11.Part

3.1K 279 40
                                    

Saadet nenenin çıkmasıyla elimde Oklavayla odanın içerisinde dolanmaya başladım ardından valizime gidip üzerime giyecek bir şeyler seçtim. Yavaş yavaş hazırlandıktan sonra aşağıya inerek etrafta neler olduğunu incelemeye başladım.

Paşamız salonun ortasına kurulmuş gazetesini okuyordu. Bak bak ben de ona baklava mı açacaktım ama ben eğer Zühre isem bu dava böyle kapanmaz. Ben de o baklavayı yaparım o benim baklavayı yapamayacağımı düşündüğü için böyle bir atağa kalktı fakat bilmediği bir şey vardı o da lisede iddiaya girerek baklava yapmayı öğrenmemdi. Yani arkadaşlarımla iddiaya girip yapamaz denileni yaptığım gündü. Lisenin en eğlenceli günüydü kısacası cünkü Esra denilen kız o gün öğretmene çelme takmak zorunda kaldı. Böylece bize de eğlence çıktı. Ne harika bir gündü o öyle... anımsadım ve bu içimden gülmeme sebep oldu.

O gün girdiğimiz iddianın bugün böyle işime yarayacağını nereden bilebilirdim ki? Ama iyi ki de öğrenmişim çünkü anlıyorum bugün karşıma çıktı ve ben bunu bugün sonuna kadar kullanacaktım. Sessizce Laz Oğlunun yanına giderek elinden gazetesini çektim gözlerine baktım ve kendimden emin bir şekilde konuşmaya başladım.

"Demek baklava istiyorsun Lazoğli?"  dedim ve elime aldığım gazeteyi katlayarak oturduğu koltukta yanına fırlattım, hafifçe üzerine doğru eğilip gözlerine bakmayı sürdürdüm. Onun ne diyeceğini can kulağıyla dinliyordum, beklediği şey olmayacaktı ve ben bu durumdan keyif alacaktım.

"Ne o zoruna mı gitti? Yapacaksın tabi... Ben istiyorum sen yapacaksın. Ben isteyeceğim sen yapmaya devam edeceksin." dediğinde sessizce gülümsedim.

"Yapamayacağım sanıyorsun değil mi? Bence bu kadar sevinmen için erken ben o baklavayı yapacağım ve sen bana baklava yaptırmak zorunda kaldığın için pişman olacaksın. Sen sanıyordun ki ben yapamam ama yapacağım."

"Tuhaf! Demek baklava yapmayı da biliyorsun bu gerçekten şaşırtıcı. Yoksa internetten mi bakıp yapacaksın. Doğru söyle."

"Orası benim bileceğim iş seni ilgilendirmez." dediğimde oturduğu yerden biraz doğruldu.

"Sen ne kadar güzel meydan okuyorsun böyle." dedi ve biraz daha yüzüme doğru yanaştı. Öpmek için davet bekliyor gibiydi, şeytan yaklaş dudaklarına ve öp diyordu ama ben şeytanın dediğini yapmayacaktım istediği zaten buydu, aslında öpeceksin ki ona meydan okuduğunu ve ondan korkmadığını görsün ama bunu yaparak ekmeğine bal sürmeyeceğim.

"Benim her hâlim güzel." dedim ve üzerinden doğrulmaya başladım aynı anda kolumdan tuttu ve kendine çekti. Ufacık bir öpücüğü dudaklarıma bıraktı.

"Benimle oynamaya kalkma! Yanarsın, yakarım, yanarız..."

"Ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın " dedim ve mutfağa doğru geçtim.

Saadet nene elinde oklava, masanın başında beklerken yardımcısına hamur yoğurması için talimatlar veriyordu. Kadın sanki yapamayacakmış gibi, ilahi nene..."

"Ne o oyle kocanin donini yıkar gibi yumuşak yumuşak yoğuriyisin azcuk gücini ver oğa, kaynanani yikar gibi yapacasun." dediğinde artık yanlarındaydım, beni gördü ve elini uzattı ardından kibarca yanına çekti.

"Al bakalum hau leğeni de hamuri yap."

"Ama zaten yapılıyor hamur. Bir de ben mi yapacağım." dedim ama sesimi en tatlı tona ayarladım

"Onin ettiğu börek içindur, sen baklava edecesun," demesiyle kafamdan yıllardır ezbere bildiğim tarifi uygulamaya geçirmeye başladım. Bu oyunun galibi ben olacaktım kendimi öyle kolay kolay yediremezdim.

Ah ulan laz oğli, için seni dışın beni yakıyor...

Aybars...

Mutfağa geldiğimde başında nenemin karadenize has dokunan yazmalarından biri, tonyalı tarzında bağlı; yüzünün bir kısmı unlu, üzerinde mutfak önlüğü, yer sofrasında oturup yufka açan bir Zühre'yle karşılaştım, bu beklediğim bir şey değildi.

Laz OğliWhere stories live. Discover now