Bölüm 14: Ay Işığında Hesaplaşmalar (FİNAL)

Start from the beginning
                                    

"Seni seviyorum."

Bir an inanamadı Demir, gerçekten duyduğuna, Defne'nin  konuştuğuna, yanyana gelen bu iki kelimenin  öpülesi dudaklarından döküldüğüne. Anlamca derindi belki de, ama o an için daha da önemlisi bunları söyleyen kadının gayreti ve cesaretiydi. İşte o zaman anladı ki, hiç bir şey için geç değildi ve aralarındaki sevgi her şeye karşın kazanmıştı. 

Sımsıkı çekti sevdiğini, aşkını, her şeyini: "Ben de seni seviyorum." diye fısıldadı "Hem de her şeyden çok."

Gözleriyle görmediğinden işitmese de kocasını, yanağından süzülen bir damla yaşın alnına değmesiyle cevabını çoktan anlamıştı kadın. Gözlerini yumdu sadece. En nihayet huzuru bulmuştu. 

*****

Dünya ne kadar büyük, kalabalık ve gürültülüydü. Ayrıca da aslında ne kadar da küçük, sessiz ve tenhaydı. Dünya şu anda tamı tamına iki kişilikti ve kesinlikle Ilgın'la Çelik'in etrafında dönüyordu. Ya da dönmüyordu. Ayrıca sabit bir yerin hareket ettiği nerede görülmüştü? Ya da Ilgın aklını kaçırıyordu.

Erkeğin çekimine tamamen kapılmış, dili de teni de lâl kesmişti genç kadının. Elini bir türlü kurtaramadığı gibi kuvvetli ellerden, gözleri de bir çift mavi göze esir düşmüştü. Ve o buz gibi bakışların gerisinde elmas parıltıları gördüğüne yemin edebilirdi. 

Yanındaki güzelin delicesine işleyen zihninin aksine kendisininki tamamen durmuş adam,  yumuşak ve dairesel hareketlerle okşadığı pürüzsüz tenin büyüsünde, gözlerini diktiği yeşil gözlerdeki orman esintilerine kapılıp gitmişti. 

İskelenin tahtaları yavaştan varlığını hissettirip, rahatsızlık vermeye başladığında, biraz toparlanan Ilgın, doğal bir hareketle zarifçe elini çekerek uzaklaşmayı ve erkeğin etkisinden bir nebze çıkmayı başardı.  Hemen yanındaki bedenin kıpırtıları, Çelik'in ihanet içindeki dikkatini kadının boynundan, göğüs dekoltesine, bacaklarından, suyun içinde minik minik çırpınan ayaklarına uzanan ufak bir gezintiye çıkarıverdi bu defa da. En nihayetinde böylesi dağılmasına, yavaş yavaş sinirlenmeye, karşısındakinin kimliğini idrak etmeye başlayan adam, zırhını yeniden kuşanıp oturduğu yerde biraz kayarak, aradaki mesafeyi açmıştı ki, gözleri sarışının ince uzun çıplak boynuna takıldı. Bu gece üstündeki mor elbiseden başka şeye ihtiyaç duymamış, hiçbir takı takmamıştı genç kadın. Ne saat, bilezik, ne kolye ya da küpe. Ve bu tercih, ilk gece kullandığı zarif mücevherlerden daha da yakışmış, daha çekici ve daha seksi yapmıştı onu. 

Tamam kabul, bunda biraz da iskele üstündeki yakınlaşmalarının, çürüklerle bezeli de olsa güzelliğini yitirmemiş bacaklarının, tek omzu davetkâr şekilde düşmüş elbisesinin etkisi vardı. Yine de sonuç değişmiyordu. Ve  Çelik, kapıldığı tüm duygu ve düşüncelerden ötürü, kendisini, hayır sarışını ya da en iyisi ikisini birden öldürmek istiyordu.  

Sessizlik uzayıp giderken, dünya giderek küçülürken. Atmosferde oksijen kalmamışken, genç kadın yavaşça kalkmaya davrandı. İkisinin de raydan çıkmak üzere olduğunu anlamıştı. Ilgın dursa Çelik, Çelik dursa Ilgın bir hamle yapacaktı ve sonuçlarını hayal dahi edemiyordu. Sudan çektiği ayaklarını tahtaların üstüne dayayarak doğrulmak üzere yan dönmüştü ki, iki gece öncesinin aksine bu kez nezaketle davranan iki güçlü kol vücudunu koltuk altlarından kavrayarak ayağa kaldırdı onu.  

Biraz öncekinden daha yakın, daha samimi ve daha tehlikeli bir pozisyondaydılar şimdi; sessiz gecenin şahitliğinde yıldızların aydınlattığı iskelenin üstünde, onlarca korumanın bakışları altında. 

"Teşekkür ederim." dedi kadın, normal tutmaya çalıştığı sesiyle.

"Önemli değil." diye fısıldadı adam, belli ki normallik endişesi içinde değildi. Zarif boyundan yukarı doğru çıkan yavaş bakışları zarif ve güzel yüzde sabitlendiğinde, hatırlayıverdi birden, neden kadının peşinden iskeleye geldiğini o gece ve:

GÜVENLİ AŞK (SEVGİLİ OKUR SERİSİ)Where stories live. Discover now