.29

585 68 33
                                    

'Depodayım.'

Ashton telefonunu cebine koymadan mesaj geldiğini belirten tiz ses ile Calum'ın cevabına baktı. 'Michael?'

'Evde?' Depoya girdiğinde cevap geldi. 'Tanrım, onu tek başına mı bıraktın?'

Ashton gözlerini devirirken Steve'in koşarak kendisine doğru geldiğini gördü ve telefonunu cebine attı. Calum'ın bir açıklama alamadığı için sıra sıra gelecek olan mesajlarının farkındaydı. Yine de Steve'in her gün kendisine doğru koştuğu olmuyordu, Ashton bir sorun olmamasını umdu.

"Sikeyim, neredesin?" Steve onu odasına doğru itelemeye başladı. "Barry Walter diye biri var, bir şirketin sahibi olduğunu söylüyor ve burada ne işi var bilmiyorum ama senin maçını izlemeye gelmiş. Frank bu tiplerin istemediği bir şey olunca her türlü yasal işlemle istediklerini elde ettiklerini söylemişti. O orospu çocuğunun neden burada olduğunu bile bilmiyorum ama tanrım, bu fazla garip."

Arkadaşının hızlı konuşmasına karşı Ashton önce sözcükleri tek tek cümleden ayrıştırarak kaşlarını çatsa da saniyeler içerisinde dünkü olanlar zihnine doldu ve hâlâ karnında olan yaraların varlığını hissetti. Eli istem dışı izlerin üzerine giderken yüzünü buruşturmuştu.

"İyi misin?" Steve odanın önüne geldiklerinde sordu ve Ashton sadece kafasını sallayarak kapıyı açtı.

"Kıyafetlerin ve diğer şeyler masanın üzerinde. Maçın başlayacağını haber vermeliyim."

Çalışan uzaklaşırken Ashton da içeri girdi ve kendi kıyafetlerini çıkarıp ona bırakılan eldiven, şort, dişlik ve bandajı üzerine geçirdi. Banyodaki aynanın önüne geçtiğinde yansımasına baktı. Karnındaki izler belirgin bir şekilde oradaydı, birbirine karıştırılmış renkler gibi ve dikkat çekiyordu. Ringe çıktığında ışık tüm vücuduna vurarak bu pürüzleri de onu izleyen herkese sunacaktı. Ashton'ın ise umursadığı şey bu değildi. Gülümserken bir süredir odaklanamadığı işini geri dönmenin verdiği mutluluğu yaşamayı tercih ediyordu. Yumruklarını sallamak, başkalarının vuruşlarının verdiği acıyı hissetmek ve ağzı içinde dolanan kan tadı her ne kadar kötü gözükse de Ashton'ı rahatlatmak için birebirdi. Aynı zamanda para kazanmanın da kolay bir yoluydu -Calum'a yaptığı geçici açıklama buydu- .

Gülümseyerek odadan çıktı, anında depoda anons edilen ismi ile adımları ringe doğru yöneldi. İsmini haykıran izleyiciler sayesinde yüzünde yer eden gülümseme genişlemişti ve o an tek düşündüğü karşısındaki kişiyi yere sermekti, acıma duygusundan yoksun bir şekilde. İşinin gerektirdiği şey buydu.

Ringe çıktığında tüm sesler kesildi. Ashton bunun nedeninin bedenine vuran ışık sayesinde gözler önüne serilen yaraları olduğunun farkındaydı. Saniyeler içerisinde herkes birbiriyle konuşmaya başlarken Ashton, rakibinin pişkin gülüşüne karşı gözlerini kısarak onu süzdü. Fazla yapılı değildi, yumrukları -hareketsiz olmadığınız sürece- sizi yere sermezdi. Bu oğlanın Ashton ile karşılaşacak kadar ilerlemesinin tek sebebi ise elindeki para olmalıydı. Ashton, Isaac'in küçümseyici bakışlarına karşı bir gülümseme sundu ve hakem maçı başlatmadan önce rakibinin yüzündeki sırıtışın silindiği an, onun için paha biçilemezdi.

Parası ile her şeyi yapabileceğini düşünen bu çocuğun bile planlarının suya düştüğünü anlayacak bir beyni olması mutluluk vericiydi.

Ashton'ın ilk maçı kazanması kolay oldu. Isaac zaten kendine olan güveninin yerle bir olmasından dolayı dalgındı ve ilk yumruğu yediği an yere yıkılmış, bir küfürle burnunu tutmaya başlamıştı ki maç sırasında küfür bile yasaktı. Hakemin bunu sorun etmemesinin sebebi küçük bir çocuktan aldığı para olmalıydı -Ashton'ın düşündüğü buydu- . Buradaki birçok kişi para için bu işi yapıyordu ve herkesin bir ailesi vardı, ek paraya kimse hayır diyemezdi.

Hakem saymasını bitirdiğinde ve setin kazananı olarak Ashton'ı işaret ettiğinde kalabalıktan sert bir alkış koptu. Oğlan, saçlarını yüzünden çekerek kendi köşesine geçti ve oturduğunda yanına Frank koşup ona bir su şişesi getirdi. George da onun alnındaki teri silmişti.

"Fazla kolay oldu" dedi Frank. "Siktiğimin hakeminin amacı ne?"

Ashton bakışlarını kendi köşesinde yüzünü silmekle meşgul olan çocuğa çevirdi. "Herkese para verdi."

Hank kalabalığın arasından "Şunun kıçına tekmeyi bas, Ash!" diye bağırdığında Ashton güldü fakat çıkardığı kısık ses, kalabalığın kahkahasına karışmıştı. Rakibinin ayaklandığını görüp ayağa kalkarken George'un Frank ile birlikte kalabalığa karışıp onu desteklemeye başladıklarını fark etti. Bazı kişilerin parayla satın alınmıyor olması güzel bir şeydi.

İki rakip bir süre birbirlerine baktılar ve Ashton bu sefer Isaac'in gözlerindeki rahatlığın yok olduğunu gözlemledi. Vücudu gerilmiş, savaşa hazır biri gibiydi ve etrafına öfke saçıyordu. Hırs, gözlerini bürümüştü fakat babasının burada olması üzerine bir yük ve baskı indiriyordu. Ashton onun için üzülebilirdi, karnındaki izlerin sebebi olmasaydı.

Hakem maçı başlattığında çocuk saldırdı ve Ashton'ın ilk yaptığı şey de bedenini korumak oldu. Öfkeli birinin yapacağı ilk hareketin intikam olduğu bilindikti, acemi birinin dövüş stratejisi de bu olurdu. Ashton, Isaac'in iki yumruğundan kurtuldu ve onun kulağına doğru sert bir vuruş yaptı. Isaac, kalabalıktan gelen sesler eşliğinde yere düştüğünde hakem de isteksiz adımlarla onun yanına ilerlemiş, dizini zemine koyarak yavaş bir geri sayıma başlamıştı.

Çocuk yenilgiye izin vermemek için zorla ayağa kalkarken bacakları titriyordu, hızla inip kalkan göğsü çektiği nefes alma zorluğunu ele veriyordu ve kulağından akan kan ise Ashton'ın sert yumruğunun arkasında bıraktığı izdi. Oğlan, rakibini süzerken tek yumrukla işini bitirebileceğini biliyordu; yapacağı şey de tam olarak buydu. Yumruklarını yüzüne tutup kendini koruyarak ona doğru yaklaştı ve dengesini sağlayamayan oğlanın kendisini korumasına izin vermeden karnına bir darbe daha savurdu. Isaac yine düştüğünde hakemin sayımı bile onu kaldırmaya yetmemişti. Kırklı yaşlarındaki adam Ashton'ın kazandığını açıkladığında kalabalıktan bir gürültü daha koptu ve o sırada iki kişi ringe çıkarak Isaac'i kenara çektiler. Yarı baygın olan çocuk, ona bağlı olan adamların yardımıyla su içerken Ashton hiçbir şey yapmadan odasına doğru ilerlemişti. Üzerindekileri çıkarıp buraya gelirken giydiği pantolonu giydi, dolaptan yeni bir tişört çıkardı ve kıyafetlerini öylece bırakıp montu ile birlikte odadan çıktı. Montunu giyerken hızlı adımlarının adresi deponun çıkışıydı. O çocuğa izin vermediği için iyi hissediyordu ve etrafına baktığında kötü hisseden birini de görmemişti. Sanki herkes bu deponun o tür kişilere uygun olmadığının farkındaymış gibi.

Ashton depodan çıktığı an tüm vücuduna çarpan soğuk rüzgarla montuna sarıldı. En kısa sürede arabasına ulaşmak için adımlarını hızlandırırken bir eliyle de cebinden anahtarını çıkarmıştı. Arabanın kilidini açıp kendisini şoför koltuğuna attı, kapıyı arkasından kapattı ve aracı çalıştırıp hızla sürmeye başladı. Peşinde olanlardan habersizdi, üç çift gözün kendisini izlediğini bilse belki de uçurumun kenarına giderdi.

of ekşın

fight me || cashton (+)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin