32. Bölüm

17.4K 883 15
                                    

HAZEL

Ersan'ın yattığı odanın önündeyiz şimdi.Hakan bana destek olmak istercesine sımsıkı tutuyor elimi.Garip bir çekingenlik var üzerimde.Derin bir nefes alıyorum sakinleşebilmek için.

"İyi misin güzelim?"

İçi gidiyor Hakan'ın beni bu halde görünce biliyorum ama sakinleşemiyorum bir türlü.

"İyiyim beni merak etme sen"

"Madem iyisin girelim mi o zaman?"

Hin bir gülüş var dudaklarında.Az sonra Ersan'ı şaşırtacak olmanın verdiği bir keyif bu.O da gergin benim gibi ama yine de benden daha rahat olduğu da bir gerçek.

"Girelim" diyorum ama daha adım atamadan Hakan tarafından durduruluyorum.

"Konuştuklarımızı unutma tamam mı.O eve dönmeyeceksin.Benim yanımda kalacaksın"

Gözlerimi deviriyorum."Yine mi aynı konu.Sana söyledim o eve dönmeyeceğim ben.Rahatla."

Yanaklarında duran elimi avuçlarının arasına alıp öpüyor.

"Tamam rahatım" diyor belki ama için de ki korkuların gözlerine yansımasını engelleyemiyor.

"Hadi girelim"

İçeri girdiğimizde Ersan'ı hazırlanmış bir şekilde yatağın üzerinde oturur buluyoruz. Kafasını kaldırıp bizi el ele görünce ani bir hareketle doğrulmak istiyor ama canı fena yanmış olacak ki acı bir inlemeyle geri oturuyor.

"Ağabey iyi misin?"

Kısa kısa ve kesik bir şekilde soluklanırken alev saçan gözlerini de Hakan dan ayırmıyor.

"İyiyim ben.Bu ne demek Hazel.Nasıl güvenirsin...."

HAKAN

O'nun cümlesini tamamlamasına izin vermeden araya giriyorum.

"Sana nasıl güvendiysen öyle Ersan Savaş.Şansını zorlama bence.

"Bana baksana sen...."

Yeniden yelteniyor kalkmak için ama bu sefer Hazel tarafından oturtuluyor.

"Kesin şunu.Çocuk gibisiniz ikiniz de"

"Ama..."

"Ama..."

İkimiz de aynı anda başlayıp aynı anda susuyoruz ama bakışlarımız hala aynı sertlikte birbirine kilitli.

"Hazır mı her şeyin.Ne zaman çıkabiliriz"

Kapının açılması ile o tarafa dönüyoruz hepimiz.Gelen doktoru görünce Ersan'ın yüzü asılıveriyor birden.

"Merhaba ben Evrim Tali.Ersan beyin doktoruyum."

Oldukça hoş bir bayan ve Ersan ile aralarında ki gerilimi hissetmemek neredeyse olanaksız.

"Merhaba.Ben de Hazel.Ersan'ın kardeşiyim"

Elimi uzatıyorum kadına."Hakan" derken bir yandan da Hazel'i çekiyorum yamacıma.

"Memnun oldum.Ersan bey bizim için kolay bir hasta olmadı umarım size sorun çıkarmaz"

Yüzümde ki sırıtmayı saklamadan Ersan'a dönüyorum.

"Olmaz merak etmeyin siz.Biz alışkınız O'nun huysuzluklarına"

"Hakan..." diyor dişlerinin arasından uyarırcasına ama bu benim umurumda bile değil.

"Özel bir diyet uygulaması lazım.İyileşmesini hızlandırmak için bu muhakkak gerekli.Kendisi ile detaylı bir şekilde konuştuk ama ben yine de yazmak istedim"

Kadın elinde ki kağıdı Hazel'e uzatırken hoş bir şekilde tebessüm ediyor.

"Gülmeyi bildiğinizi bilmiyordum doktor hanım"

Evrim hanımın yüzünde ki gülümseme hızla solarak yerini sert bakışlara bırakıyor.

"Sizin görmeniz gerekmiyor zaten Ersan bey"

Yeniden bizden yana döndüğünde yine gülümsüyor.

"Dediğim gibi.Allah size kolaylık versin.Kontrolleri aksatmayın lütfen"

"Bir daha adımımı atmam buraya"

Kadın yeniden Ersan'a dönerken biz Hazel ile şaşkınlık içinde karşımızda olanları izliyoruz.

"Burası olması şart değil zaten.Herhangi bir yerde herhangi bir doktor da olabilir.Ama kontrol şart"

"Tamam merak etmeyin biz buraya geliriz kontrole"

Kadın kafası ile kısaca selam verip , Ersan dan yana bakmadan çıkıyor odadan.

"Vaov ne olmuş bunların arasında böyle"

HAZEL

Araba o eve yaklaştıkça geriliyorum.Elimde değil böyle hissetmek.İşin kötü tarafı yanı başımda ki Hakan da bunun farkında , arkada oturan Ersan da.

"İçeriye girmek zorunda değiliz Hazel"

Kafamı çevirip O'na bakıyorum.Beni düşündüğünü biliyorum ama bu durumdayken de Ersan'ı bırakamam.

"Olmaz.Yapamam madem bir adım attım sonunu da getirmeliyim"

Bakışlarında beni anladığını görebiliyorum ama onayladığını değil.Yine de sesini çıkarmıyor.

"Peki" demekle yetiniyor sadece.

Büyük evin önüne geldiğimizde hepimiz iniyoruz arabadan.

Bu sefer "Bunu yapmak zorunda değilsin" diyen Ersan oluyor.

Ben de biliyorum yapmak zorunda olmadığımı ama bunu istiyorum.Gerçekten istiyorum.Eğer geçmişi gömüp ağabey kardeş ilişkisini bir nebze de olsa yakalama şansımız varsa eğer bunu reddeden taraf ben olmak istemiyorum.

"Hadi içeri girelim"

Ersan'ın koluna girip O'nu içeriye doğru yürütüyorum yavaş adımlarla.Arkamda Hakan'ın söylendiğini duyuyorum ama dönüp bakmıyorum bu sefer.

Evin içine girince tahmin ettiğimden de kötü oluyorum.Her tarafı benim için kötü anılarla dolu olan bu evde nefessiz kalıyorum birden.

"Yeter bu kadar saçmalık Hazel.Yürü gidiyoruz."

"Ama..."

"Aması falan yok.Anlamıyor musun yok? Yüzünün ne renk olduğu hakkında en ufak bir fikrin var mı senin?"

"Hakan lütfen..."

"O haklı Hazel.O'nun ile git lütfen.Ben iyiyim.Merak etme beni.Bu evi ben de sevmiyorum.Biraz toparlanayım bütün hayatımı değiştireceğim.O zaman her şey çok başka olacak."

Hakan beni bırakıp O'nun yanına gidiyor iki adımda.

"Hiçbir şey başka olmayacak anladın mı beni? Hiçbir şey.O'na yaptığın hiçbir zulmü unutturmayı başaramayacaksın.O'na çektirdiğin acıların izlerini silemeyeceksin"

"Hakan lütfen..."

O'nun defterde yazılanlar yüzünden bu halde olduğunun farkındayım.İlk defa o defteri tuttuğuma pişman oluyorum.

"Haklısın"

Ersan'ın bu kabullenişi beni yıkan bir başka gerçek oluyor.O kadar içten bir kabulleniş ki bu.

"Herkesin hayatını mahvettim.Yaptığım her hatanın farkındayım.Attığım her yanlış adım beni bir sonra kine taşıdı.Bir süre sonra farkına bile varmadan berbat bir adam oldum çıktım.Ama bunun böyle devam etmesini istemiyorum.İnan bana istemiyorum. Zor olsa da , hakkım olmasa da senin hayatında olmak istiyorum.Bana babamı anlatmanı istiyorum.O'nun aklında ve kalbinde O berbat adam olarak kaldığım için o kadar üzgünüm ki..."

O'nun bu itirafları ortamın birden ağırlaşmasına neden oluyor.Hepimiz suspus oluyoruz bu çaresiz kabullenişle birlikte.

HAKAN

Ersan'ın bu pişmanlığına sayısız kere tanık oldum meslek hayatım boyunca.Önünü ardını düşünmeden atılan adımların nasıl derin pişmanlık ve geri dönülmezlikler bıraktığını gördüm insanların hayatlarında.Ersan'ın pişmanlıklarının sahte olduğunu da düşünmedim asla ama yine de O'na güvenip de Hazel'imi teslim edemem.En azından henüz değil.

Ben olduğum yerde dikilirken Hazel gidip yanına oturuyor O'nun.Kollarını boynuna dolayarak sımsıkı sarılıyor.İki kardeşin omuzları aynı anda sarsılmaya başlıyor ve onların bir süreliğine yalnız bırakmanın en doğrusu olduğunu düşünerek bahçeye doğru yürüyorum.

YILMAZ

Yorucu geçen bir sabahın ardından en nihayetinde biraz olsun rahatlıyorum.Aslında Hakan'ın yokluğunda bu dört duvarın içine tıkılmayı hiç sevmiyorum.Onsuz zaman geçmek bilmiyor burada.Neyse ki izninin bitmesine ve yeniden aramıza dönmesine az kaldı.

Karnımdan gelen gurultularla ne kadar aç olduğumu anlıyorum.Bir şey ısmarlamak için telefona uzanan elim Şevket amirin olanca gürleyen sesi ile havada kalıyor.

"Yılmaz"

Ani bir refleksle ayağa fırlıyorum.Bu adamın sesini her duyduğumda kışlada asker olduğum günler geliyor aklıma her nedense.Kendi kendime gülerek amirimin odasının yolunu tutuyorum.

Kısa bir tıklamanın ardından kapıyı açıp içeri giriyorum.O'nun odada yalnız olduğunu düşünürken yanıldığımı fark ediyorum.Yalnız değil.Oldukça alımlı ve havalı bir bayan var yanında.Ben kadının kim olabileceğini düşünürken amirim dile geliyor.

"Gel Yılmaz geç otur şöyle"

Masanın önüne , kadının tam karşısına oturuyorum.İlk başta sert gibi görünen mizacının ne kadar aldatıcı olduğunu gülerek bakan kahvelerini görünce anlıyorum. Hafif bir tebessümün ardından Şevket amirden yana dönüyorum.O ise sanki biz odada yokmuşuz gibi bilgisayara kitlenmiş bir şeyler okuyor.

En nihayet varlığımız hatırladığında bakışları benim ve yabancı kadının üzerinde geziniyor.

"Eee Yılmaz.Anlat bakalım yeni ortağın hakkında ki ilk izlenimlerini"

Bir an yanlış duyduğumu düşünerek bakıyorum amirime ama O'nun duruşunda zerre kadar değişiklik yok.Bilakis sanki bu durum O'nu çok eğlendiriyormuş gibi görünüyor.

"Anlamadım" diyorum kekelemediğimi umarak."Benim ortağım Hakan"

Ayağa fırlıyorum aniden ve sesimin yükselmesini engelleyemeyerek haykırıyorum:

"Neler oluyor burada?"

SÜHA

Yeniden İstanbul da olmak o kadar güzel ki.Hele ki yanında sevdiğin varsa.O zaman boğazın manzarası bile bir başka oluyormuş bunu da anladım.Şimdi el ele sahilde , soğuk havaya aldırmadan yürürken bunu düşünüyorum.Karşıdan bize bakan Kız Kulesi bile bir başka geliyor bana.Bir zamanlar duyduğum ve aldırmadığım hikayesi şimdi canımı yakıyor.Ne kadar da tuhaf bir duyguymuş aşık olmak.Dilek den önce hiç aşık olmadığımı fark etmemi sağlıyor O'nun ile birlikte tanıştığım yeni duygular.En güçlüsü kıskançlık mesela.Daha önce de kıskanç bir adam olduğumu düşünürken asıl şimdi anlıyorum kıskançlığın ne demek olduğunu.

Dilek'in hastalanmasının ardından hissettiğim korku ve ardından yaşadıklarımız.O hastayken elbette sesim çıkmadı ama iyileşir iyileşmez başlamıştı kavgalarımız.Hele ki O'nun orada çalışmaya devam edeceğine dair anlamsız tutumu ipleri iyice germişti.Patlak veren kavgalarımız ise farkına bile varmadan yakınlaştırdı bizi.Şimdi ise el ele dolaşıyoruz İstanbul'un eşsiz manzarasına karşı.

Elimi elinden çekip omzuna atıyorum.İyice kendime çekip sıkıca sarılıyorum.O da belime attığı koluyla destek oluyor bana.Yüzümü saçlarına gömüp fısıldıyorum kulağına ;

"Seni seviyorum"

DİLEK

Süha ile geçen her yeni gün yepyeni şeyleri de beraberinde getiriyor.O'nunla zaman geçirmek harika bir duygu.İnsan hiç sıkılmıyor O'nun yanında.İnsanın sevdiğinin yanında sıkılması da mümkün değildi zaten öyle değil mi?

Elini çekip omzuma sarılıyor, ben de O'nun beline sarılıyorum sıkıca.Kulağıma "Seni seviyorum" diye fısıldıyor.Bunu ondan oldukça sık duysam bile her duyduğumda kalbim gümbürdüyor.

"Ben de seni seviyorum" derken daha da sarılıyoruz birbirimize.

Buraya geldiğimizden beri O'nun ailesinin evinde kalıyoruz.Annesi de babası da şeker gibi insanlar.Ama sanırım bu benim için böyle.Hakan'ın Kadir beyle arasının hiç iyi olmadığı su götürmez bir gerçek.

Arabanın yanına gelince önce beni bindiriyor hemen ardından da kendisi biniyor ve hemen elimi alıyor avucunun içine.Kafamı geriye yaslayıp O'na bakıyorum.

"Bakma bana öyle"

Şaşırıyorum birden.Anlamıyorum ne demek istediğini.Yerimden doğrulup otururken O'na bakıyorum şaşkınca.

"Nasıl bakmayayım"

O kadar güçlü bir kahkaha atıyor ki O'nun bu hali beni de güldürüyor.Sonra birden uzanıp dudaklarımı kavrıyor ve bütün sınırları zorlarcasına öpüyor beni. Şaşkınlığımdan sıyrılıp bende karşılık veriyorum O'na.Bedenlerimiz o kadar az tamamladı ki birbirini şimdi ikimi de bunun açlığını çekiyoruz.

"O eve gitmek istemiyorum.Annem , babam varken dokunamam ki sana"

Öpücüklerinin arasından kesik kesik konuşuyor.Ne demek istediğini zor da olsa anlıyorum.Bunu ben de çok istiyorum ama dediklerinde haklı.Annesi babası etraftayken hayatta olmaz.

"Olmaz" diyorum ben de aynı şekilde küçük öpücüklerin arasından.

"Buldum" diyor birden az da olsa benden uzaklaşarak.

"Ne buldun"

Dudaklarıma son bir öpücük kondurup arabayı çalıştırıyor.

"Nereye gideceğimizi"

UZAKLARDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin