettin." duraksayınca devam etmesi için elimi oynattım. "Ben de baban hakkında bilgi toplamaya gittim." Konu dikkatimi çekince yataktan kalkıp yanına gittim. "Yakaladın mı? Nerede? Hadi oraya gidelim?" Bana bakıp "hayır bulamadım" dedi.

Hayal kırıklığıyla başımı eğdim. Dikkatimi dağıtan şey Savaş'ın kolundaki kandı. Demek ki babamı bulmuştu. İyide neden bana söylenesin?

Sorsam hayatta söylemezdi. Bunu anlamanın tek yolu onu gizlice takip etmekti. Yarın peşine takılıp babamı sakladığı yerden bulup öldürecektim. Kendimi bu vicdan azabından kurtarmanın yek yolu buydu. Annemin katili Batın değil üvey babamdı. Artık onunda ölüm vakti gelmişti. Tıpkı Gizem gibi...


SONUN  BAŞLANGICIWhere stories live. Discover now