Bölüm-24

48 2 3
                                    

Selamlar! Sanki yıllar oldu gibi değil mi? Çok üzgünüm, bir daha bu kadar uzun ara vermemeye çalışacağım ancak şuan hazırlanmakta olduğum sınavlar nedeniyle kendime zar zor zaman ayırıyorum. Umarım destek ve yorumlarınızı esirgemezsiniz de ben de pılımı pırtımı toplayıp gitme düşüncemden vazgeçerim! Hadi bakalım, başlıyoruz!

'Muhtemelen uyumuyorsun. Asya, özür dilerim.'

Kenan özür mü dilemişti? Gözlerimi defalarca açıp kapatsam da, tüm gücümle ovuştursam da öyle yazıyordu işte. Bu konu Kenan için neden büyük bir tabuydu bilmesem de, benim için bunu yıkmış olmasına inanamıyordum. Bir an için Kento Sensei'ye yazdıklarım için utandım. Konuşmanın bir yerinde Kenan'dan bahsettiğimi söylemesem bile insan duygularının değişkenliğinden ve değişmekten korktuğumdan bahsetmiştim. Yine de, ettiğim tüm beylik lafların yanında, bunları hayata geçirmek konusunda bir hayli başarısızdım şükürler olsun ki. Çünkü tüm hislerim karışmış, düşüncelerim bulanmış olsa da ve hatta ifade kabiliyetimi komple yitirmiş olsam da, Kenan benim için tüm bunların ötesinde, aşk demekti. Çünkü ben her ne kadar bir şeylerin bedelini istemeden de olsa ona ödetsem de, o beni yeniden kendisine döndürecek bir yol buluyordu. Çünkü benim ondan vazgeçmem an itibariyle imkansızdı. Ben, benim için tabusunu yıkan bu adamdan asla ama asla vazgeçmeyecektim!

Bir kaç çalmadan sonra Kenan'ın uykulu sesiyle karşı karşıyaydım.
'Böylesi bir mesajdan sonra gerçekten uyuyabilecek miydin?' diye sordum, sesim neşeliydi.
'Bu bir kabul mü?'
'Özür dileyecek bir şey yapmadığın için kabul edeceğim bir şey de yok.'
'Hadi ama, bu dilediğim ilk özür Asya. Kabul etmelisin.'

Kahkaha attım, neredeyse Cansu'yu uyandıracak kadar hemde.
'Geri döndün.' dedi Kenan. Sesi, muhtemelen yurdun yangın merdivenine çıktığından rüzgarla karışıp esiyordu bana.
'Geri döndüm.' dedim, gitmemiş sayamamıştım kendimi çünkü. Bu ayıp yetsindi artık bana.

Sabah uyanmak zordu, lanet olasıydı ve daha bilimum berbat içerikli kelimeydi. Cansu'nun zorlamasıyla derse geç kalmaktan son anda kurtulmuştuk neyseki. Bülent Hoca ile seneye de görüşmek sorunda kalacaktık yoksa. Ders bitiminde Esma Hoca Cansu'ya el koyduğu için onu arka bahçede bekleyip bir banka yerleştim.

'Selam Asya!' Bana doğru gelen esmerin adı Çisil'di galiba. Yine de işimi sağlama almak istediğim için isim kullanmaya gerek duymadım.
'Selam.'
Kız yanıma oturup konuşmaya başlamıştı. Anlattıkça anlatıyordu, susmuyordu, konudan konuya atlıyordu hatta. Yalnızca yüzüne bakıyor, arada kafamı sallıyordum. Umarım dinlemediğim anlaşılmıyordur.

Az sonra beni kurtaran sese dönüp sarılmak istedim.
'Çisil? Asya da buradaymış, nasılsın?'
'İyiyim Demir teşekkürler. Sen nasılsın?'
'Nasıl olsun, bıraktığın gibi.' Pek iyi bırakmamıştım halbuki. Kafasının arasından akan teri daha dün gibi hatırlıyordum. 'Emre'yle yurda kadar gitmiştik, Çisil de seni bulmuş.'

Çisil koluma girmişti bile, fazla muhabbet umarım tez ayrılık getirirdi.
'Bulurum tabi! Cansu nerede bu arada ya, çok uzun zaman oldu onu da görmeyeli.' Sanki kankitolardı, sanki yedikleri içtikleri ayrı gitmiyordu da uzun zamandır görüşmemişlerdi. Bu kızdan hazzetmiyordum, net.
'Şey onun işi var, bende onu bekliyordum.' Demir'in yanına Emre de gelince ekip tamamlanmıştı. Bu ikisi okuldan olmamasına rağmen ne çok geliyorlardı buraya.

'Sizin ne işiniz vardı burada?' dedim merakıma yenilip.
'Canım biz bir gün oradayız bir gün burada.' dedi gülerek Çisil.
'Bizim deli kız sıkılıyor tek bir yere tıkılıp kalınca. O yüzden yakın okulların kütüphanelerini kullanıyoruz ama en iyisi kesinlikle burası.' Emre'nin sesini ilk duyuşum gibiydi bu. Bir anda çocuğun pek konuşmadığını fark ettim. Belki de Çisil'den fırsat kalmıyordu, kim bilir.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 29, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BİR BAŞKA CENNETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin